ŞİKAYET HAKKI VE ŞİKAYETTEN VAZGEÇME

ŞİKAYET HAKKI VE ŞİKAYETTEN VAZGEÇME

Bilindiği üzere Türk Ceza Hukuku soruşturmanın kamusallığı prensibini kabul etmiştir. Bu prensibi kısaca her suçtan zarar görenin kamu olduğu şeklinde açıklamak yanlış olmayacaktır. Bu itibarla ceza davalarında davacı olarak kamu hukuku gösterilir. Yine cezalandırma yetkisi sadece devlete ait olduğundan ceza davalarında zarar gören kamuyu temsilen cumhuriyet savcısı yer alır. Nitekim Yargıtay da kamusallık ilkesini aşağıdaki gibi açıklamıştır. 

“Kamusallık ilkesi; suçtan kamu, yani toplum da zarar gördüğünden suçun kovuşturmasında toplumun çıkarının da olduğunu, bu itibarla kovuşturmanın kamusal olduğunu ifade eden ilkedir (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 120 ). Toplum düzenini korumak, Devletin yükümlülüğüdür. Bu itibarla, Devlet, kamu düzenini bozacak ve tehlikeye düşürecek olan eylemleri belirleyerek bunları cezalandırma hakkını elinde tutar. Bu sebeple de yürütülen bir ceza soruşturmasında Cumhuriyet savcısı, soruşturmayı yargı erki olarak kamu adına yürütmektedir. Zira, suçun soruşturulmasında kamu yararı vardır. Kamusallık ilkesinin iki sınırlaması vardır. Bunlardan birincisi, şikâyete bağlı suçlar bakımından şikâyet yokluğu; ikincisi ise, kovuşturulması izne bağlı suçlar bakımından izin yokluğudur.” 

Her suçtan devletin zarar gördüğüne dair prensibin bireylere şikâyet hakkının tanınması ile esnetildiğini söylemek mümkündür. Bu anlayış bazı suçlarda suçtan zarar göreni birey kabul eder. Modern ceza hukuku anlayışının kaçınılmaz bir sonucu olan bu esnetmenin Ceza Kanunumuzda özel olarak düzenleme altına alındığını belirtmek gerekir. 

Ayrıca Anayasa’nın; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenen 36. Maddesi ile tüm bireylere hak arama özgürlüğü tanınmıştır. Bu özgürlüğün kullanım biçimi olarak güvence altına alınan şikâyet hakkına Türk Ceza Kanunu’nun 73. Maddesinde yer verilmiştir. Şikâyet kurumu bir muhakeme şartı olarak düzenlenmiştir. Zira Kanunu’nun 73. Maddesine göre; soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Maddede açıkça belirtildiği üzere bazı suçlarda şikâyet olmadan soruşturma yapılamayacağı gibi bu şartın kovuşturma aşamasında da bulunması gerekir. 

Bazı suçların şikâyete tabi kılınmasındaki esas amaç bireylerin soruşturma ve kovuşturmanın olumsuz etkilerinden korunmasını sağlamaktır. Zira suçtan zarar gören tarafın zararının, soruşturma ve kovuşturma aşamasında daha da artması ya da bu aşamaların başka sakıncalara sebebiyet vermesi mümkündür. Ceza kanunlarındaki birey haklarına odaklı yaklaşımın zamanla bireylere böyle yetkiler tanıması ve tanımaya devam edeceği de muhakkaktır. 

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şikâyet hakkının nasıl kullanacağı düzenlenmiştir. Şikâyet kurumunun istisnai olması sebebiyle hangi suçların şikâyete tabi olduğu Ceza Kanunu ve bazı özel kanunlarda sayılmıştır. Kanunda yazılı olmayan suçlar bakımından şikâyet şartı aranmaz. Bizde inceleme konumuzda ilgili kanun maddelerini irdeleyerek ilerlemeye çalışacağız.

ŞİKAYET SÜRESİ NE KADARDIR?

Şikâyet süresi Türk Ceza Kanunu’nun 73. Maddesinde düzenlenmiştir. İlgili madde şikâyet süresini fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 ay olarak belirlemiştir. Burada öncelikle failin değil fiilin şikâyet edildiğini belirtmek gerekir. Müştekinin faili tespit etme ya da bilme yükümlülüğü olmamakla bu görev cumhuriyet savcısına aittir. Fakat sürenin başlangıç zamanı açısından böyle bir düzenleme getirilmiştir. Örneğin kişi kendisine karşı işlenen hakaret suçunu fiili öğrendiği tarihten itibaren yetkili mercie şikâyet edebilir. Fakat müşteki kendisine hakaret eden faili de biliyorsa bu hakkını 6 ay içerisinde kullanmalıdır. 6 aylık süre hak düşürücü süredir ve geçirilmesi halinde bu hak bir daha kullanılamayacaktır. Toparlamak gerekirse şikâyet hakkının kullanım süresi fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır. Şikayetçi fiil ya da failden birini biliyorsa süre işlemeye başlamayacaktır. Fakat bilmediğini öğrendiği tarihten itibaren sürenin gözetilmesi gerekir. Aşağıda örnek bir Yargıtay kararı paylaşılmıştır: 

“Şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik isteme ilişkin olarak, suç tarihinin 01/04/2018 olduğu, müştekinin bu tarihte iddia konusu suçu öğrendiği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği 11/10/2019 tarih itibariyle 6 aylık şikayet süresinin geçtiği, yasal şikayet süresi içinde şikayet iradesini göstermediğinden, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hukuka aykırıdır.” Y4CD. 2021/8254 K. 

Bunun yanında süre bakımından bir kısıtlamanın daha olduğu unutulmamalıdır. TCK’nın 73. Maddesine göre; zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar. Kanunun bu maddesinde açıkça belirtildiği üzere şikâyet hakkı ancak dava zamanaşımı süresi içerisinde kullanılabilir. Dava zamanaşımının geçmesi hakkı sonlandıracaktır. Soruşturma ya da kovuşturmanın yürütülebilmesi için 6 aylık şikâyet süresinin her halükârda dava zamanaşımı süresi içerisinde kullanılmış olması aranır. 

Birden fazla kişinin şikâyet hakkına sahip olduğu durumlarda süre her biri için ayrı ayrı işler. Bunlardan birsinin şikâyet süresini geçirmiş olması diğerinin hakkına zarar vermez. Ayrıca aşağıda detaylarına değineceğimiz şikâyetin bölünmezliği ilkesi gereğince şüphelilerden biri hakkında yapılan şikâyet diğerlerinin de soruşturulması bakımından yeterlidir. 

Doktrinde kesintisiz suçlarda hem şikâyet hem zamanaşımı süresinin kesintinin bittiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağına dair görüşler mevcuttur. Fakat Yargıtay’ın aşağıdaki kararında kesintisiz suçların da TCK’nın 72. maddesi kapsamında kaldığına hükmedilmiştir. Karar bu yönüyle oldukça önemlidir: 

“Uyuşmazlık konusu ile ilgisi bakımından kesintisiz suçlarda şikâyet süresinin hangi andan itibaren işlemeye başlayacağına ilişkin öğretide "Kesintisiz (mütemadi ) suçlar bakımından şikâyet süresinin ne zaman işleyeceği konusunda bir sorun olmadığını düşünmekteyiz. Kesintisiz suçlarda son hareketin yapıldığı tarihte suç tamamlanmış sayılacağı için şikâyet süresinin de en erken bu tarihten itibaren işleyeceğini kabul etmek gerekir." (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 15. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2019, s. 703. ), "Şikâyet süresi, teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz (mütemadi ) suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme (müteselsil ) suçlarda son suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başlar (CMK m.12; TCK m.66 /6 ). Aksi takdirde, suç işlenmeye devam ederken şikâyet süresinin dolması gibi bir durum yaşanması söz konusu olabilir. Ancak, uygulamada ilk öğrenme anı esas alınmaktadır. Yargıtay'ın, Yasa'da açıklık bulunmadığı gerekçesiyle, ilk öğrenme anının esas alınmasına işaret eden içtihatları yerinde değildir. Çünkü böyle bir uygulama kesintisiz ve zincirleme suçun hukuki niteliğiyle bağdaşmadığı gibi; mağdurun da suç işlenmeye devam etmesine rağmen şikâyet hakkını kullanamaması sonucunu doğurur. Şikâyet süresini kesintinin meydana geldiği veya zincirin sona erdiği andan başlatmak, hukukumuzda zamanaşımı (TCK m. 66/6 ) ve yetkili mahkeme konularında (CMK m. 12 ) kabul edilen esaslara da uygun olacaktır. Şikâyet süresinin kesintisiz suçlarda kesintinin, zincirleme suçlarda son suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başladığını söylemek, ondan önce kullanılamayacağı anlamında anlaşılmamalıdır. Hak, hareketin yapıldığının öğrenilmesiyle doğar, şikâyet süresi ise suçun sona ermesiyle başlar." (N. Centel-Hamide Z., Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Beta Yayımcılık, İstanbul, 2018, s. 100. ), "Şikâyet süresini fiili öğrenmeden başlatan TCK. /2 maddedeki 'fiil' tabirini ani suçlardaki tamamlanmış eylem anlamında almak, kesintisiz ve zincirleme (temadi ve teselsül eden ) suçlarda temadi ve teselsülün son bulduğunu öğrenmeden itibaren süreyi hesaplamak lazımdır. Aksi takdirde suç işlenmeye devam ettiği hâlde şikâyet edememek gibi mantıksız ve haksız bir durum hasıl olacaktır. Aynı şekilde, kesintisizlik ve zincirleme işleme söz konusu olmadığı hâlde, suçun tamamlanma anı daha sonra kabul edildiğinde, süre tamamlanmadan başlatılmalı, fakat bu başlatma şikâyet hakkının daha önce doğduğunun kabulüne engel olmamalıdır." (Feridun Yenisey-A. Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 599. ), "Yargıtay uygulamasında fiilin ilk öğrenilme anı esas alınır. Mütemadi ve müteselsil suçlarda temadi ve teselsül sonunda suçun işlenip tamamlandığı kabul edilirse de 765 Sayılı TCK'nın 108. maddesinden bunlardan söz edilmediğine ve bu iki türdeki tamamlanma anlarına itibar edilmesinin sanığın aleyhine olacağına dair Yargıtayın görüşüne katılmak olanaklı değildir." (İsmali Malkoç-M. G., Uygulamada Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler 1, 1. Baskı, A. Yayınevi, Ankara, 1996, s. 754-755. ), "Kanaatimizce kesintisiz suç, kesinti gerçekleşinceye kadar işlenmeye devam ettiğinden şikâyet süresi de ancak kesintinin gerçekleştiği andan itibaren başlamalıdır." (M. Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s. 117. ) şeklinde görüşler ileri sürülmüş ise de kanun koyucunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda faillerin zamanaşımı gibi uzun bir süre dava tehdidi altında bulunmalarını önlemek, diğer yandan ise soruşturma makamlarının tereddüt içinde olmalarını engelleyerek hukuki güvenliği ve kamu düzenini sağlamak amacıyla şikâyet hakkının belirli bir süre içinde kullanılmasını öngörmesi, bu sürenin niteliği itibarıyla şikâyet hakkının kullanılması için kanun koyucunun koyduğu bir zaman sınırlaması, diğer bir deyimle belli bir hakkı kullanmak üzere mağdur veya suçtan zarar görene tanınan bir mehilden ibaret olup hak düşürücü süre olarak tanımlanması, zamanaşımından farklı olarak şikâyet süresinin hak düşürücü bir süre olması nedeniyle kesilmesi veya durmasının da söz konusu olmaması, 5237 Sayılı TCK'nın 73. maddesinin ikinci fıkrasında, aynı Kanun'un 66. maddesinin altıncı fıkrasında olduğu gibi kesintisiz suçlar bakımından istisnai bir hüküm getirilmeyip mutlak olarak şikâyet süresinin mağdurun veya suçtan zarar görenin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağının belirtilmesi, aksi bir uygulamanın kamu düzeni bakımından sanık yararına konulmuş olan müessesenin tersine işletilmesi sonucunu doğuracağı hususları birlikte değerlendirildiğinde, kesintisiz suçlar bakımından da şikâyet süresinin işlemeye başladığı tarih olarak mağdurun veya suçtan zarar görenin hem fiili, hem de failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihin esas alınması gerektiği kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 06.02.1978 tarihli ve 494-37 sayılı, 09.12.1991 tarihli ve 314-345 Sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.” YCGK 2020/193 K.

ŞİKAYET HAKKININ KULLANILMASI

Şikâyet hakkını kullanmak isteyen kişinin bu hakkı nasıl kullanacağını bilmesi gerekir. Öncelikle belirtmek gerekir ki şikâyet şartının gerçekleşmesi için kullanılması gereken terimsel bir kalıp bulunmaz. “Davacıyım”, “şikayetçiyim”, “cezalandırılmasını istiyorum”, “ihbar ediyorum” gibi tabirler hakkın kullanımı için yeterlidir. Yine davaya katılma talebi şikâyet anlamına da gelir. 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere şikâyet edilen fail değil fiildir. Müşteki zarar gördüğü eylemi anlatarak failin bulunmasını talep etmekle yetinebilir. Faili biliyorsa bunu eklemesinin de sakıncası bulunmamaktadır. Ama sırf failin bilinmiyor oluşu bu hakkın kullanımının önüne geçemez. Zira failin araştırılması Cumhuriyet savcısının görevidir. 

CMK’nın 158/5. Maddesine göre; ihbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir. Kural şikâyetin yazılı olması iken beyanların tutanağa geçirilmesi de yeterli görülmüştür. 

Şikâyet kural olarak Cumhuriyet başsavcılığı ve kolluk makamlarına yapılır. Fakat CMK’nın 158/2. Maddesine göre; valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında ise ilgili Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilecektir. Şikâyetin belirtilen merciler dışında başka bir mercie yöneltilmesi sonuç doğurmaz. Aşağıda konuya ilişkin örnek bir Yargıtay kararı paylaşılmıştır: 

“Sanığın 112 Acil Çağrı Merkezini arayarak dört kişinin yaralandığı bir trafik kazası meydana geldiğine dair gerçeğe aykırı ihbarda bulunduğu ve gereğinin yapılması için çağrı merkezi görevlilerince ihbarın kolluğa bildirilmesi üzerine yapılan araştırmada asılsız olduğunun anlaşıldığı olayda; sanık işlenmediğini bildiği bir suçu işlenmiş gibi ihbar etmiş ise de, 112 Acil Çağrı Merkezinin CMK'nın 158. maddesinin ilk üç fıkrasında sayılan yetkili makamlardan olmadığı, çağrı hizmetlerine dair kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantısı bulunmayan suça konu ihbar yönünden çağrı merkezinin aynı maddenin dördüncü fıkrası açısından da yetkili makam olarak değerlendirilemeyeceği ve ihbarın da doğrudan kolluğa yapılmayıp yetkili makama çağrı merkezince, başka bir ifadeyle dolaylı olarak bildirildiği anlaşıldığından; sanığa atılı suç uydurma suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.” YCGK 2018/434 K.

ŞİKAYET HAKKI KİME AİTTİR?

Şikâyet hakkı ancak suçtan zarar gören tarafından kullanılabilir. Şikâyet hakkının kanuni bir hüküm bulunmamakla beraber mağdur tarafından da kullanılması mümkündür. 

Tüzel kişilerin suçta zarar görmesi mümkün olduğundan bunların da müşteki olması mümkündür. Tüzel kişiler şikâyet hakkını yetkili organları vasıtasıyla kullanır. 

Şikâyet hakkı tabi olarak vekil aracılığıyla kullanılabilir. 

Şikâyet hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu sebeple bu hak bizzat kullanılır. Şikâyet hakkı mirasçılara geçmez. Fakat hak kullanıldıktan sonra müşteki vefat ederse yakınları davaya katılabilir. 

Burada küçükler bakımından bir ayrım yapmak gerekir. 

Suçtan zarar görenin küçük olması halinde şikâyet kanuni temsilcisi tarafından yapılır. Küçükten kasıt 15 yaşından küçük olunması durumudur. 15-18 yaş aralığındaki küçükler ise şikâyet hakkını bizzat kullanabilirler. Burada aranan şart küçüğün mümeyyiz olmasıdır

ŞİKAYETİN BÖLÜNMEZLİĞİ İLKESİ

Şikâyetin bölünmezliği ilkesi çok failli suçlarda bir şüpheli hakkında yapılan şikâyetin tüm şüpheliler hakkında sonuç doğurması anlamına gelir. Örneğin üç kişi tarafından işlenen takibi şikâyete bağlı bir suçta faillerden yalnızca biri hakkında şikâyette bulunmak mümkün değildir. 

Yine bu ilke şikâyetten vazgeçme halinde de uygulanır. İştirak halinde işlenen suçlarda bir ya da bazı failler bakımından şikâyetten vazgeçmek mümkün değildir. Şikâyetin sirayeti ilkesi gereğince şikâyet ile şikâyetten vazgeçme bir bütün olarak kullanılır. Konuya ilişkin örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“1- )5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73/5. maddesinde "İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar." şeklindeki düzenleme nazara alındığında, düzenlemenin doğal sonucu olarak şikayetin bölünmezliği ilkesi gereğince iştirak halinde işlenen soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı suçlarda, şikayetçinin sanıklardan birisi hakkında şikayetinden vazgeçmesi halinin aynı suçu işleyen sanıkların tamamının bu vazgeçmeden yararlandırılmasını zorunlu kıldığı cihetle, incelenen dosya içeriğine göre, şikayetçinin 22/03/2016 tarihli celsede sanıklardan ... hakkındaki şikayetten vazgeçmesinin 5237 Sayılı TCK.nın 73/5. maddeleri uyarınca mala zarar verme suçunu birlikte işledikleri kabul edilen sanıklar ... ve ...‘a da sirayet edeceği gözetilerek, sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan dolayı açılan davanın kovuşturmada şikayet koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekirken, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçtan dolayı şikayet yokluğuna rağmen yargılamaya devamla yazılı şekilde tüm sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,” Y2CD. 2022/5666 K.

ŞİKAYETTEN VAZGEÇME VE SONUÇLARI

Öncelikle belirtmek gerekir ki kanuni olarak “şikâyetten vazgeçme” deyiminden yapılmış bir şikâyetin geri alınması anlaşılmalıdır. Suçtan zarar gören hükmün kesinleşmesine kadar her aşamada şikâyetten vazgeçebilir. Zira TCK’nın 73/4. Maddesi aşağıdaki gibi düzenlenmiştir: 

“Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda Kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.” 

Çek Kanunu’nun 6. Maddesi ise yukarıdaki kurala bir istisna getirmiştir. Buna kanuna göre mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra da şikâyetten vazgeçilebilir. 

Şikâyetten vazgeçme de yazılı ya da tutanağa geçirilmek suretiyle ancak yetkili makamlara yapılabilir. Şikâyet hakkının kullanılması başlığında belirttiğimiz durumlar burada da geçerlidir.Şikâyetten vazgeçme de ancak suçtan zarar gören tarafından kullanılabilen bir haktır. Fakat bazı özellikli durumlar mevcuttur. Suçtan zarar görenin temyiz kudreti bulunmuyorsa vazgeçme yasal temsilcisi tarafından yapılır. Fakat temyiz kudretine sahip yani eylemlerinin sonuçlarını öngörebilen bir küçük şikayetinden bizzat vazgeçebilir. Yargıtay’ın kabulüne göre 15 yaşından küçük çocukların temyiz kudreti bulunmadığından şikâyetten ancak yasal temsilcileri vasıtasıyla vazgeçebilirler. 15-18 yaş aralığındaki çocuklar vazgeçme haklarını bizzat kullanabilirler. 15 yaşından küçük çocukların yasal temsilcileri şikâyetten vazgeçmek ister fakat müdafi aksi görüşte olursa müdafinin görüşü üstün tutulur. Burada müdafi çocuğun üstün yararını gözetmelidir. 15-18 yaş aralığında böyle bir durum söz konusu değildir. 

Yukarıda şikâyetin bölünmezliği ilkesinde belirttiğimiz üzere çok failli suçlarda şüphelilerden biri hakkında şikâyetten vazgeçilmesi de diğer şüphelilere sirayet eder. 

Kanuni anlamda şikâyetten vazgeçme ancak hâkim huzurunda yapılabilir. Suçtan zarar görenin kolluk kuvvetlerine ya da savcılık makamına şikayetçi olmayacağını bildirmesi aşağıda açıklayacağımız üzere feragat olarak değerlendirilir. 

TCK’nın 73/4. Maddesinde belirtildiği üzere; kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda Kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür. Düşme kararı verilebilmesi için sanığa vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorulmalıdır. Aşağıda bazı Yargıtay kararları paylaşılmıştır: 

“Mağdurun, ilgili duruşmada şikayetinden vazgeçmesi karşısında, kovuşturulması şikâyete bağlı olan sair tehdit suçu yönünden, sanığın şikâyetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği saptanarak sonucuna göre davanın düşmesine karar verilip verilmeyeceği değerlendirilmeksizin sanık hakkında hüküm kurulması hatalıdır. Açıklanan nedenlerle, kararın bozulması gerekir.” Y4CD. 2021/2114 K. 

“Dava, kasten yaralama ve tehdit suçlarına ilişkindir. Sanığa isnat olunan ve basit yaralama suçunun kovuşturulmasının şikâyete bağlı olup kovuşturma yapılabileceği ve şikâyete bağlı suçlarda Kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesinin davayı düşüreceği kanunda aksi yazılı olmadıkça vazgeçmenin onu kabul etmeyen sanığı etkilemeyeceği belirtilmiştir. 

Mağdurun kovuşturma evresindeki ifadesinde, sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçmesi, vazgeçmeye dair sanığın bir diyeceği olup olmadığı sorulmamışsa da karara karşı sanık müdafiince kanun yoluna başvurulmamak suretiyle, sanığın şikâyetten vazgeçmeyi zımni olarak kabul ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunması karşısında, basit yaralama suçundan açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekir.” Y4CD. K. 2020/2694

ŞİKAYETTEN FERAGAT

Yukarıda şikâyetten vazgeçme ile ilgili değerlendirmeler yapmıştık. Bu başlık altında ise şikâyet hakkının hiç kullanılmaması halini ifade eden şikâyetten feragate değineceğiz. 

"Şikâyetten feragat mümkün müdür?" sorusunu olumlu yanıtlamak gerekir. Yani suçtan zarar gören şikâyet hakkını hiç kullanmayacağını taahhüt edebilir. Bu bildirim yetkili mercilere yapılacağı gibi taraflar arasında bir sözleşme ile de kararlaştırılabilir. Şikâyetten feragatten dönmek mümkün değildir. Fakat feragatin özgür iradeye dayanması şarttır.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun aşağıdaki kararı feragat ve vazgeçme arasındaki farkı ortaya koymuş ve feragate ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur: 

“Şikâyetten vazgeçme, süresi içerisinde yasanın öngördüğü koşullara uygun olarak takibi şikâyete bağlı bir suçtan dolayı yapılan şikâyetin geri alınması olup, şikâyet hakkından feragat ise, şikâyet hakkına sahip olan bir kimsenin bu hakkı kullanmadan önce, şikayet etmeyeceğini beyan etmesi şeklindeki tek taraflı hukuki bir işlemdir. Bu nedenle özgür iradesi ile şikâyet hakkını kullanmayacağını beyan eden şikayetçinin bundan feragat ederek, şikâyette bulunması olanaksızdır. Yasalarımızda feragat düzenlenmemiş olmakla birlikte, yargısal uygulamalarda ve öğretide, mağdurun yetkili mercilere şikâyet etmeyeceği yönündeki bildirimin şikâyetten feragat sayılacağı kabul edilmiştir.” 2004/58 K.

ŞİKAYETTEN VAZGEÇEN TARAF TAZMİNAT DAVASI AÇABİLİR Mİ?

TCK’nın 73/6. Maddesine göre; “Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.” 

Yukarıdaki hükümden anlaşılacağı üzere kişinin hukuk mahkemelerinde dava açma olanağının ortadan kalkması için şikâyetten vazgeçme ile davanın düşmesi ve vazgeçerken şahsi haklarını da kullanmayacağını belirtmesi gerekir. Sadece vazgeçme hukuk mahkemelerinde dava açma olanağını ortadan kaldırmaz. Yine vazgeçmenin hâkim huzurunda yapılması gerekir. Aksi halde dava açma olanağı ortadan kalkmaz. Örneğin savcılık aşamasında şikâyetten vazgeçen bir kişinin dava hakkı ortadan kalkmayacaktır. Aşağıda örnek bir Yargıtay kararı paylaşılmıştır: 

“Türk Ceza Kanunu'nun 111. maddesine göre; kamu davasının düşmesi, cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada dava şahsi haklarını saklı tutmamış ise artık hukuk mahkemesinde dava açamaz. Görülüyor ki, zarar görenin vazgeçmesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için vazgeçme hem kamu davası açıldıktan sonra hâkim önünde gerçekleşmeli ve hem de bu vazgeçmeyle kamu davası düşmelidir. Oysa somut olayda davacı hazırlık aşamasında şikayetinden vazgeçmiş ve yasada aranan iki koşuldan birisi olan hâkim önünde vazgeçme olgusu gerçekleşmemiştir. Kamu davasının açılmasından sonra ve hâkim önünde gerçekleşmeyen vazgeçme hukuk davası açılmasına engel değildir.” Y4 HD. 2005/8500 K. 

Yukarıda belirttiğimiz üzere feragat halinde bu hükmün uygulanma olanağı bulunmamaktadır.

ŞİKAYET HAKKI VE İFTİRA

Bilindiği üzere şikâyet hakkı bireylere anayasa ile tanınmış bir haktır. Her vatandaş işlendiğini bildiği ya da düşündüğü suç hakkında şikâyette bulunabilir. Fakat bu şikâyetin iftira boyutuna varmaması gerekir. Birisinin işlemediğini bildiği bir suçtan dolayı şikâyet etmek iftira kabul edilir. Fakat bunun için özel kast aranır. Bazı haller vardır ki müşteki suçun işlendiğine dair haklı izlenimlere sahip kabul edilir. Buna karşın şikâyette bulunduğu kişi hakkında KYOK ya da beraat kararı verilmiş olabilir. Burada müşteki hakkında sadece bu karara dayanarak iftira suçundan kamu davası açılması doğru değildir. İftira suçunun oluşabilmesi için anayasal şikâyet hakkının ölçüsünün aşılmış olması gerekir. Aşağıdaki Yargıtay kararlarında detaylı değerlendirmeler yapılmıştır: 

“Öte yandan iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failin kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması halinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. 

İçeriği kanıtlanmasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikayetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hallerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır, Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye'de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikayet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması'', gerek “özgürlüklerini kısıntısız'' kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.” Y8HD. 2020/12461 K. 

“Sanığa atılı iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak saiki ile hareket etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu ve yine somut olaydaki çelişkili durumların sanık lehine de yorumlanması gerekeceğinden, sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmelidir.” YCGK 2022/280 K.

ŞİKAYETE TABİ SUÇLAR NELERDİR?

Yukarıda da belirttiğimiz üzere şikâyete tabi suçlar istisnadır. Bu sebeple kanunda sayılmayan bir suç için şikâyet şartı aranmaz. Şikâyete bağlı suçlar Türk Ceza Kanunu ve bazı özel kanunlarda sayılmıştır. Ceza kanununda yer alan takibi şikâyete bağlı suçlar şunlardır: 

  • Basit yaralama (m. 86/2), 
  • Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi (m. 88). Yaralamanın 86/2. madde kapsamında kalması, 
  • Taksirle yaralama (m. 89/1). 
  • Taksirle yaralama (m. 89/2, 3, 4). Bilinçli taksir hariç. 
  • Cinsel saldırı (m. 102/1). 
  • Cinsel saldırı (m. 102/2. ikinci cümle). 
  • Reşit olmayanla cinsel ilişki (m. 104/1). 
  • Cinsel taciz (m. 105/1). 
  • Tehdit (m. 106/1 ikinci cümle). 
  • Konut dokunulmazlığını ihlal (m. 116/1, 2, 4). 
  • İş ve çalışma hürriyetini ihlal (m. 117/1). 
  • Kişilerin huzur ve sükununu bozma (m. 123/1). 
  • Hakaret (m. 125/1, 2, 3). Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hariç. 
  • Kişinin hatırasına hakaret (m. 130/1, 2). Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hariç. 
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal (m. 132/1, 2, 3). 
  • Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması (m. 133/1, 2, 3). 
  • Özel hayatın gizliliğini ihlal (m. 134/1, 2). 
  • Hırsızlık (m. 141). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin aleyhine işlenmesi halinde
  • Nitelikli hırsızlık (m. 142/1, 2, 3). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin aleyhine işlenmesi halinde. 
  • Hırsızlık suçlarında daha az cezayı gerektiren haller. (m. 144/1)
  • Kullanma hırsızlığı (m. 146/1).•Mala zarar verme (m. 151/1, 2). 
  • Mala zarar vermenin nitelikli halleri (m. 152/1,2). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme (m. 153/1). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Hakkı olmayan yere tecavüz (m. 154/1, 2, 3). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Güveni kötüye kullanma (m. 155/1, 2). 
  • Bedelsiz senedi kullanma (m. 156/1). 
  • Dolandırıcılık (m. 157/1). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde 
  • Nitelikli dolandırıcılık (m. 158/1,2). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Dolandırıcılıkta daha az cezayı gerektiren hal (m. 159/1). 
  • Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf(m. 160/1). 
  • Hileli iflas (m. 161/1). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Taksirli iflas (m. 162/1). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Karşılıksız yararlanma (m. 163/1,2). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Şirket veya kooperatifler hakkında yanlış bilgi (m. 164/1). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (m. 165/1). Kanunun 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Bilgi vermeme (m. 166/1). Kanun’un 167/2 maddesinde belirtilen kişilerin zararına işlenmesi halinde. 
  • Açığa imzanın kötüye kullanılması (m. 209/1). 
  • Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali (m.233/1). 
  • Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (m. 234/3). 
  • Ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (m. 239/1, 2, 3). 
  • Yabancı devlet başkanına karşı suç (m. 340/2). 
  • Yabancı devlet bayrağına karşı hakaret (m. 341/2). 
  • Yabancı devlet temsilcilerine karşı hakaret (m. 342/2) (Karşılıklılık koşulu aranır).