KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI

KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tutuklama, adli kontrol, yakalama, gözaltına alma, elkoyma, arama gibi bir takım koruma tedbirlerine yer verilmiştir. Koruma tedbirlerinin tamamı bireylerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale niteliği taşıdığından bu tedbirlerin uygulanabilmesi için birtakım şartlar aranır. Bir koruma tedbirinin uygulanabilmesi için o tedbirin mutlaka kanunda gösterilmiş olması gerekir. Daha sonra şüphenin varlığı aranır. Her koruma tedbiri için aranan şüphenin derecesi farklılık gösterir. Fakat şüphenin bulunmaması koruma tedbirinin uygulanmasına engeldir. Bu sebeple koruma tedbirleri şüpheli hakkında uygulanabilir. Ön alan soruşturmaları kapsamında istihbari faaliyetler bakımından uygulanan iletişimin denetlenmesi ya da teknik araçlarla izleme gibi işlemler CMK kapsamında koruma tedbiri olarak kabul edilmez. 

Koruma tedbirlerinin uygulanabilmesi için aranan en temel şart ise ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesine riayet edilmeden uygulanan tedbirler hukuka aykırı olacaktır. Diğer şartlara, ilgili incelemelerimizde yer vermiştik.

Koruma tedbirlerinin keyfi veya ölçüsüz bir şekilde uygulanması bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin ihlali sonucunu doğurur. Bu sakıncaları önlemek amacıyla koruma tedbirlerinin hukuka aykırı bir biçimde uygulanmalarının tazminat gerektirdiği düzenlemeleri yapılmıştır. Bu gibi hallerde koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası gündeme gelecektir.

Kanuni Dayanak 

Haksız olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ilk kez 1961 Anayasasında hüküm altına alınmış, otuzuncu maddesinde yakalama veya tutuklamanın hangi hâllerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre devletçe ödenir" düzenlemesine yer verilmiştir. 

1961 Anayasasındaki bu hüküm doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki 466 Sayılı Kanun'un birinci maddesinde yedi bent hâlinde tazminatı gerektiren hâller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, aynı Kanunun birinci maddesinin sekizinci bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadı suçlular, suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine dair hüküm, 10.01.1991 gün ve 3696 Sayılı Kanun ile kaldırılmıştır. 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin beşinci maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hâllerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş, maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması durumunda mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilmiştir. 

Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan ve tutuklanan kişilere tazminat ödenmesi 1982 Anayasasında sürdürülmüş, on dokuzuncu maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra, son fıkrasında; "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, devletçe ödenir" denilmiştir. 

Bu hüküm, 17.10.2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 Sayılı Kanun'un 4. maddesiyle "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, devletçe ödenir" şeklinde değiştirilmiştir. 

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesiyle 07.05.1964 gün ve 466 Sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yedinci bölümünde "Koruma tedbirleri sebebiyle tazminat" başlığı altında 141 ilâ 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin şartları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması, 144. maddesinde ise tazminat istenemeyecek hâller düzenlenmiştir. YCGK 2018/293 K. 

Daha önce uygulanan 466 sayılı kanun yürürlükte iken CMK bu kanunu ilga etmiştir. Fakat CMK’nın yürürlük tarihinden önce işlenen suçlarda 466 sayılı kanunun uygulanmaya devam edeceği hükme bağlanmıştır. Bu hususun hukuki olmadığına dair birçok haklı eleştiri yapılmaktadır.

KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI HANGİ HALLERDE AÇILABİLİR?

CMK’nın 141. Maddesinde hangi hallerde tazminat davası açılabileceği sayılmıştır. Bu haller şunlardır:Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; 

  • a)Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, 
  • b)Kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan, 
  • c)Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, 
  • d)Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen, 
  • e)Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, 
  • f)Mahkum olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, 
  • g)Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmayan, 
  • h)Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, 
  • i)Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, 
  • j)Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, 
  • k)Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan, 

Yukarıdaki hallere ek olarak CMK’nın 323/3. Maddesinde de bir tazminat nedenine yer verilmiştir. Hükme göre: 

“Yargılamanın yenilenmesi sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararının tamamen veya kısmen infaz edilmesi dolayısıyla kişinin uğradığı maddi ve manevi zararlar bu Kanunun 141 ila 144’üncü maddeleri hükümlerine göre tazmin edilir.” 

Burada özellik arz eden durumlardan birisi arama nedeniyle tazminatın hangi koşullarda istenebileceğidir. Bu konuya Arama Kararı başlıklı incelememizde yer vermiştik. Konunun detaylarına ilgili incelememizden ulaşılabilir. Fakat burada da belirtmek gerekir ki tazminatı salt ölçüsüzlük kriterine bağlamak hatalı olacaktır. Arama kararının verilebileceği şartlar ve aramanın yapılışında uyulması gereken usullere uyulmadan yapılan aramalarda tazminat hakkı doğacaktır. Yargıtay’ın bazı kararlarında salt ölçüsüzlük gözetilmekte iken kimi zaman aramanın hukuka aykırılığı da tazminat sebebi kabul edilmiştir. Uygulamada birlik bulunmadığından bu konunun çözüme kavuşturulması ve sadece ölçülülük sebebiyle tazminata hak kazanılacağı görüşü terk edilmelidir. 

İlgili maddenin f fıkrasında; mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan kişilerin tazminat hakkına ayrıca yer verilmiştir. Bu hükme göre işlediği suçun cezasının tutuklulukta geçen süreden az olan kişilere tazminat hakkı verilmiştir. Bu hükmü cezanın yalın hali olarak değil infaz indirimleri ve koşullu salıverilme süreleri düşüldükten sonra mahkûmun cezaevinde kalacağı süre olarak anlamak gerekir. Örneğin 2020 Nisan öncesi işlenen adi bir suçtan dolayı 6 yıl ceza alan bir kişinin infaz rejimine göre cezaevinde hiç kalmaması gerekir. Böyle bir durumda kişi tutuklu kalmışsa tazminat hakkı doğacaktır.

KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI AÇMA SÜRESİ

Bu davanın açılabilmesi için öncelikle davacı yani şüpheli veya sanık hakkında KYOK ya da beraat kararı verilmiş ve bu kararın kesinleşmiş olması gerekir. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 142/1. maddesine göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat taleplerinin kararın kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde dava konusu edilebilir. 

 Mahkemelerin kesinleşme talebini ilgililerine tebliğ ettiğine pek rastlanmadığından 1 yıllık süre içinde davanın açılmış olması gerekir. Hak kaybı yaşamamak adına kesinleşme şerhinin öğrenildiği durumlarda (örneğin uyaptan kontrol ile) davanın 3 ay içerisinde açılması tavsiyemizdir. Zira kanun tebliğ şartı arasa da mahkemelerin bazen enteresan kararları ile karşılaşılmaktadır. Tebligat yapılmasa dahi 1 yıl içerisinde dava açılmazsa hak düşecektir. 

Bu süreler hak düşürücü sürelerdir. Hâkim davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığını kendiliğinden gözetir.

KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI HANGİ MAHKEMEDE AÇILIR?

CMK’nın 141-144. Maddeleri arasında düzenlenen tazminat davası Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılır. Bilindiği üzere tazminat davaları hukuk mahkemelerinde HMK’ya göre görülür. Fakat CMK’nın ilgili maddesi sebebiyle CMK-HMK karşısında özel kanun olarak değerlendirilecek ve bu kanunda yer alan hükümler uygulanacaktır. 

CMK’nın 142/2. maddesinde göre: 

İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır. 

Davayı Açma Yetkisi 

Tazminat davası zarar verici işlemin muhatabı tarafından açılabilir. Davanın mirasçılar tarafından açılması mümkün değildir. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.03.2002 gün ve 92/223 sayılı kararında belirtildiği üzere koruma tedbirleri nedeniyle dava açma hakkının kural olarak zarar görene ait olduğu, bu hakkın mirasçılara intikalinin ancak zarar görenin ölmeden önce dava açması veya dava açma iradesini açıkça izhar etmesi durumunda mirasçılara intikal edeceği, mirasçıların bu şartlarda açılmış davaya devam edebilecekleri veya dava açabilecekleri..” Y 12.CD. 2014/1203)

YARGILAMA NASIL YAPILIR?

Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir. 

Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi halde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur. 

Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister. 

İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hakimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir. 

Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir. 

Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır. 

Yargıtay’ın aşağıdaki güncel kararında ise özel hukuktaki tazminat davalarına atıf yapılmış ve özellikle istinaf başvuruları yönünden HMK’da yer alan hükümlerin gözetilmesi gerektiğine hükmedilmiştir: 

“Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davaları her ne kadar 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununda düzenlenmiş ise de özel hukuk yanı ağır basan bir dava olması nedeniyle bu Kanunda düzenlenme bulunmayan hallerde tazminat hukukunun genel prensipleri çerçevesinde 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun uygulanması gerekmektedir. Ceza Muhakemeleri Kanununun 280/1. maddesinde düzenlenen duruşma açılmadan düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilebilecek haller bir suç kovuşturması sonucu verilen hükümler için geçerli olup doğrudan tazminat davalarında uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle Hukuk Muhakemeleri Kanununun istinafa ilişkin hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanması gerekmekte olup, aynı Kanunun 353. maddesi gereğince tazminat miktarlarının azaltılması veya artırılmasının duruşma açılmaksızın düzeltilerek esastan reddine karar verilmesinde bir engel bulunmadığından tebliğnamedeki bu hususta bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.” Y12CD. 2023/981 K.

KORUMA TEDBİRİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASINDA TAZMİNAT MİKTARI NASIL BELİRLENİR?

Bu davada davacının hem maddi hem manevi tazminat isteme hakkı bulunmaktadır. Tazminat miktarı belirlenirken başvurulacak bazı kriterler vardır. 

MADDİ TAZMİNAT KRİTERLERİ 

Davacıya ödenecek maddi tazminatın miktarı belirlenirken davacının haksız koruma tedbiri nedeniyle mahrum kaldığı her türlü zararı hesaplanır. Zarar ile haksız işlem arasında uygun illiyet bağı bulunmalı, zararın da hukuka uygun bir gelire ilişkin olması gerekmektedir. Maaşlar ve ticari kazançlar gibi gelirler zarar kapsamında kabul edilir. Bu zararların mutlaka belgelendirilmesi gerekir. Şayet zararlar belgelendirilemiyorsa davacı hakkında dönemin koşullarına göre insanca yaşayabileceği oranda bir tazminata hükmedilmelidir. Aşağıdaki Yargıtay kararında da bu durum şöyle ifade edilmiştir: 

“Maddi tazminat ile davacıların mal varlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödedikleri avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat ile kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması sebebiyle duyduğu elem, keder, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi düşünülmektedir. 

Maddi tazminatın konusu, hukuka aykırı bir koruma tedbirine maruz kalan kişilerin uğradıkları maddi zararlardır. Koruma tedbirleri sebebiyle tazminat davalarında karşılanması gereken maddi zarar; mal varlığının aktif değerlerinde meydana gelen azalma veya pasifinde, başka bir anlatımla borçlarında artma şeklinde oluşabilir. 

Maddi tazminatın esasını oluşturan mal varlığında meydana gelen azalma veya gelir kaybının tespitinde objektif ölçü ve belgelere dayanılmalı, kişinin gözaltına alınması ya da tutuklanmasından önceki işine bakılmalıdır. Davacı işçi ya da memursa çalıştığı yerden, serbest meslek çalışanı ise ilgili meslek kuruluşundan sorulup, vergi kayıtları da incelenerek, sağlık durumu, çalıştığı işin niteliği, hafta sonu, dini ve milli bayramlarda çalışıp çalışmadığı araştırılıp sonucuna göre gerekirse bilirkişi marifetiyle maddi kaybı hesaplanmalıdır. 

Herhangi bir işte çalışmayan kişilere verilecek maddi tazminatın hesaplanmasında gözaltında ya da tutuklu kaldıkları dönemdeki net asgari ücret göz önünde bulundurulmalı, serbest meslek sahibi olanların ne kadar kazanç elde ettikleri vergi dairesi veya ilgili meslek kuruluşundan sorulmalı, belli bir işyerinde çalışmayan, dolayısıyla aldıkları ücret ya da maaşı belirli olmayan kişilerin ise tarım veya sanayide çalışıp çalışmadıkları araştırılıp, bu alandaki asgari ücret üzerinden tazminat hesaplanmalıdır. 

Tazminat hukukunun koruma tedbirleri sebebiyle tazminat davalarında da tatbiki gereken genel prensipleri uyarınca, davacının dava dilekçesinde uğradığını ileri sürdüğü tüm zararlarının niteliğini, miktarını ve buna dair delillerini açıkça göstermesi gerekmektedir. Davacı, maddi kaybının belirlenebilmesi bakımından herhangi bir işte çalışıyorsa buna dair maaş bordrosu ve benzeri bilgi ya da belgelerini ibraz etmeli, varsa tanıklarını göstermelidir. 

Nitekim öğretide; "Yasa dışı yakalanan veya tutuklanan kimsenin mesleki uğraşısına göre uğrayacağı her türlü maddi kayıplarını maddi zarar olarak tarif edebiliriz. Bu zararın tespit edilmesindeki ölçüler objektif ölçülerdir. Örneğin, ticaret ya da tarımla uğraşan kimselerin uğrayacağı kazanç kayıplarını maddi zarar olarak sayabiliriz. Zararların saptanmasındaki ölçü, sübjektif takdir yerine belirli ölçü ve belgelerdir. Ödenecek maddi zarar, gerçek zararın karşılığı olacak, delillerle kanıtlanacak, gerektiğinde bilirkişiye tespit ettirilecektir. 'Tutuklanmasaydım şu şekilde bir iş tasavvur ediyordum, sağlayacağı kâr şu oranda olacaktı' şeklindeki soyut istekler karşılanmayacaktır." ( M. Naci Ünver-A. Mümin Kavalalı, Yasa Dışı Yakalanan Veya Tutuklananlara Tazminat Verilmesi, Kazancı Yayınevi, İstanbul 1990, s. 42-43 ) "Maddi zarar, haksız olarak yakalanan veya tutuklanan kimselerin, yakalama ve tutuklama süresinde uğradıkları gelir kaybıdır. Ayrıca haksız işlem sebebiyle yaptıkları giderlerin de maddi zarar kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Avukat ücreti ve yol giderleri maddi zarar hesabında göz önüne alınır. Yakalanan veya tutuklanan kişi işçi ve memur gibi ücretli birisi ise, net ücret kaybı maddi zarar sayılır. Ancak kişi tekrar görevine iade edilmesi sebebiyle tüm ücret ve haklarını alacaksa, kendisine maddi tazminat ödenmez. Böyle bir durum yoksa belli bir işyerinde çalışan işçilerin hafta ve resmi tatillerde de çalışıp çalışmadıkları araştırılarak net gelir kaybının saptanması gerekir. Belirli bir iş yerine bağlı olarak çalışmayan işçiler için tarım veya sanayide çalışıp çalışmadıkları araştırılarak, tarım veya sanayi asgari ücreti üzerinden tazminata hükmolunur. Hafta ve bayram tatilleri hesaba dâhil edilmez. Brüt asgari ücretten vergi düşülerek hesap yapılması gerekir. İşsizlere de net asgari ücretten tazminat ödenir. Serbest meslek sahibi olanların, daha önce ne kadar kazanç sağladığı vergi dairesi veya meslek kuruluşu gibi yerlerden sorularak veya gerekirse bilirkişi dinlenerek gelir kaybının saptanması ve buna göre tazminata hükmedilmesi gerekir. Maddi zarar kişinin yakalandığı ya da tutuklandığı tarihten serbest bırakıldığı güne kadar olan gelir kaybıdır." ( Osman Yaşar-Cengiz Otacı, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, 6. Baskı, c. 2, s. 1684 ) "Tazminat talebinde bulunan davacının sigorta, vergi gibi kaydı olması halinde ilgili kurumdan gerekli belgelerin getirtilerek gözaltı veya tutuklulukta geçen süre içindeki net gelir kaybının, çalıştırdığı iş yerinin tutukluluk süresinde faaliyetine devam edip etmediği gözetilerek hesaplanması, davacının herhangi bir kaydı olmaksızın çalıştığının belirlenmesi halinde, net asgari ücret üzerinden hesaplanarak bir miktarın maddi tazminat tayini gerekir." ( Hülya Poyraz Giyik, Kanun Dışı Yakalama, Tutuklama, Arama Ve El Koymaya İlişkin Tazminat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara 2012, s. 71 ) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür. 

Koruma tedbirleri sebebiyle tazminat talebinde bulunulabilmesi için, zarar ile haksız işlem arasında uygun illiyet bağı bulunması, zararın da hukuka uygun bir gelire dair olması gerekmektedir. Örneğin tefecilik yapan ya da kumar oynayan birisinin, tutuklu kaldığı günler için belirtilen yollarla elde edeceği kazançtan yoksun kaldığını ileri sürerek açacağı tazminat davası kabul edilmeyecektir. 

Ceza Muhakemesi Kanununun; "maddî ve manevî her türlü zararlarını devletten isteyebilirler" şeklindeki açık hükmü ile haksız fiil niteliğinde kabul edilen bu tür işlemlerin tâbi bulunduğu tazminat hukukunun genel prensipleri, istikrar kazanmış yargısal içtihatlar ve Maliye Bakanlığının koruma tedbirleri sebebiyle tazminat ödenmesi hakkındaki iç genelgesi uyarınca, zarar tazminatla giderileceğine göre, tayin edilecek maddi ve manevi tazminata faiz tahakkuk ettirilmesi ve talebe bağlı olarak, haksız ya da hukuka aykırı koruma tedbirlerinin uygulandığı veya sona erdiği tarihten veyahut dava ya da hüküm tarihinden itibaren kanuni faize de hükmedilmesi gerekmektedir.” YCGK 2018/293 K. 

Bir başka karar ise aşağıdaki gibidir: 

“Tutuklandığı tarihte herhangi bir işte çalışmayan ve Eğitim Fakültesi Fizik Öğretmenliği bölümü son sınıf öğrencisi olan davacının, haksız gözaltı ve tutuklama sonucu sınavlara girememesi nedeniyle eğitimi aksadığından zamanında mezun olamaması ve dava aşamasında maddi kaybına ilişkin olarak yalnızca eğitimine ara vermek zorunda kaldığına ilişkin bir belgeyi sunmuş olması göz önüne alındığında, hakkaniyet ilkesi gereği davacının tazminat isteğine konu işlem tarihindeki yaş durumu da dikkate alınarak en azından temel ihtiyaçlarını karşılayan, insanca yaşamasına imkân tanıyan net asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek bir miktarın maddi tazminat olarak belirlenmesi gerekmektedir.” YCGK 2019/47 K. 

Bunun yanında davacının koruma tedbiri sebebiyle yapmış olduğu masrafların da tazmini gerekir. Fakat cezaevi giderleri gibi giderlerin tazmini kabul edilmemektedir. Avukatlık vekalet ücretinin yukarıdaki CGK kararında da belirtildiği üzere zarar görene ödenmesi gerekir. Yargıtay aşağıdaki kararında maktu vekalet ücretinin ötesinde vekalet ücretinin tazminat kapsamında kalmadığına hükmetmiştir. Bu karar bizce hatalıdır: 

“Tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine beraat etmesi nedeniyle maktu vekalet ücretine hükmolunacağı, davacı ile avukatının aralarında yaptıkları anlaşma ile bu hizmet için daha fazla bir ücret kararlaştırmaları halinde, maktu vekalet ücretini aşan bu kısmın davacı ile avukatı arasındaki hukuki ilişkiye dayandığından koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği nazara alınmadan, 14.000 TL vekalet ücretinin maddi tazminat kapsamında hüküm altına alınması,” Y12CD. 2020/2163 K. 

Yine aşağıdaki karardan görüleceği üzere elkoyma durumunda yediemin ücretinin tazmini gerekir: 

“El koyma tedbirine konu motor yat tekne hakkında talep edilen 401.000,00 TL yedi eminlik ücretinin belirlenmesi hususunda, bu ücretin hangi Kanun ve yönetmelik çerçevesinde tespit edildiğine dair herhangi bir araştırma yapılmaksızın, salt yediemin vekilinin beyanları esas alınmak suretiyle söz konusu giderin hazine üzerine bırakılmasının hakkaniyete uygun olmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde itirazın kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” Y16. CD. 2020/5735 K. 

Ayrıca elkoyma kapsamında yaşanacak değer düşmelerinin de zarar olarak ödenmesi gerekir. 

Haksız tutuklama sebebiyle açılacak tazminat davasında Yargıtay iş yeri sahibi davacı hakkında tazminatın belirlenmesinde aşağıdaki kriterlere uyulmasını içtihat etmiştir: 

“Davacının tutuklu kaldığı dönemde iş yerinin açık olup olmadığı, herhangi bir gelir elde edip etmediği araştırılarak, gerçek geliri ve dolayısıyla kazanç kaybının belirlenmesi, bunun mümkün olmaması ya da tespit edilen gelirinin net asgari ücretten az olması durumunda, en azından temel ihtiyaçlarını karşılayan, insanca yaşamasına imkân tanıyan en düşük asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek bir miktarın maddi tazminat olarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.” YCGK K. 2018/293 

İşçi hakkında verilmiş bir karar ise aşağıdaki gibidir: 

“Dava; yakalama veya tutuklama sonrası kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi halinde tazminat istemine ilişkindir. Davacının tutuklanmadan önce şirkette çalıştığının anlaşılması karşısında, davacıya ait iş sözleşmesinin ve sözleşme fesih evrakının aslının veya onaylı örneğinin getirtilerek, iş sözleşmesinin süreli mi yoksa süresiz mi olduğunun tereddüde yer vermeyecek şekilde tespiti ile tutukluluk veya gözaltı nedeniyle feshedildiğinin tespiti sonucunda, sözleşmenin süresiz yapılması halinde tutuklandığı sıradaki net maaş üzerinden hesaplanan tutarın, sözleşmenin süreli yapılması halinde ise tutuklandığı tarih ile sözleşmenin süresinin bitim tarihi arasında tutuklandığı sıradaki net maaş üzerinden, sözleşmenin bitim tarihi ile tahliye tarihi arası için ise net asgari ücret tarifesi üzerinden hesaplanacak miktarın maddi tazminata dahil edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde davacının tutuklandığı sırada aldığı maaşın yıllara göre artırılarak ve asgari geçim indirimi miktarı düşülerek hesaplama yapılmasına ilişkin bilirkişi raporuna dayanılarak maddi tazminata hükmedilmesi bozma nedenidir.” Y12CD. 2022/2398 K. 

Davacının maaşı yanında nöbet döner sermaye vs. gibi kayıpları tazminat kapsamında kabul edilmemektedir. 

MANEVİ TAZMİNAT KRİTERLERİ 

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre; maddi tazminat tayininde nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekir.

KORUMA TEDBİRİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASINDA AVUKATLIK VEKALET ÜCRETİ, FAİZ VE HARÇ

Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davasının kabulü halinde davacının vekille temsil durumu söz konusuysa vekalet ücretine hükmedilir. CMK’nın 142/9. Maddesine göre; tazminat davaları nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan nisbi avukatlık ücreti ödenir. Ancak, ödenecek miktar Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olamaz. 

Tazminata ilişkin mahkeme kararlan, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekâlet ücreti, davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. 

Davanın reddi halinde hazine lehine vekalet ücretine hükmedilir. Fakat kısmen kabul kısmen ret halinde hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Ancak davanın tümden reddi halinde bu ücrete hükmedilebilir. 

Faiz Başlangıç Tarihi 

Davacının talebi halinde tazminata koruma tedbirinin uygulandığı tarihten itibaren kanuni faiz işletilir. Dilekçede faiz talep edilmemişse dava tarihinden itibaren faiz işletilir. 

HARÇ 

Haksız koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davası, herhangi bir harç ve gidere tabi değildir.

TAZMİNATIN GERİ ALINMASI

Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve mahkûm edilenlerle, yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılıp mahkûm edilenlere ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin kısmı, Cumhuriyet savcısının yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla kamu alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuat hükümleri uygulanarak geri alınır. Bu karara itiraz edilebilir. 

İftira konusunu oluşturan suç veya yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder.

TAZMİNAT İSTEYEMEYECEK KİŞİLER

Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:•Tazminata hak kazanmadığı halde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hale dönüşenler. 

  • Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.
  • Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler. 
  • Adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar. 

Ayrıca; bir suç isnadıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan kişi adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını beyan ederek şahsi kusuru ile gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olmuşsa artık bu kişi tazminat talebinde bulunamayacaktır. 

Davanın zamanaşımına uğraması halinde tazminata hükmedilebilmesi için zamanaşımı süresinin dolmasında davacının kusurunun bulunmaması aranmıştır. Aşağıdaki örnek bir Yargıtay kararı paylaşılmıştır: 

“5271 Sayılı CMK'nın 144/1-c maddesinde genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülen kişilerin tazminat isteyemeyeceğinin belirtildiği, tazminat istemeyecek hallerin belirlenmesine ilişkin nedenlerin niteliği dikkate alındığında, bu hallerin, suçun işlenmesi sonrası değişen taraf iradelerine ya da devletin tasarruflarına dayalı olarak, sanığa ceza verilmemesini öngören kurumlar olduğu, belirtilen maddede, zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi halinde, tazminat istenemeyeceğine dair açık bir düzenleme bulunmadığı gibi dava zamanaşımı süresinin dolması halinde düşme kararı verilmesi durumunda, bu hususun, dosyanın tarafı olan sanığın eylemlerinden kaynaklanmaması halinde, haksız yere gözaltında veya tutuklu kalan taraf lehine uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zarar için makul bir tazminata hükmedilmesi gerektiği gözetildiğinde, tazminata esas dosyanın getirtilip incelenip davanın zamanaşımına uğramasında davacının kusurunun bulunup bulunmadığı tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulup, davacının kusurunun bulunmadığı tespit edilir ise davacı lehine uğranıldığı iddia edilen zarara ilişkin makul bir maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, davanın reddine dair hüküm tesisi,..” Y12CD. 2022/4901 K.