MEŞRU MÜDAFAA NEDİR?

MEŞRU MÜDAFAA NEDİR?

İnsanoğlu bütün canlılar gibi kendisine karşı yapılan saldırılara karşı korunma refleksi gösterir. Bu sebeple tarihin her döneminde savunma hakkına değer verilmiş ve insanların kendilerini ya da başkalarını savunmak amacıyla saldırganlara verdiği zararlar bakımından cezalandırılmamaları yoluna gidilmiştir. Meşru müdafaa haklı savunma anlamına gelmekle suçlarla mücadele bakımından da önemli bir yere sahiptir. Nitekim TCK’nın 25. Maddesinin gerekçesinde de meşru müdafaanın caydırıcı etkisinden bahsedilmiştir.

Meşru müdafaa hakkı önemi ve işlevi bakımından TCK’da hüküm altına alınmış ve bir kanuna uygunluk nedeni sayılmıştır. TCK’nın 25. Maddesi “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” Hükmünü getirerek meşru müdafaanın sonuçlarını ve koşullarını belirlemiştir.

MEŞRU MÜDAFAA ŞARTLARI

A- SALDIRIYA İLİŞKİN KOŞULLAR 

1- Bir Saldırı Bulunmalıdır. 

Saldırı kavramı hukuken koruma altında olan bir hakka yöneltilmiş zarar ya da tehlike oluşturacak eylemleri ifade eder. Meşru müdafaanın varlığı için gerekli ilk şart bir saldırının olmasıdır. Saldırı niteliğinde bir hareket ya da eylem yoksa meşru müdafaadan bahsedilemez. Çünkü savunma ancak saldırıya karşı yapılabilir. Savunma yapılan saldırının halen var olması gerekir. Bitmiş saldırılara karşı yapılan eylemler savunma olarak değerlendirilemez. Bunun yanında saldırının tekrarlanma ihtimali olursa meşru müdafaanın varlığı gündeme gelir. TCK gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıya karşı yapılan savunmayı meşru müdafaa olarak saymıştır. Bu bağlamda gerçekleşme ihtimali yüksek bir saldırıya karşı meşru müdafaada bulunulabilecektir. 

Saldırı fiziki şekilde gerçekleştirilmelidir. Sözlü saldırılar bakımından meşru müdafaa yapılamaz. Sözlü saldırılar haksız tahrik kapsamında değerlendirilebilir. Fakat sözlü bir saldırıya karşı fiziki savunma meşru savunma kapsamında itibar görmez. Hakaret ve sözlü sataşmalara karşı meşru savunma yapılamaz. 

Saldırganın özelliklerinin meşru müdafaa bakımından önemi bulunmamaktadır. Saldırı kimden gelirse gelsin meşru savunma yapılabilir. Saldırganın akıl hastası olması ya da yaşının küçük olması meşru savunmaya engel değildir. 

Saldırı eyleminin karşılıklı olması örneğin karşılıklı kavga ya da çatışma gibi durumlarda ilk haksız hareketin kimden geldiğine bakılır. Şayet saldırıyı başlatan taraf tespit edilebiliyorsa diğer taraf bakımından meşru müdafaanın varlığından söz edilebilir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi örnek bir olay hakkında “Araç park etme meselesinden kaynaklı olayın taraflar arasında karşılıklı olması, kavga olayının karşılıklı olması ve meydana gelen kavganın sebebi ile ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının tespit edilip edilemeyeceği araştırılarak sonucuna göre sanıklar hakkında TCK 25. maddesiyle 29. ve 129. maddelerinin uygulanıp uygulanamayacağının karar yerinde açıkça tartışılması gerektiği gözetilmeyerek eksik inceleme ve araştırma ile yazılı hükümlerin tesisi, hatalıdır.” Şeklinde karar vermiştir. 

Tüm bunların dışında savunma yapmak için saldırıya uğrayan kişi bakımından bir ayrım yapılmamıştır. Yani başkasının lehine meşru savunma yapılabilir. Yargıtay bir kararında Sanığın mağdurun zorla kaçırılmasını engellemek için müdahale ettiği diğer sanıkların kendisine yönelmesi üzerine, onları korkutmak ve mağdura karşı suç oluşturan eylemlerine son vermelerini sağlamak için silahla havaya bir el ateş etmekten ibaret eyleminin, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun yanında 5237 Sayılı TCK'nın 106/2-a. maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu da oluşturup tek eylemle birden fazla suçun oluşması sebebiyle sanık hakkında aynı Kanunun 44. maddesinde yer alan fikri içtima kuralına göre bu suçlara dair en ağır cezayı öngören TCK'nın 106/2-a maddesinin uygulanması gerekmekte ise de tüm dosya içeriğine göre söz konusu olayda sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK'nın 25/1. maddesinde düzenlenen meşru savunma sınırları içinde kaldığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, isabetsizdir.” Şeklinde hüküm kurmuştur. 

Saldırıya uğrayan üçüncü kişinin saldırıya rızasının olması meşru müdafaa hali bakımından ayrıca değerlendirilir. Kişinin üzerinde tasarruf edemeyeceği haklar bakımından rızasının olması meşru müdafaa hükümlerinin uygulanmasına engel değildir. Örneğin kişi öldürülmeye rıza gösteremez. 

2- Saldırı Haksız Olmalıdır. 

TCK’da meşru müdafaanın uygulanabilmesi için haksız bir saldırının varlığından söz edilmiştir. Haksız saldırı ile saldırıda haksızlık ve hukuka aykırılığın bir arada bulunması kastedilmiştir. Saldırının hukuka uygunluk gerekçesi bulunuyorsa meşru müdafaadan söz edilemez. Suçluyu yakalayan polisin eylemi kanuna uygundur. Fakat bir polisin yetkisini aşması ya da hakkını kötüye kullanması durumunda meşru savunma yapılabilir. Ayrım yaparken saldırı niteliği taşıyan eylemin haklılığı ve hukuka uygunluğuna bakılır. 

Kasıtlı hareketlerle saldırıya sebebiyet veren kişilerin yaptıkları savunma meşru müdafaa olarak kabul edilemez. Örneğin hasmını yaralama niyetinde olan kişinin belirli bir plan dahilinde hasmını kendisine karşı kışkırtarak saldırıya sebebiyet vermesi saldırıya uğrayan meşru müdafaadan yararlanamaz. 

3- Saldırı Bir Hakka Yönelik Olmalıdır. 

Hak kavramından anlaşılması gereken bireylerin anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleridir. Savunmanın meşru sayılması için saldırı yapılan hakkın hukuk düzeni tarafından korunan bir hak olması gerekir. Yaşama, vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığa, zilyetliğe, mülkiyete, şerefe, malvarlığı haklarına karşı yapılan saldırılar bakımından meşru savunma kabul edilebilir. Bu gibi hukuken korunan haklar dışındaki haklara yapılan saldırılara karşı meşru savunma yapılamaz. 

4- Saldırı Halen Mevcut Olmalıdır. 

Meşru savunma saldırı ile aynı zamanda yapılan savunmayı ifade eder. Saldırı bittikten sonra yapılan savunma meşru savunma değildir. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra yapılan savunma korunma değil intikam saiki taşır ve koşulları varsa haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gündeme gelir. 

Başladıktan sonra herhangi bir nedenle son bulmuş bir saldırıya karşı meşru savunma söz konusu olmaz. Örneğin elinde bıçak olan bir saldırganın bıçağı elinden alındıktan sonra öldürülmesi meşru savunma olmayacaktır. Nitekim Yargıtay bir kararında “maktulün yaşı ve otopsi raporunda belirlenen üstün fiziki yapısı da göz önüne alındığında, sanığın iddia ettiği şekilde yaşamına ve cinsel bütünlüğüne yönelik sürmekte olan bir saldırı bulunmadığı gibi önceki tarihlerde vuku bulmuş saldırının o an için tekrarının da muhakkak olmadığı, bu itibarla sanık açısından meşru savunma şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından, sanığın meşru savunma şartları altında hareket ettiği yönündeki dosyada bulunan tutanak ve bilimsel raporlarla örtüşmeyen, cezadan kurtulmaya yönelik soyut savunmalarına itibar edilemeyeceği ve sanığın eşi maktulü yoğun tahrik altında kasten öldürdüğü kabul edilmelidir.” Şeklinde hüküm kurmuştur. 

Bunun yanında başlamamış olmakla beraber başlama olasılığı çok kuvvetli olan saldırılara karşı meşru savunma yapılabilir. Bu halde başlamasına kesin gözüyle bakılan saldırının savunmayı olanaksız ya da çok güç hale getirecek kuvvette olması gerekir. Cılız tehditler bakımından meşru savunma yapılamaz. Yargıtay'ın konuya ilişkin“Katılanların saldırıları henüz suç boyutuna ulaşmamış ise de; başlamamış ancak başlaması kesin olan ve başladığında savunmayı olanaksız ya da çok güç hale getirecek bir tecavüze karşı yapılan savunmanın meşru olduğu konusunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemi, konut dokunulmazlığına yönelmesi muhakkak bir saldırıyı, o anki hal ve şartlara göre, savunma amacına matuf ve orantılı bir şekilde defetme niteliğinde olduğundan, olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği kabul edilmelidir.” Şeklinde bir kararı mevcuttur.

B- SAVUNMAYA İLİŞKİN KOŞULLAR 

1- Savunmada Zorunluluk Bulunmalıdır. 

Saldırıya uğrayanın kurtulmak için başka çaresinin bulunmaması gerekir. Zorunlu savunmadan söz edebilmek için yine başlamış bir saldırının varlığı gereklidir. Saldırıya uğrayan kişinin saldırıdan kaçarak kurtulması beklenemez. Yani saldırıya uğrayan kişi kaçma olanağı bulunsa dahi kaçmayarak savunma yapabilir. Kaçmamak meşru savunmanın uygulanmayacağı anlamına gelmez. Zira meşru müdafaa kurumu bireylerin onur ve şereflerini koruma amacı da gütmektedir. Alman ceza hukukunun önemli isimlerinden olan Claus Roxin'in aşağıda paylaştığımız değerlendirmesi meşru müdafaa kurumunun önemini bizce en iyi şekilde anlatmıştır. Yine meşru müdafaa da kaçma hususu da bu eksende değerlendirilmelidir. 

"Meşru müdafaa, kişinin hukuk düzenine güvenerek şerefli yaşamasının teminatıdır."

2- Savunma Orantılı Olmalıdır. 

Savunma saldırıyı etkisiz hale getirmenin ötesine geçmemelidir. Saldırganın saldırıda kullandığı araç ile savunma yapanın savunmada kullandığı araçlar arasında bir oranın bulunması gerekir. Saldırı ve savunmada aynı araçların kullanılması zorunlu değildir. Elinde bıçak olan saldırgana karşı silahla savunma yapmak mümkündür. Fakat silahın kullanımı ölçülü olmalıdır. Ölçü belirlenirken her somut olay ayrı değerlendirilecektir. Elinde bıçak olan saldırganın durdurulması için havaya ateş etmek yeterli olabileceği gibi saldırganın saldırısına devam etmesi halinde silahla yaralamak da meşru savunma kapsamında kalabilecektir. Fakat saldırganı bacağından vurmak yerine hayati organlarını hedef almak meşru savunma sayılmaz. Bazı durumlarda savunmanın ölçüsü kişilerin fiziksel özelliklerine göre de belirlenebilir. Örneğin bir kadının güçlü bir erkeğe silahsız bir şekilde verebileceği zarar çok ciddi olmayacaktır. Fakat saldırıya uğrayan bir kadın olmakla saldırganın güçlü bir erkek olduğu varsayımında kadının kendini bıçakla savunması meşru savunma sayılabilir. Yine böyle bir durumda da savunmanın saldırıyı def etme sınırının üzerine çıkmaması aranır. Yine olaya örnek oluşturcak bir yargıtay kararında “Dava; kasten öldürmeye teşebbüs suçuna ilişkindir. Olay günü çıkan tartışmada, akciğer ve diyafram yaralanmalarına, hemotoraksa, yaşamsal tehlike geçirmesine, ağır 6. derecede kemik kırıklarına ve yüzde sabit ize neden olacak şekilde bıçakladığı, bu saldırıyı defetmek için bıçağını çıkararak hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı olayda; Sanık tarafından kendisinin vücut bütünlüğüne yönelmiş bıçaklı saldırıyı defetmek amacıyla, saldırı ile orantılı bir şekilde bıçakla karşılık verdiği nazara alındığında, sanığın eyleminin yasal savunma sınırları içerisinde kaldığı ve 5237 Sayılı TCK'nun 25/1. ve 5271 Sayılı CMK'nun 223/2-d. maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerekir.” şeklinde hüküm kurulmuştur. 

Savunma ile saldırı arasındaki ölçü her somut olayda ayrı değerlendirmeye tabi tutulur. Savunmanın meşruluğu sınırlandırılmış değildir. Kanun koyucu ölçülülük ilkesini getirmiş fakat hangi durumlarda ölçünün aşılacağını saymamıştır. Bu nedenle her olay kendi dinamiklerine göre değerlendirilmek suretiyle savunmanın meşruluğu hakim tarafından takdir edilecektir. 

3- Savunma Saldırana Karşı Yapılmalıdır.

Savunma saldırıyı gerçekleştirene karşı yapılmalıdır. Saldırıyı gerçekleştirenin yanındaki bir kişiye karşı savunma yapılırsa bu savunma meşru sayılmaz.

MEŞRU MÜDAFAA SINIRIN AŞILMASI

Saldırıya uğrayan kişi maddi olduğu kadar manevi açıdan da zarar görmektedir. Bu zarar neticesinde psikolojik durumu etkilenen bazı insanlar duygu ve düşüncelerini kontrol edemeyecek duruma gelirler. Haliyle davranışlarında da kontrolsüzlükler gözlemlenir. İşte bu kontrolsüzlük bir saldırıyı def etmek amacıyla yapılan savunma sırasında ortaya çıkarsa meşru müdafaanın sınırlarının aşılması hali gündeme gelir. 

TCK’nın 27/1. Maddesi “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.” Şeklindedir. Maddeden anlaşılacağı üzere savunmanın sınırı korku, heyecan ya da telaştan ileri gelmişse fail cezalandırılmayacaktır. Burada kullanılan maruz görülebilecek şeklindeki ifade ayrı bir araştırma yapılmasını gerektirmez. Her saldırı durumunda mutlaka heyecan, korku ya da telaş meydana gelir ve mazur görülür. Nitekim Yargıtay bir kararında polis olan sanık hakkında“Hırsızlık yaptıkları anlaşılan ve haklarında hırsızlık suçundan da yargılanan katılan ve arkadaşının olay sırasında görevli polis memurlarının dur ihtarına uymayarak kaçtıkları, silah kullanma konusunda eğitim almış bulunan sanığın kaçan failleri yakalamak amacıyla içinde oldukları aracı durdurmak için tekerlerine ateş etme imkanı bulunmasına rağmen, kendisinin de yaralanması sebebiyle heyecanlanarak meşru savunma sınırını kasıt olmaksızın aşarak aracın içine doğru ateş ettiği ve katılanı yaraladığı anlaşıldığından, TCK'nin 27/1. maddesi delaletiyle 89/1-3, 62. maddelerine göre cezalandırılması yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, olası kasıtla yaralama suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, hatalıdır.” Şeklinde hüküm kurmuştur. 

Meşru savunmanın sınırlarının kasten aşılmış olmaması önem arz eder. Nitekim savunma panik ya da korku sebebiyle değil de kin gütme saikiyle gerçekleştirilirse fail ceza almaktan kurtulamayacaktır. Yargıtay'ın konuya ilişkin“Sanığın saldırıyı o andaki hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile hareket etmeyip haksızlık karşısında öfkeye kapılarak son derece orantısız şekilde tepki gösterip tüfeğinin ucuna takılı süngüyü maktulün göğsüne saplayarak haksız tahrik altında maktulün ölümüne yol açtığı anlaşıldığından, sanık hakkında meşru savunma veya meşru savunmada sınırın aşılması hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.”şeklinde bir kararı mevcuttur.

MEŞRU MÜDAFAA SINIRININ AŞILMASI ŞARTLARI

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hak var olmalıdır. 

2- Saldırıya ilişkin tüm koşullar bulunmalıdır. 

3- Ölçülülük şartı savunan lehine ihlal edilmelidir. 

4- Sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan korku ya da telaştan ileri gelmiş olmalıdır. 

Yukarıdaki şartların varlığı halinde bir hukuka uygunluk nedeni olan meşru müdafaa kurumunun gündeme gelmesiyle fail cezalandırılmaktan kurtulacaktır. 

Yargıtay bir kararında “Sanığın nişanlandığı kız ile ayrılması hususunda sürekli kendisini tehdit eden daha öncede evine gelip bıçakla tehdit eden, olay gecesi 0,35 promil alkol ile evine gelen bıçakla tehdit edip evden ayrılmasına izin vermeyen, boğazını sıkan maktulü, içinde bulunduğu korku ve endişenin etkisiyle boğazını sıkarak öldürmesinde, sanığın maktul için onu bekleyerek yapmış olduğu özel bir hazırlığın bulunmayışı, yine husumet veya intikam duygusuyla hareket ettiğine dair bir delilin olmayışı, olayın yeri, zamanı sanık ile maktulün kullandığı vasıtalar, yaşları ve fiziki durumları nazara alındığında, sanığın kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde, TCK'nın 27/2 ve CMK'nun 223/3-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, TCK. 81, 29, 62 maddelerinden hüküm kurulması hatalıdır.” ifadelerini kullanmıştır.