ISLAH NEDİR

ISLAH NEDİR

Usul hukukunda iddia ve savunmaların genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının iki istisnası bulunmaktadır. Bu istisnalar ıslah ve karşı tarafın açık muvafakatidir. Bu iki istisnai hal dışında dilekçelerin teatisi aşaması tamamlandıktan sonra iddia ve savunmada değişiklik yapılamaz.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. Maddesi ıslahı "Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir." şekliyle düzenlemiştir. Kanunun bu ifadesi taraflara daha önce yapmış oldukları usuli işlemleri tek taraflı irade beyanlarıyla kısmen veya tamamen değiştirmesi imkanını tanımıştır. Tek taraflı irade beyanı olmasının sonucu olarak ıslah, karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne bağlı tutulmamıştır. Taraflar yalnızca bir defaya mahsus olmak üzere taleplerini artırabilir iddia ve savunmalarını ıslah yoluyla karşı tarafının muvafakati aranmaksızın değiştirebilirler.

ISLAH İLE NELER YAPILABİLİR

1- Islahla davacı dava dilekçesinde belirtmiş olduğu dava sebebini değiştirebilir. 

2- Eksik bildirilen vakıalar ıslah yolu ile tamamlanabilir. 

3- Islahla dava konusu değiştirilebilir.

4- Davalı ıslah yolu ile cevap dilekçesini değiştirebilir. 

5- Tamamen ıslah yolu ile dava değiştirilebilir. Örneğin tapu iptali ve tescili davası tazminat davasına dönüştürülebilir. 

6 - Islahla yeni delil gösterilebilir. 

7- Islah ile zamanaşımı defii ileri sürülebilir.

ISLAH İLE TANIK BİLDİRME

Her ne kadar ıslah yolu ile yeni delil gösterme imkanı bulunmakta ise de HMK’nın 240/2. maddesinin "Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez." Şeklindeki ifadesi bu kuralın bir istisnasını oluşturmaktadır. Yani ıslah ile ikinci tanık listesi verilemez. 

Fakat bu kural ıslah ile kesinlikle tanık dinlenemeyeceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Nitekim ıslah ile vakıaların değiştirilebileceği ya da yeni vakıaların ileri sürülebileceği açıktır. Değiştirilen veya yeni eklenen bu vakıaların ispatı için tanık dinlenmesi HMK'nun 240/2. Maddesine aykırılık teşkil etmeyecektir. Yargıtay 4. Hukuk dairesi 2015 yılında vermiş olduğu bir kararda " ıslah yoluyla, dayanılan vakıalar değiştirilebilir veya davaya yeni vakıalar dahil edilebilir. Davacı evvelce göstermiş olsa bile, davaya kattığı bu yeni vakılara ilişkin delil de gösterebilir. Bu halde, ikinci tanık listesi verilemeyeceğine ilişkin yasağa ( HMK. m. 240/2 ) dayanılarak, gösterilen tanıkların dinlenmesinden kaçınılamaz. Davacının ıslah dilekçesinde gösterdiği tanıklar usulünce dinlenmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmelidir." şeklinde hüküm kurmuştur. Buradan değiştirilen veya yeni eklenen vakıaların ispatına yarar tanıkların dinlenebileceği ve bu amaçla verilen tanık listesinin HMK 240/2’ye aykırılık teşkil etmeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.

ISLAH İLE CEVAP DİLEKÇESİ

Islah ile süresinde verilmemiş olan cevap dilekçesi verilemez. HMK'nun 176. Maddesinde tarafların yapmış olduğu usuli işlemleri kısmen veya tamamen ıslah edebileceği düzenlenmiştir. Fakat bir usuli işlemin ıslah edilebilmesi için daha önceden yapılmış olması gerekmektedir. Davaya süresinde cevap verilmemesi halinde ortada daha önceden yapılmış bir usuli işlem bulunmadığından ıslah da mümkün değildir. Yine cevap dilekçesi verilmemesi nedeniyle yapılamayan ilk itirazlar ıslah yolu ile ileri sürülemez. Örneğin ıslah ile yetki itirazında bulunulamaz. 

Cevap süresinde verilmiş olan cevap dilekçesinde davalı zamanaşımı definde bulunmamışsa bunu ıslah yolu ile ileri sürebilir. Fakat davalı cevap dilekçesi vermemiş ise zamanaşımı definde ileri süremeyecektir.

ISLAH İLE TARAF DEĞİŞİKLİĞİ

Islah yolu ile hasım değişikliği yapılamaz. Davacı açılmış olan davasına ıslah yolu ile 3. Kişileri dahil edemez ve davalı değişikliğine gidemez. Davacı, davayı davalı sıfatı olmayan kişiye karşı açmış ise, bu kişiyi değiştirerek, davaya gerçek davalı sıfatına sahip ve fakat davada davalı olarak gösterilmemiş olan üçüncü kişiye karşı devam edilmesini isteyemez.

ISLAHA GEREK OLMAYAN HALLER

1- Talep sonucunun azaltılması için ıslah yoluna başvurulmasına gerek yoktur. Davayı değiştirme yasağı sadece talep sonucunun artırılması ile ilgilidir. 

2- Mahkemenin re’sen incelemesi gereken hususların ileri sürülebilmesi için ıslah yoluna başvurmaya gerek bulunmamaktadır. Re’sen incelenmesi gereken konular savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına tabi değildir. 

3- Hukuki sebeplerin değiştirilmesi için ıslaha gerek yoktur. 

4- Açık hesap hataları nedeniyle de ıslah yoluna başvurulması gerekmez. Bu tarz maddi hatalar düzeltilebilir.

ISLAH ZAMANI

6100 sayılı HMK ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar her aşamada yapılabileceğini belirtmektedir. Tahkikat aşaması ön inceleme duruşmasından başlayan ve sözlü yargılama aşamasına kadar geçen delillerin toplanması ve değerlendirilmesi aşamasını ifade eder. 

Kanun yolu aşamalarında ıslah yapılamaz. Yani istinaf ve temyiz aşamalarında ıslah yapılamamaktadır.

BOZMADAN SONRA ISLAH

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarihli 1944/10 E. 1948/3 K. ve 12.05.2016 tarihli 2015/4-268 E. 2016/1 K. sayılı kararları uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılabilmesi mümkün değildi. 

Fakat 22.07.2020 tarihinde yapılan değişiklikle HMK’na "Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz." Şeklinde hüküm eklenmiştir. Madde metninden anlaşılacağı üzere bozma sonrası ilk derece mahkemesi tahkikata ilişkin bir işlem yaparsa ıslah yapılabilecektir. Fakat yapılacak ıslahın bozma kararına uyulması halinin değişikliğine sebebiyet vermemesi gerekir. Bu cümleyle kastedilen usuli kazanılmış hakların korunmasıdır. Fakat kanun koyucu burada usuli kazanılmış haklar bakımından bir çerçeve çizmiş değildir. Dolayısıyla bu boşluk mahkemelerce doldurulacaktır. 

Yargıtay hukuk daireleri yakın tarihli bütün kararlarında bozma sonrası ıslahın mümkün olduğuna hükmetmişlerdir. Aşağıda paylaştığımız karar bunlardan biri olmakla şu şekildedir:

"6100 Sayılı HMK'nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK'nın 144/2.maddesinde belirtilmiştir. Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek hukuki imkan olacaktır. HMK'da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK'nın 177/1.maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. 

Bu noktada hem yazılı hem de basit yargılama usulünde ön inceleme aşamasının sonra ermesi üzerine başlayan tahkikat aşaması HMK’nın 184. ve 185. maddelerinde açıklandığı gibi tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında, mahkemenin tahkikatın bittiğini taraflara tefhimi ile tahkikat aşamasının bitiminin gerçekleşeceği de kabul olunmaktadır. 

Bu bağlamda, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 Sayılı Kanun ile değişen 6100 Sayılı HMK'nın 177/2.maddesinde; “Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir. 

Bu noktada aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 Sayılı HMK'da (ayrıca mülga 1086 Sayılı HUMK içeriğinde ) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. 

Mahkemenin, Yargıtay'ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Ancak Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 Sayılı YİBK ) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, usuli kazanılmış hak kavramının istisnasının uygulanacağının gözden kaçırılmaması gerekir. Kaldı ki usul hukuku alanında temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. 

Bu açıklamalar ışığında, mahkemece davanın esastan reddine yönelik verilen ilk kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesince davacı yararına bozulduğu; bozma ilamına uyulmak sureti ile mahkemece tahkikata dair işlemler tesis edildiği, bu doğrultuda davacı vekilinin talebini 25/05/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile arttırdığı ve mahkemece ıslaha itibar edilerek karar verildiği, söz konusu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 04/02/1948 tarih, 10/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile bozulduğu anlaşılmaktadır. 

28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 Sayılı Kanun ile değişen 6100 Sayılı HMK'nın 177/2.maddesiyle Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, yukarıda açıklandığı üzere usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekliliği hasıl olmuştur. Açıklanan nedenlerle Mahkemece davacı tarafın 03/09/2016 tarihli ıslahına değer verilerek hüküm tesis edilmesi gerektiği anlaşıldığından kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir." Y3HD. 2020/7578 K.

ISLAH ŞEKLİ

Islah yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Fakat karşı taraf duruşmada hazır bulunmuyor veya ıslah duruşma dışında yapılıyor ise talep veya tutanak örneği karşı tarafa gönderilir. Bu gönderim haber vermek amaçlıdır. Yukarıda da değindiğimiz gibi ıslah karşı tarafın veya mahkemenin kabulüne bağlı değildir.

ISLAHIN ETKİSİ

Islahın etkisi HMK’nun 179. Maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre;

1- Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. 

2- Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz. 

3- Şu kadar ki, ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır.

İDARİ YARGIDA ISLAH

2577 Sayılı Kanun’un 16/4. Maddesine göre, “Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler.” Hükümden açıkça görüleceği üzere idari yargıda ıslah kurumuna izin verilmemiştir. Fakat bu durumun tam yargı davalarında davacılar açısından hak kayıplarına sebebiyet vermesi nedeniyle 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 Sayılı Kanun ile sadece tam yargı davalarında bir kereye mahsus tazminat miktarı artırımına müsaade edilmiştir. Değişiklikten sonraki İYUK’un 16/4. Maddesinin ikinci cümlesine göre; “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” 

Nitekim Danıştay 15. Dairesinin 17.02.2014 tarihli kararında konuya ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. 

“2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere, yasal değişiklikle ilgililerin uğramış olduğu zararın, dava dilekçesinde gösterilen zarar miktarından fazla olmasına karşın, davacı veya davacıların dava dilekçesinde gösterdikleri zarar miktarını artırımlarına yönelik taleplerinin mahkemelerce kabul edilmeyerek istemle bağlı kalma kuralını uygulayarak dava dilekçesinde gösterilen zarar tutarı kadar tazminata hükmetmelerinden doğan hak kayıplarının giderilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifade ile mahkemelerce istemle bağlı olma kuralı uygulanmak suretiyle verilen kararlara karşı taraflardan herhangi birinin kanun yoluna başvurmuş olması şartıyla davacı veya davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen miktarı artırmaları mümkündür.”