DAVAYA CEVAP DİLEKÇESİ

DAVAYA CEVAP DİLEKÇESİ

Modern hukukun temellerinden birini oluşturan adil yargılanma ilkesi ile bireylere, aleyhlerine açılan davaların bildirilmesi, bu davalara itiraz etme, görüş bildirme gibi haklar tanınmıştır. AİHS’nin 6/3. Maddesi adil yargılanma ilkesi ile ilgili detaylı düzenlemelere yer vermiştir. AİHS’te yer alan düzenlemelere paralel olarak, savunma hakkı anayasa ile de koruma altına alınmıştır. Anayasanın 36. Maddesine göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” 

HMK’nın 27. Maddesinde ise hukuki dinlenilme hakkı başlığı altında savunma hakkının düzenlendiği görülmektedir. İlgili maddeye göre; 

 “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. 

(2) Bu hak; 

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, 

b) Açıklama ve ispat hakkını, 

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” 

Savunma hakkının kullanılabilmesi için davalının öncelikle davadan haberdar edilmesi gerekir. Bu sebeple aleyhine dava açılan kişiye dava dilekçesi tebliğ edilmelidir. Bu noktada davalıya tanınan bir diğer hak davaya cevap vermek suretiyle savunma hakkını kullanmasıdır. Davalı açılan davanın haksız olduğu kanaatindeyse yazılı yargılama usulünün uygulandığı yargılamalarda bu haksızlıkları cevap dilekçesi vermek suretiyle mahkemeye bildirmelidir. Davalı cevap dilekçesi ile savunma vasıtalarını ileri sürebilir, davayı kabul edebilir, vakıaları inkar edebilir, ya da vakıalara karşı koyabilir. Davalının cevap dilekçesi verme hakkını kullanma zorunluluğu bulunmamasına karşın cevap dilekçesinin verilmemesi kendisi açısından aşağıda açıklayacağımız hak kayıplarına sebep olabilecektir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere davalının savunma hakkını dilekçe ile kullanılması hukuk yargılamalarında yazılı yargılama usulünün benimsenmesinden ileri gelmektedir. 

CEVAP DİLEKÇESİNİN UNSURLARI

Yukarıda hukuk yargılamalarında savunma hakkının cevap dilekçesi vermek suretiyle kullanılacağını belirtmiştik. Savunma hakkını kullanma vasıtası olan cevap dilekçesinin bir takım unsurları barındırması gerekir. Bu unsurlar HMK’nın 129. Maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. İlgili maddeye göre cevap dilekçesi şu unsurları barındırmalıdır: 

  1. Mahkemenin adı, 
  2. Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri; davalı yurt dışında ise açılan dava ile ilgili işlemlere esas olmak üzere yurt içinde göstereceği bir adres, 
  3. Davalının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, 
  4. Varsa, tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri, 
  5. Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri, 
  6. Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, 
  7. Dayanılan hukuki sebepler, 
  8. Açık bir şekilde talep sonucu, 
  9. Davalının veya varsa kanuni temsilcisinin yahut vekilinin imzası.

CEVAP DİLEKÇESİNDE EKSİKLİK BULUNMASI

HMK’nın 130. Maddesinde cevap dilekçesinde eksiklik bulunması halinde ne yapılacağı düzenlenmiştir. Maddeye göre mahkeme adı, davacı ile davalının ad soyadı ve adresi, davalının kimlik numarası, davacının imzası ve varsa vekillerin ad soyadı ve adresi gibi unsurlarda eksiklik mevcutsa mahkeme bu eksikliğin giderilmesi için davalıya bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içerisinde davalı eksikliği tamamlamalıdır. Şayet bu eksiklikler tamamlanmazsa cevap dilekçesi verilmemiş kabul edilir. Hükümden anlaşılacağı üzere bu unsurlar cevap dilekçesinin zorunlu unsurlarıdır. 

Bunlar dışında kalan unsurlarda eksiklik bulunması halinde ise ne yapılacağı hususu kanunda düzenlenmiş değildir. Bu sebeplerle cevap dilekçesinde, saydığımız zorunlu unsurlar dışında eksiklik bulunması halinde herhangi bir işlem yapılmayacak ve yargılama bu haliyle yürütülecektir. 

Burada dava dilekçesinde eksiklik bulunmasından farklı bir düzenleme getirilmiştir. Dava dilekçesinde talep sonucunun açıkça belirtilmesi zorunlu iken cevap dilekçesinde bu unsur temel unsurlardan sayılmamıştır. Yine dava dilekçesinde davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin gösterilmesi gerekirken cevap dilekçesi bakımından böyle bir şart bulunmaz. 

Cevap dilekçesinde dayanılan hukuki sebeplerin gösterilmemiş olmasının yargılamaya bir etkisi bulunmaz. Yine yanlış hukuki sebep gösterilmesi halinde de durum aynı olacaktır. Davacı ve davalının hukuki sebep bildirme zorunluluğu bulunmaz. Hukuki sebepleri hakim belirler.

DAVAYA CEVAP SÜRESİ

HMK’nın 122. Maddesine göre; “Dava dilekçesi, mahkeme tarafından davalıya tebliğ edilir. Davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceği tebliğ zarfında gösterilir.” Hükümde açıkça belirtildiği üzere cevap dilekçesi verme süresi tebliğden itibaren iki haftadır. İki haftalık süre hesaplanırken dava dilekçesinin tebliğ edildiği güne iki hafta sonra karşılık gelen güne bakılır. 15 Haziran Cuma günü tebliğ edilen dava dilekçesine cevap verme süresi 29 Haziran Cuma gününün mesai saati bitiminde sona erer.

DAVAYA CEVAP SÜRESİNİN UZATILMASI

Cevap süresinin uzatılması ise HMK’nın 127. Maddesi ile düzenleme altına alınmıştır. Maddeye göre; durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, “cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak,” bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir. Bu hüküm 15.07.2020 tarihinde yapılan değişiklikle son halini almış ve ek sürenin başlangıcının cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlayacağı açıkça düzenlenmiştir. Ek cevap süresi ile 1 ay uzatma kararı verilirse davalıya tanınan cevap süresi 2 hafta+ 1 ay olacaktır. Cevap süresi yalnızca bir defa uzatılabilir.

DAVALININ SAVUNMA HAKKININ KAPSAMI

Davalı adil yargılanma ilkesi gereği savunma hakkını kanunda belirtilen şekliyle özgürce kullanabilir. Bu başlık ve aşağıdaki alt başlıklar altında inceleyeceğimiz üzere davalı cevap dilekçesi ile davayı kabul edebilir, dava dilekçesindeki vakıalara inkar etmek ya da iddiaların haksız olduğunu öne sürmek vasıtasıyla karşı koyabilir veya kendi lehine olan vakıaları itiraz ve defi yoluyla ileri sürebilir.

1- DAVALININ DAVAYI KABUL ETMESİ

Davalı cevap dilekçesinde davayı kısmen ya da tamamen kabul ettiğini mahkemeye bildirebilir. Davanın kabulünün mutlaka cevap dilekçesi verme süresi içerisinde yapılması gerekmez. Davalının yargılamanın her aşamasında davayı kabul etme hakkı bulunur. Fakat davalı davanın haklı olduğu kanaatinde ise cevap dilekçesi ile davayı kabul etmesi kendi faydasına olacaktır. Nitekim HMK’nın 312/2. Maddesine göre; davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez. 

Davanın tam kabulü halinde dava son bulur. Kısmi kabul halinde ise davalı kabul etmediği kısma ilişkin savunmalarını bildirmeli ve yargılamaya kalan kısım bakımından devam edilmelidir.

2- DAVALININ SAVUNMA SEBEPLERİ

Davalı, davanın haksız olduğunu düşünüyorsa bu haksızlığı nedenleri ile birlikte mahkemeye bildirmelidir. Bu haksızlığı ileri sürerken savunma vasıtaları kullanılır. Savunma vasıtaları ise maddi hukuka dayalı savunma vasıtaları ve usul hukukuna dayanan savunma vasıtaları olmak üzere ikiye ayrılır. Maddi hukuka dayanan savunma vasıtaları da kendi içerisinde itiraz ve defiler olmak üzere ikiye ayrılır. İlk itirazlar ve dava şartları ise usuli savunma vasıtalarını oluşturur.

A- DAVALININ USULE İLİŞKİN SAVUNMA SEBEPLERİ

İlk İtirazlar 

Usule ilişkin savunma vasıtalarından ilkini dava engelleri olan ilk itirazlar oluşturur. HMK’nın 116. Maddesinde iki ayrı ilk itiraz sayılmıştır. Bunlardan başka ilk itiraz vasıtası bulunmaz. Maddeye göre ilk itirazlar şunlardır: 

a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı. 

b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı. 

İlk itirazlar sadece cevap dilekçesi ile ileri sürülebilir. Cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen ilk itirazlar bir daha hiçbir aşamada ileri sürülemez. Nitekim HMK’nın 117/1. Maddesine göre; “İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez.” Konuya ilişkin Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2015/241 K. Sayılı kararında “Kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı, ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. Cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen ilk itirazlar dinlenemez. Kesin yetki bulunmayan hallerde davalı tarafından süresinde ileri sürülmeyen yetki itirazının daha sonra ileri sürülmesi mümkün olmadığı gibi mahkemece de kendiliğinden dikkate alınamaz.” Şeklinde belirtilmiştir. 

Mahkeme öncelikle ilk itirazları inceler ve bu konuda karar vermeden işin esasını inceleyemez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/1480 K. Numaralı kararında “6100 sayılı HMK'nun 116. maddesi uyarınca yetki itirazı ilk itirazlar arasındadır. İlk itirazlar ise, ön sorundur. Mahkeme, yetki ilk itirazını inceleyip karara bağlamadan esas hakkında incelemeye başlayamaz.” Şeklinde hüküm kurulmuştur. 

İlk itirazlar ile dava şartlarına ilişkin itirazların birlikte ileri sürüldüğü durumlarda HMK’nın 117/2. Maddesi gereği öncelikle dava şartları incelenecektir. Dava şartlarında eksiklik varsa dava usulden reddedilecek yoksa bu kez ilk itirazlar hakkında inceleme yapılacaktır. 

Dava Şartları 

HMK’nın 114. Maddesinde 12 farklı dava şartına yer verilmiştir. Bunların yanında bazı özel kanunlarda da dava şartları mevcuttur. Örneğin İİK’da tasarrufun iptali davası bakımından aciz vesikasının alınması bir dava şartı olarak düzenlenmiştir. Dava şartı itirazı da bir usuli savunma vasıtasıdır. Örneğin davalı cevap dilekçesinde mahkemenin görevi olmadığını belirtebilir. 

Dava şartı eksikliğinde yargılamaya başlanmaz ve dava usulden reddedilir. Dava şartı eksikliği davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemece re’sen gözetilir. Davalının dava şartı yokluğu savunması mahkemeye yardımcı olacaktır. Bunun yanında HMK’nın 115/3. Maddesinde “dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.” Hükmüne yer verilmiştir. Dolayısıyla bazı durumlarda davalının dava şartı eksikliği itirazı davanın kendi lehine sonuçlanmasına sebebiyet verebilecektir. 

Mahkemenin dava şartı eksikliğinde davanın usulden reddine karar verebileceğini belirtmiştik. Fakat her dava şartı eksikliği davanın usulden reddini gerektirmez. Dava şartı eksikliğinin giderilebileceği durumlarda mahkeme öncelikle bu eksikliğin giderilmesi için süre tanır. 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/284 K. Sayılı kararında dava şartlarına ilişkin şu açıklamalara yer verilmiştir: 

“Dava şartları, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda ayrı başlıklar altında yer almamışken; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda ise 114. madde ile “Dava Şartları”, 115. madde ile de “Dava Şartlarının İncelenmesi” başlıkları altında sıralanmıştır. 

Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi ( davayı esastan inceleyebilmesi ) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere, dava ( yargılama şartları ) denir. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi varlığı gerekli olan hâllere olumlu dava şartları denir ( meselâ görev, hukuki yarar gibi ); yokluğu gerekli hâllere ise olumsuz dava şartları denir ( meselâ, kesin hüküm gibi ). 

Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi ( davanın esasına girebilmesi ) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi ( mesmu olması ) şartları da denir. 

Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan ( usulden, mesmu olmadığından ) reddetmekle yükümlüdür. 

Dar ve gerçek anlamda dava şartları, davanın esastan incelenip karara bağlanabilmesi için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan hâllerdir. Yani, dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hâkim tarafından kendiliğinden ( re'sen ) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine ( esastan karara bağlanmasına ) muvafakat etseler bile, hâkim davayı usulden ( mesmu olmadığından ) reddetmekle yükümlüdür.” 

Usulden ret kararına karşı kanun yoluna başvurulabilir. Dava şartları nedeniyle usulden reddedilen dava, eksiklikler tamamlandıktan sonra yeniden açılabilir.

B- DAVALININ MADDİ HUKUKA İLİŞKİN SAVUNMA SEBEPLERİ

İtirazlar 

Bir hakkın doğumuna engel olan ya da o hakkı sona erdiren vakıalar itiraz olarak nitelendirilir. Sözleşme taraflarının ehliyetsizliği, ödeme, şekle aykırılık gibi savunmalar itiraz olarak değerlendirilir. Yine yukarıda açıkladığımız ilk itirazlar, dava şartları gibi savunma vasıtaları da itiraz niteliğindedir. Fakat bunları usule ilişkin itirazlar olarak ayrı değerlendirmek gerekir. 

Hakim itirazları kendiliğinden gözetir. İtirazlar davalı tarafından açıkça belirtilmiş olmamasına karşın dava dosyasından anlaşılıyorsa mahkemece mutlaka göz önünde bulundurulur. Burada tek şart itirazın dosyadaki herhangi bir belgeden anlaşılıyor olmasıdır. Bunun dışında hakimin delil toplama yetkisi bulunmadığından dosyada yer almayan bir itiraz sebebini göz önünde bulundurması ya da taraflardan dosyaya getirilmesini istemesi söz konusu olmayacaktır. Davalı itiraz sebeplerini ispat etmekle yükümlüdür. 

Defiler 

Def’i bir borcun varlığına rağmen özel bir nedenden dolayı borçlunun borcunu ifa etmekten kaçınabilmesini ifade eder. Örneğin zamanaşımına uğramış bir borç aslında var olmasına rağmen borçlu tarafından ödenmeyebilecektir. 

İtiraz ile defi arasındaki fark da bu noktada doğmaktadır. İtiraz ile borçlu hakkın doğmadığını ya da sona erdiğini ileri sürerken defi de borçlu borcun varlığını kabul etmekte fakat özel bir neden dolayısıyla ifadan kaçınmaktadır. 

Defilerin cevap ve ikinci cevap dilekçesinde açıkça ileri sürülmesi gerekir. Yukarıda itirazların dosyadan anlaşılabilir olmasının değerlendirmeye alınmaları için yeterli olduğunu belirtmiştik. Fakat def’iler hakim tarafından anlaşılsa dahi açıkça ileri sürülmediği takdirde değerlendirmeye alınmaz. Defiler, savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının başlamasından önce (dilekçeler teatisi aşamasında) ileri sürülmüş olmalıdır.

CEVAP DİLEKÇESİ NEREYE VERİLİR?

Yukarıda belirttiğimiz üzere davalı savunma hakkı kapsamında davaya karşı cevaplarını cevap dilekçesi vasıtasıyla mahkemeye sunabilir. Cevap dilekçesinin nereye ne şekilde verileceği hususu HMK’nın 126. Maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre cevap dilekçesi davanın açıldığı mahkemeye verilir. Cevap dilekçesine davacı sayısı kadar örnek eklenmelidir. Davalı davanın açıldığı yerden başka bir yerde bulunuyorsa cevap dilekçesini muharebe yolu ile de gönderebilir. Bu gibi durumlarda cevap dilekçesi aynı tarihte mahkeme hâkimince muhabere defterine kaydedilir ve havalesi yapılır. Cevap dilekçesinin verilme tarihi havale tarihi olarak kabul edilir. 

DAVAYA CEVAP VERMENİN SONUÇLARI

Cevap dilekçesinin mahkemeye sunulması bazı sonuçlar doğuracaktır. Bu sonuçlardan en önemlisi cevap dilekçesi ile ilk itiraz hakkının sona ermesidir. Davalı cevap süresi içerisinde dahi cevap dilekçesinde belirtmediği ilk itirazları başka bir dilekçeyle mahkemeye sunamayacaktır. 

Davalının verdiği cevap dilekçesi karşı tarafa tebliğ edilir. Bu tebliğ ile davacıya cevaba cevap (replik) dilekçesi sunma hakkı tanınır. Davacı replik dilekçesi verirse bu kez yeniden davalının ikinci cevap (düplik) dilekçesi sunma hakkı doğacaktır. Dilekçeler teatisi olarak isimlendirilen bu aşamada davalı ve davacı iddia ve savunmalarını serbestçe genişletebilir veya değiştirebilir. Her iki tarafa da ilk itirazlar hariç olmak üzere yeni iddialarda bulunma ve delil bildirme hakkı tanınır. Davalı cevap dilekçesi vermezse artık bu aşamalara geçilemeyecek, davacı dava dilekçesindeki iddialarını değiştiremeyecek veya genişletemeyecektir. Peki davacı cevaba cevap (replik) dilekçesi vermezse ne olacaktır? Şayet davacı replik dilekçesi vermez ise artık davalının da ikinci cevap dilekçesi verme hakkı doğmayacak ve yasaklar aşaması başlamış olacaktır. Davacı ve davalı ilk dilekçelerinde bildirdikleri vakıaları değiştiremeyecek ve genişletemeyeceklerdir. İnceleme konumuzu davaya cevap oluşturduğundan aşağıda ayrı başlık altında savunmayı genişletme ve değiştirme yasağı hakkında bilgilere yer verilecektir.

SAVUNMAYI GENİŞLETME VE DEĞİŞTİRME YASAĞI

Hukuk Muhakemeleri Kanu'nu ile teksif ilkesi benimsenmiştir. Teksif ilkesi gereğince dava malzemeleri belirli bir zaman içerisinde mahkemeye getirilmek zorundadır. Bu zamanı geçiren davalı artık savunmayı değiştirme ve genişletme yasağı ile karşılaşacaktır.

HMK’nın 141. Maddesine göre; “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” HMK’nın 22.07.2020 değişikliğe uğramasından önce davacı ve davalının ön inceleme duruşmasında bazı koşullarda bu yasağa tabi olmayacağı düzenlenmesine yer verilmişti. Fakat değişiklikten sonra iddia ve savunmaları genişletme ya da değiştirme yasağı dilekçe teatisi aşamasının sona ermesinden itibaren başlayacaktır. Bu kuralın istisnasını ise karşı tarafın açık muvafakati veya ıslah oluşturur. Bu iki durum haricinde dilekçeler teatisi aşamasından sonra iddia ve savunmalar herhangi bir şekilde değiştirilemeyecek ve yeni delil ileri sürülemeyecektir.

SAVUNMAYI GENİŞLETME SAYILAN HALLER VE İSTİSNALARI

Davalı cevap dilekçesinde savunmasına dayanak vakıaları bildirmek zorundadır. Bildirilen bu vakıaların daha sonradan değiştirilmesi savunmayı değiştirme yasağına tabi olacaktır. Örneğin davacı ile alış verişinin bulunmadığını savunan davalı daha sonra ödeme iddiasını ileri süremeyecektir. Yukarıda davalının maddi hukuk anlamında savunma vasıtalarını itiraz ve defiler olarak açıklamıştık. 

Defiler bakımından davalının cevap ve ikinci cevap dilekçelerine bakılır. Bu dilekçelerde belirtilmeyen defiler artık ileri sürülemeyecek ve yasak kapsamında sayılacaktır. Davalının bir defi ileri sürebilmesi ancak karşı tarafın açık muvafakatine -ki bunun uygulamada neredeyse örneği bulunmamaktadır- ya da cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle mümkün olabilecektir. Islah ise ancak cevap dilekçesinin verildiği durumlarda mümkündür. Bu konuya ilişkin detaylı açıklamalar Islah Nedir? Başlıklı makalemizde mevcuttur. 

İtirazlar bakımından ise ikili bir ayrım yapmak gerekir. Davalı dava dosyasından anlaşılabilen itiraz sebeplerini sonradan ileri sürebilir. Bu durum yasak kapsamında değildir. Fakat dava dosyasından anlaşılmayan itirazlar sonradan ileri sürülemez. Bu kuralın Yargıtay tarafından benimsenmiş bir istisnası bulunmaktadır. Yargıtay’a göre bir hakkın doğmasına engel olan itiraz sebepleri yasak kapsamında değerlendirilemez. Borcu söndüren belgeler yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun konuya ilişkin “Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında davaya konu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur.” Şeklinde bir kararı mevcuttur. Borcu söndüren belgelerden makbuz, ibraname, gibi belgeler anlaşılır. 

Mahkemenin kendiliğinden araştırması gereken hususlar savunmayı genişletme yasağına tabi değildir. Bu itibarla dava şartı eksiklikleri yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Yine yukarıda da belirttiğimiz üzere sonradan doğan savunma sebepleri de yasak kapsamında değildir.İtirazlar bakımından da savunmayı genişletme ve değiştirme yasağının istisnalarını ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati oluşturur. 

Hukuki sebeplerin değiştirilmesi, savunmaya zımnen dahil olan vakıaların ileri sürülmesi ve cevap dilekçesindeki vakıaların delili niteliğindeki vakıaların ileri sürülmesi savunmayı değiştirme veya genişletme olarak kabul edilmez.

CEVAP DİLEKÇESİNİN SÜRESİNDE VERİLMEMESİ

Davalının cevap dilekçesi vermemesi halinde bu durumun davalı, ve davacı açısından birtakım sonuçları doğacaktır. Davalı tarafından süresinde cevap dilekçesi verilmez ise davacı da artık cevaba cevap dilekçesi veremeyecektir. Dolayısıyla cevap dilekçesinin sunulmamış olması karşısında yargılama yalnızca davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddia ve delillerin incelenmesi ile sonuçlandırılacaktır. Bu yönüyle cevap dilekçesinin verilmemesi davacının lehine bir durumdur. 

Fakat davalı bakımından cevap dilekçesi vermemenin sonuçları oldukça ağırdır. Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının artık yeni vakıa ileri sürme ve delil gösterme hakkı bulunmayacaktır. Cevap dilekçesi vermeyen davalı davayı tamamıyla inkar etmiş sayılacağından ancak inkar kapsamında savunma yapabilecektir. Bu savunmada davalı karşı delil gösteremez sadece davacının iddialarına cevap verebilir. Dolayısıyla cevap dilekçesi vermemiş olan davalı itiraz, defi ve yeni vakıalar ileri süremeyecek ve delil gösteremeyecektir. 

HMK’da açıkça belirtildiği üzere davalı bütün delillerini cevap ve ikinci cevap dilekçesinde bildirmiş olmalıdır. Bu süreler içerisinde delil bildirmeyen davalı artık inkar kapsamında dahi delil bildiremeyecektir. Bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.2016 tarihli kararı emsal niteliğindedir. 

İlgili karara göre; “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin cevap dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir. Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır. Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. 

Dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil bulunmadığından yerel mahkemenin davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkân bulunmadığının kabulü gerekir. 

Süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra delil bildirme talebinin reddine karar verilmelidir.” 

Yine bir başka Hukuk Genel Kurulu Kararında ise “Cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak herhangi bir delil ( HMK. m. 129 /1-e ) sunmayan ve sonradan delil gösterilebilmesi için HMK'nın 145. maddesinde belirtilen istisnai hâllerin mevcudiyetini de ileri sürmeyen davalının tahkikat aşamasında bildirdiği tanıkların dinlenmesine yasal olarak imkân bulunmamaktadır.” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Yukarıda savunmayı genişleten haller başlığında açıkladığımız üzere cevap dilekçesi vermeyen davalı borcu söndüren belgeleri davanın her aşamasında ileri sürebilir. Bu belgeler savunmayı genişletme yasağının istisnası kabul edilmektedir. 

Cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslah hakkı da bulunmaz. Fakat karşı tarafın açık muvafakati ile yeni vakıalar ileri sürülebilir.