TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

Bireylerin kendi mülkiyetlerinde bulunan mallar bakımından tasarruf etme özgürlükleri bulunur. Haciz, iflas gibi durumlarda ise borçlunun tasarruf etme özgürlüğüne kısıtlama getirilir. Kısıtlamanın getirileceğini bilen bazı kötü niyetli borçlular haciz ya da iflastan önce mülkiyetlerinde bulunan malları alacaklılardan kaçırmak maksadıyla hileli tasarruflarda bulunabilirler ki uygulamada bu oran hayli yüksektir. Mallarını devreden borçlular bu tasarruf işlemi ile alacaklıların alacaklarına kavuşabilmesinin önüne geçeceklerini düşünürler. Tam bu noktada kanun koyucu alacaklılara tasarrufun iptali davası açma hakkı tanımıştır. 

Tasarrufun iptali davası İcra İflas Kanunu’nun 277-284. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. 277. Maddede “İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir.” Şeklinde belirtilmiştir. Fakat bu hükümdeki butlan TBK’nın 27. Maddesinde tanımlanan butlan kavramı ile karıştırılmamalıdır. Tasarrufun iptali davasının amacı alacaklının dava konusu malı sanki alacaklının malvarlığındaymış gibi haczedilmesini ve satılmasını sağlamaktır. Yoksa tasarrufun iptali davası ile tasarruf işlemi geçersiz hale gelmeyecektir. Nitekim bu durum İİK’nun 283. Maddesinde “Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir.” Şeklinde belirtilmiştir. 

Tasarrufun iptali davası ayni bir dava değildir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere iptal davasıyla malın mülkiyeti üçüncü kişiden alınarak borçluya teslim edilmemekte, davacının malın bedelinden alacağını almasının yolu açılmaktadır. Bu haliyle iptal davası şahsi bir davadır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020 tarihli bir kararında “İİK'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir ( İİK.md.283/1 ). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.” Şeklinde belirtmiştir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU

İİK’nun 278-279 ve 280. Maddelerinde iptale tabi tasarruflar üç başlık altında sayılmıştır. Fakat kanun iptale tabi tasarrufları tahdidi olarak saymak suretiyle sınırlandırmış değildir. Kanunda sayılan başlıklar iptale tabi tasarruf gruplarını oluşturmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019 tarihli bir kararına göre; “Borçlunun iptale tabi tasarrufları, İİK'nın 278, 279 ve 280. maddelerinde üç grup hâlinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde iptal edilebilecek tüm tasarruflar sınırlı olarak sayılmamıştır. Dava dilekçesinde, anılan maddelerden hangisine dayanıldığının belirtilmesi zorunlu değildir. Bu maddelerden biri veya birkaçı dava dilekçesinde gösterilmiş olsa bile, hâkim bununla bağlı olmayıp, diğer madde hükümlerinden birine dayanarak tasarrufun iptaline karar verebilir.” 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu tasarruflar hukuken geçerli tasarruflardır. Tasarruf kelimesini de dar yorumlamamak gerekir. Burada tasarruf kelimesi hukuki işlem ve hukuki fiilleri kapsayacak şekilde geniş düşünülmelidir. Nitekim borçlunun üçüncü bir kişiden olan alacağını bir sözleşmeyle sonlandırması, alacağından feragat etmesi, davayı kabul etmesi, sulh sözleşmesi yapması gibi durumlarda da tasarrufun iptali davası açılabilir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Borçlunun mal varlığını azaltıcı işlemleri kanunda sayılan gruplardan olması halinde iptale konu edilebilecektir.

Buna karşılık borçlandırıcı işlemler tasarrufun iptaline konu edilemez. Yine maddi hukuk anlamında geçersiz tasarrufların iptal davasına konu edilmesi gerekmez. 

Tasarrufun İptali ve Muvazaa 

Muvazaalı tasarruflar hakkında iptal davasının açılabilmesi bakımından doktrinde görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Fakat baskın görüş muvazaa iddiasının varlığı halinde iptal davasının açılamayacağı yönündedir. Muvazaalı tasarruflarda mülkiyet hukuken el değiştirmemiş olduğu için iptal davası açmanın da lüzumu bulunmamaktadır. Yargıtay ise muvazaa nedenine dayalı olarak tasarrufun iptali davası açılıp açılamayacağı hususunda çelişkili kararlar vermiştir. Fakat özellikle son yıllarda çoğunlukla muvazaa nedenine dayalı tasarrufun iptali davasının açılabileceği benimsenmiştir. Hatta muvazaa nedenine dayalı iptal davalarında aciz vesikasının aranmayacağına hükmedilmiştir. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2019 tarihli bir kararına göre “3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Bu madde sadece davacıya haciz ve satış isteme yetkisinin kıyasen uygulanması olup üçüncü kişinin tazminatla sorumlu olacağı anlamına da gelmemelidir.” 

İstihkak davası ile tasarrufun iptali davaları da birbirinden farklı davalardır. İstihkak davasında muvazaa iddiası bulunur ve malın mülkiyetinin el değiştirmediği iddia edilir. Oysa iptal davasında tasarrufların muteber olduğu kabul edilir. 

Aşağıda kanunun ilgili maddelerinde sayılan tasarrufun iptaline konu edilebilecek tasarruf grupları hakkında ayrı başlıklar altında açıklamalara yer verilecektir.

İVAZSIZ TASARRUFLARIN İPTALİ

İİK’nın 278. Maddesine göre; “Mûtat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflâsın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflâstan evvelki iki seneyi geçemez.” 

Madde ile alacaklıların karşılıksız kazanım sahibi kimseler karşısında korunması amaçlanmıştır. Kanun alışılmış hediyeleri ayrı tutmak suretiyle bütün ivazsız tasarruflar ve bağışlamaları iptale tabi tutmuştur. Evlenme, doğum günü, bayram gibi vesilelerle verilmiş hediyeler olağan hediye sayılır ve iptale konu edilemez. 

Borçluların alacaklılardan mal kaçırmak maksadıyla sıklıkla karşılıksız tasarruflarda bulundukları gözlemlenmiştir. Bu bilinçle kanun koyucu bazı tasarrufları bağışlama hükmünde saymıştır. İİK’nın 278. Maddesine göre bağışlama hükmünde olan tasarruflar şunlardır; 

1- Karı ve koca ile usul ve füruu, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlât edinenle evlâtlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar, 

2- Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler, 

3- Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler.

ACİZ HALİNDE YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ

İİK’nın 279. Maddesine göre; 

Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemeyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır: 

1- Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler ; 

2- Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayri bir suretle yapılan ödemeler; 

3- Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler, 

4- Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler. 

Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez. 

Para dışında yapılan ödemelere çekle ödeme, borç yerine bir taşınmaz verme gibi haller örnek verilebilir. Vadesi gelmemiş borcun ödenmesi de iptale tabi tutulan tasarruflar arasında yer alır. Bunun yanında kanun koyucu lehine tasarruf yapılan kişinin borçlunun durumunu bildiği hallerde tasarruf işleminin iptal edilebileceğini düzenlemiştir. Burada ispat yükü lehine tasarruf yapılan 3. Kişiye aittir. Borçlunun durumunu bilmediğini ispatlaması halinde tasarrufun iptali davası reddedilir.

ZARAR VERME KASTINDAN DOLAYI TASARRUFUN İPTALİ

Zarar verme kastından dolayı iptal İİK’nun 280. Maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre; malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. 

Kanun koyucu 280. Madde kapsamındaki tasarrufların iptal edilebilmesi için zarar verme kastının alacaklı tarafından ispat edilmesini aramıştır. Fakat ispat şartının kolayca aşılamayacağı da göz önünde bulundurarak alacaklı lehine karineler de düzenlenmiştir. Aşağıda sayılan kişilerin borçlunun aciz halde olduğunu bildiği kabul edilir ve başkaca ispat şartı aranmaz. Bunlar dışında kalan kişiler bakımından bu kişilerin, borçlunun aciz durumunu bildiğinin ispat edilmesi gerekir. Buna göre: 

“Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları evlât edineni veya evlâtlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilâfını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre ispat edebilir.” 

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin 2020 tarihli bir kararında; 

“İlgili bağımsız bölümdeki borçlu hissesini davalı kardeşine satmıştır. Borçlu davalı üçüncü kişinin kardeş oldukları sabit olduğundan aralarındaki tasarrufun İİK'nun 278/3-1 maddesi gereğince iptali gerekir. Aynı taşınmaz sonradan davalı tarafından diğer davalıya satılmıştır. Davalı, borçlu ile aynı yer nüfusuna kayıtlı olup aynı faaliyet alanında aynı sanayii bölgesinde iştigal ettiğinden, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bildiğinin kabulüyle bu tasarrufun da İİK'nun 280/1. maddesi gereğince iptali gerekir. Davalı taşınmazı diğer davalıya satmış ise de davalının borçluyu tanıdığı mali durumu hakkında bilgi sahibi olduğu davacı tarafından ispat edilemediğinden anılan şahıs yönünden davanın reddinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. 

Dava konusu diğer parsel borçlu tarafından davalıya satılmıştır. İcra Hukuk Mahkemesi dosyasından, istihkak iddiasında bulunan şahsın borçluya ait işyerinde sigortalı işçi olduğu sabit olup davalının bu şahsın kardeşi olduğu anlaşılmaktadır. Borçlunun uzun yıllardır sigortalı işçisinin kız kardeşi olan şahsın borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bildiğinin kabulüyle bu tasarrufun da İİK'nun 280/1. maddesi gereğince iptali gerekir.” Şeklinde hüküm kurulmuştur. 

280. maddenin son fıkrasında ise ticari işler nedeniyle bir karineye yer verilmiştir. Maddenin bu fıkrası genellikle ticari işletmenin devri bakımından açılacak iptal davalarında gündeme gelmektedir. Maddeye göre ; 

“Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur.” 

Yine maddedeki düzenlemeye göre;

“Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunu ispatla çürütülebilir.”

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ŞARTLARI

Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için bazı şartların varlığı aranır. Yerleşik Yargıtay içtihatları bu yöndedir. Yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2020 tarihli bir kararında “İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin ( İİK.nun 277 madde bulunması gerekir.” Şeklinde hüküm kurulmuştur. 

Buradan hareketle tasarrufun iptali davasının şartlarını aşağıdaki gibi saymak mümkündür: 

1- Alacaklının gerçek bir alacağı bulunmalıdır. 

Alacaklının borçludan talep ettiği alacak gerçek bir hukuki ilişkiye dayanmalıdır. Aksi takdirde dava reddedilecektir. 

2-Borçlu hakkında icra takibi yapılmış ve bu takip kesinleşmiş olmalıdır. 

Borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleşmiş olması gerekir. İtiraza uğramış takipler üzerinden tasarrufun iptali davası açılamaz. “Dosya incelendiğinde, davacı alacaklının dayandığı 40.000 TL bedelli çeklerden kaynaklı alacağını ve 50.000 TL bedelli çekten kaynaklı alacağını takibe koymuş olup borçluya ödeme emirlerinin tebliğ edilemediği ve takibin kesinleşmediği anlaşılmaktadır. 50.000 TL bedelli çekten kaynaklı alacağın takibe koyulduğu dosyadan ise aciz belgesi niteliğinde sayılabilecek bir haciz yapılamamıştır. Dolayısıyla da dava ön koşulunun somut olayda gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.” Yargıtay 17. HD 2019/7087 K. 

3- İptali istenen tasarruf borcun doğumundan sonra yapılmış olmalıdır. 

Ancak borcun doğumundan sonra yapılan tasarruflar iptale tabidir. Borcun doğumundan önceki tasarrufların iptali istenemez. Çekler bakımından borcun doğum tarihi temel ilişkinin kurulduğu tarih olarak kabul edilir. İleri tarihli düzenlenen çekler bakımından borcun doğum tarihi tarafların arasındaki temel ilişkinin irdelenmesiyle saptanacaktır. 

4- Alacaklı borçlu hakkında kesin ya da geçici aciz belgesi almış olmalıdır. 

Alacaklının aciz belgesi alması dava şartıdır. Yokluğu halinde dava reddedilir. Aciz belgesi tamamlanabilir bir dava şartıdır ve yargılamanın her aşamasında sunulabilir. Haciz tutanakları koşulların varlığı halinde aciz belgesi yerine geçmektedir. İptal davası hangi icra takibi yönünden açılmışsa o dosyaya ait aciz belgesinin sunulması gerekir. Başkasına ait aciz belgesi kullanılamaz. Muvazaa nedenine dayalı iptal davalarında aciz belgesi aranmaz.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?

Tasarrufun iptali davası alacağını kısmen ya da tamamen alamamış alacaklı tarafından açılan bir davadır. 

İflas halinde ise dava açma hakkı iflas idaresine aittir. İflas idaresi davayı açmak istemezse bu hak davayı açmak isteyen alacaklıya devredilebilir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI KİME KARŞI AÇILIR?

Dava borçlu ile lehine tasarruf yapılan kişiye karşı birlikte açılır. Burada borçlu ile üçüncü kişi arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunur. Lehine tasarruf yapılan kişinin ölmüş olması halinde dava onun mirasçılarına karşı açılır. Bunun yanında kötü niyet sahibi dördüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. 

Burada üzerinde durulması gereken konulardan biri de tasarrufun iptali davasına konu devirlerin birden fazla gerçekleşmiş olmasıdır. Zincirleme gerçekleşen devirlerde dava bütün kötü niyetli devralanlara karşı açılabilir. İyi niyetli bir devralanın varlığı halinde ona ve malı ondan devir alanlara karşı dava açılamayacaktır. Bu halde dava lehine tasarruf yapılan 3. kişi ve ondan sonra gelen kötüniyetli diğer kişilere karşı tazminat davası olarak açılır.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA İYİ NİYETLİ 3. KİŞİ

İcra İflas Kanunu’nun 282. Maddesine göre; iptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlâl etmez. Lehine tasarruf yapılan kişi iktisap ettiği malı dördüncü bir kişiye devretmişse, dördüncü kişinin niyeti araştırılır. Şayet 4. Kişi iyi niyetli ise ona karşı iptal davası açılamayacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere dördüncü kişi kötü niyetli ise onun aleyhine dava açılabilecektir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

Tasarrufun iptali davası alacak miktarına bakılmaksızın asliye hukuk mahkemelerinde açılır. 

Yetkili mahkeme ise genel yetki kurallarına göre belirlenir. İptal davası taşınmazın aynını ilgilendiren bir dava olmadığından kesin yetki kuralına tabi değildir. Dolayısıyla dava, borçlu ile üçüncü kişinin aynı yerde ikamet etmesi halinde onların müşterek yerleşim yeri mahkemesinde farklı yerlerde ikamet etmeleri durumunda ise her ikisinin yerleşim yerinde de açılabilir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

Tasarrufun iptali davası 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmak zorundadır. Bu sürenin geçirilmesinden sonra artık dava açılamayacaktır. 5 yıllık süre iptale tabi tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. 

Kanunun 278. Maddesinde ivazsız tasarrufların iptali bakımından haciz veya iflastan 2 sene önceki tasarrufların iptale konu edebileceği düzenlenmiştir.

279. maddede ise acizden dolayı butlan halinde acizden önceki 1 sene içerisindeki tasarrufların iptale tabi olduğu belirtilmiştir. 

278 ve 279. Maddelerde belirtilen süreler dava açma süreleri değildir. Bu süreler hangi tasarrufların iptale konu edilebileceğini düzenlemektedir. Dolayısıyla bütün iptal davalarında hak düşürücü süre 5 yıldır. Bir örnekle açıklamak gerekirse davalının aciz halinde yaptığı tasarruflar bakımından dava açma süresi 5 yıl olacaktır. Fakat iptale konu edilecek tasarrufun aciz halinden önceki 1 sene içerisinde yapılmış olması gerekmektedir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI HARÇ

Tasarrufun iptali davasında harç nispi harç oranına göre hesaplanır. Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre harcın ve vekalet ücret hesaplaması, icra takibine konu olan alacak miktarı ile tasarrufa konu olan taşınmazın değerinden hangisi az ise o değer üzerinden yapılacaktır.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI İHTİYATİ TEDBİR

Tasarrufun iptali davası ile birlikte ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talep edilebilir. Mahkemece yapılacak değerlendirme sonucunda geçici koruma kararları uygulanabilir. Alacaklının alacağını yaklaşık olarak ispat etmesi tedbir kararı verilebilmesi için yeterlidir. 

İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kavramları farklı kavramlar olmakla bu kavramların karıştırılması gerekir. İhtiyati tedbir malın dava aşamasında üçüncü kişilere satışını engellemek amacıyla konulan bir koruma tedbiridir. İhtiyati haciz ise dava aşamasında üçüncü kişiler tarafından dava konusu mal üzerine konulabilecek hacizler nedeniyle hak kaybına uğramamak ve davacının haciz sırasını kaybetmemesi amacına hizmet eder. 

Yargıtay tasarrufun iptali davalarında mahkemece konulmuş ihtiyati tedbirlerin ihtiyati haciz hükmünde olduğu görüşündedir. Nitekim İİK’nın 281. Maddesi gereği; hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI SONUÇLARI

Alacaklı tasarrufun iptali davasını kazanırsa dava konusu mal el değiştirmeyecek üçüncü kişinin mülkiyetinde kalmaya devam edecektir. Fakat alacaklı tasarruf konusu malı sanki borçlunun mülkiyetindeymiş gibi haczettirip sattırmak suretiyle alacağına kavuşabilecektir. Dava konusu malın mülkiyetinin bir başkasına geçirildiği durumlarda devri yapan 3. Kişi bedelle sorumlu tutulacaktır. Nitekim İİK'nın 283. maddesine göre iptal davasının bedele dönüşmesi mümkündür. Birden çok devrin varlığı halinde danışıklı işlem zinciri kesilmediği sürece (kötü niyetin ispatlandığı hallerde) bütün tasarruflar iptal edilecektir. Fakat iyi niyet ispat edilirse iptal davası lehine tasarruf yapılan ve ondan sonra gelen kötü niyetli kişilere karşı (iyi niyetli kişiye kadar olanlar) tazminat davasına dönüşür.

Tasarrufun iptali davası şahsi bir dava olmakla sadece davanın tarafları arasında hüküm ifade eder. Yukarıda belirttiğimiz üzere tasarrufun iptali ile tasarruf işlemi yalnızca davayı açan alacaklıya karşı hükümsüz sayılacak olup üçüncü kişiler açısından geçerli bir tasarruf olarak kalmaya devam edecektir. 

“İK'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir ( İİK.md.283/1 ). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.” Yargıtay 19. HD 2019/9821 K.