MEDENİ USUL HUKUKUNDA TANIK DELİLİ VE İKİNCİ TANIK LİSTESİ YASAĞI

MEDENİ USUL HUKUKUNDA TANIK DELİLİ VE İKİNCİ TANIK LİSTESİ YASAĞI

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre deliller kesin ve takdiri deliller olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Kesin delilleri senet, yemin delili ve ikrar oluştururken takdiri deliller ise tanık delili, bilirkişi incelemesi, keşif, uzman görüşü, delil sözleşmesi ve kanunda sayılmamış diğer delillerden oluşur. 

Şüphesiz tanık delili hukuk yargılamalarında en çok başvurulan takdiri delil çeşidini oluşturmaktadır. Takdiri delilleri kesin delillerden ayıran en önemli özellik takdiri delillerin kesin bir etkiye sahip olmaması ve hâkimin takdirine bağlı tutulmasından ileri gelmektedir. Bu sebeple bir uyuşmazlık hakkında salt tanık deliline dayalı hüküm kurulamaz. Hâkim tanık beyanlarını değerlendirerek sonuca gider. Zira HMK’nın 198. Maddesine göre; kanuni istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendirir. 

Tanıklık (şahitlik) üçüncü kişilerin (davanın tarafları dışındaki kişilerin) dava ile ilgili bir vakıa hakkında, dava dışında bizzat edinmiş oldukları bilgiyi mahkemeye bildirmeleridir. (Mesut Etenhan, Medeni Yargılama Hukukunda Tanık ve Tanıklık, Ankara 2005) 

Tanığın insan olması, insan hafızasının özellikle kendisi için özel bir ilgi konusu olmayan olayları zihninde muhafaza etmek hususunda güven verici bir araç olmaması nedeniyle tanıklık güvenilir bir delil vasıtası olmaktan uzaktır. (ERTANHAN, s. 51) Bu sebeple tanık delilinin delil değeri düşüktür. Zira insan hafızası yanılabileceği gibi irade zayıflıkları da kötüye kullanılmaya elverişlidir. Buna karşın özellikle bazı işçilik alacakları davalarında tanık beyanlarıyla sonuca gitmekten başka çare de bulunmamaktadır. 

Tarafların kendi davalarında tanık olmaları mümkün değildir. Buna karşın taraf vekillerinin tanıklığında bir sakınca yoktur. Bu konu tartışmalı da olsa Yargıtay kararları avukatların hem vekil hem tanık olabileceğine hükmetmektedir. Nihayet Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2020/475 K. Sayılı kararında bu durum şöyle belirtilmiştir: 

“Davalı-karşı davacı tarafından sunulan tanık listesinde davalı-karşı davacının aynı zamanda vekili olan şahsın da tanık olarak gösterildiği, tanıkların dinlenecekleri vakıa hakkında bir sınırlama yapılmadığı, mahkemece bozma öncesi duruşmada bu tanığın dinlenmesi talebinin reddedildiği görülmüştür. Avukat vekaleten takip etmekte olduğu bir davada taraflara oranla üçüncü kişi konumunda olduğundan görevi nedeniyle öğrendiği hususlar dışında tanıklık etmek zorunda olup, tanık olarak dinlenilmesinde yasal engel bulunmamaktadır.” 

Tüzel kişilerin temsilcileri tanık olarak dinlenemez. Kanımızca tüzel kişiliğin resmi temsilcisi olmamasına karşın tüzel kişiliği sevk ve idare edenlerin de tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Örneğin oğlunun hissedarı olduğu bir limitet şirketi sevk ve idare eden baba şirketin taraf olduğu bir davada tanık olarak dinlenemez. 

Yasal temsilcilerin ise tanık olarak dinlenmesi mümkün değildir. 

Tanık deliline başvurulabilen haller sınırlıdır. Bilindiği üzere HMK’nın 200 vd. maddelerinde düzenlenen senetle ispat zorunluluğu kuralı tanık deliline başvurulabilecek halleri oldukça kısıtlamıştır. Bunun yanında bu kuralın istisnalarının varlığı halinde tanık delilinden yararlanılabilir. Bu konuda detaylı açıklamalarımızı Senetle İspat Zorunluluğu başlıklı makalemizden inceleyebilirsiniz. 

2022 yılı için tutarı 6640 TL’nin altında kalan hukuki işlemler tanık delili ile ispat edilebilir. Senetle ispat zorunluluğunun istisnasını oluşturan hallerde de hukuki işlemler tanıkla ispat edilebilir. 

Hukuki fiiller için bir sınırlama bulunmaz. Her türlü hukuki fiil tanıkla ispat edilebilir. Özellikle işçi-işveren uyuşmazlıklarında fazla mesai, hafta tatili çalışması, resmî tatillerde yapılan çalışmalar hukuki fiil olmaları hasebiyle tanıkla ispata elverişlidir.

TANIKLARIN GÖSTERİLMESİ

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 240/2. maddesi “Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.” hükmünü içermektedir. 

Görüleceği üzere tanıklar taraflarca gösterilir ve gösterilen tanıkların adı soyadı ile adresleri mahkemeye sunulur. Mahkemeye sunulan bu listeye tanık listesi denilir. Tanıkların dinlenebilmesi için, taraflar dava ya da cevap dilekçelerinde tanık deliline dayanmış olmalıdır. Fakat tanık listesinin dava ya da cevap dilekçesi ile sunulması gerekmez. 

Tanık listesinin sunulma zamanı kanunda düzenlenmiş değildir. Buna karşın HMK’nın 137. Maddesinde yer alan “dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe (Ek ibare veya arabuluculuğa” teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.” Hükmü gereğince tanık listesi hâkimin verdiği süre içerisinde mahkemeye sunulmalıdır. Şayet bu kesin süre geçirilirse tarafın tanık deliline dayanmaktan vazgeçtiği kabul edilir. Süre yalnızca dava ya da cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmış tarafa verilir.

İKİNCİ TANIK LİSTESİ YASAĞI

HMK’nın 240/1. Maddesinin ikinci cümlesinde “ikinci bir liste verilemez” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm kamu düzeninden olup re’sen gözetilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/807 K. Sayılı kararında da “İkinci tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin bu kesin kural, kamu düzeninden olup, Hâkim tarafından re'sen nazara alınır. İkinci bir tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin kural, aynı zamanda davaların makul süre içinde bitirilmesi açısından usul ekonomisine hizmet eden bir kuraldır.” ifadeleri kullanılmıştır. 

Bu kuralın aksinin uygulanması mümkün değildir. Tarafların muvafakati halinde dahi ikinci tanık listesi verilemez. Yargıtay’ın konuya ilişkin bir kararı aşağıdaki gibidir: 

“Taraf, mahkemece verilen süre içerisinde ispat etmek istediği olaylar hakkındaki bütün tanıklarını gösteren bir listeyi mahkemeye verir. HUMK.nun 274.maddesi hükmüne göre de tanıkların adını, soyadını, adreslerini ve kimliklerini belirterek varsa diğer niteliklerini gösterir bir olay hakkında tanık listesi verildikten sonra bu tanık listesinde gösterilmeyen kimseler HUMK.nun 274.maddesine göre tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir tanık listesi verilemez. İkinci tanık listesi verme yasağı kamu düzeni ile ilgilidir. Çünkü, bu yasak yargılamanın sürüncemede bırakılmasını önlemek ve mahkemelerin işini azaltmak amacı ile konulmuştur. Bu nedenle; karşı taraf, ikinci bir tanık listesi verilmesine muvafakat etse dahi mahkeme ikinci tanık listesini dinleyemez.” Y8HD. 2001/2852 K. 

Yine ıslahla ikinci tanık listesinin verilemeyeceğini de belirtmek gerekir. Burada şu ayrımın yapılması da gerekir. Şayet ıslahla davaya yeni bir vakıa eklenmişse bu yeni vakıanın ispatı için yeni tanık gösterilebilir. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk dairesi 2015 yılında vermiş olduğu bir kararda; “Islah yoluyla, dayanılan vakıalar değiştirilebilir veya davaya yeni vakıalar dahil edilebilir. Davacı evvelce göstermiş olsa bile, davaya kattığı bu yeni vakılara ilişkin delil de gösterebilir. Bu halde, ikinci tanık listesi verilemeyeceğine ilişkin yasağa (HMK. m. 240/2) dayanılarak, gösterilen tanıkların dinlenmesinden kaçınılamaz. Davacının ıslah dilekçesinde gösterdiği tanıklar usulünce dinlenmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmelidir.” şeklinde hüküm kurmuştur. 

İkinci tanık listesi yasağı hâkimin vereceği kesin süreden sonra başlar. Tarafların dava veya cevap dilekçelerinde tanık isimlerine yer vermeleri daha sonra tanık listesi sunamayacakları anlamına gelmemektedir. Doktrinde aksi görüşler olsa da bizce adil olan kesin süre içerisinde tanık listesinin verilebilmesidir. Yargıtay 2014/1007 K. Sayılı kararında da bu doğrultuda hüküm kurulmuştur. Kararın ilgili kısımları aşağıdaki gibidir: 

“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda tanıkların ne zaman gösterileceği belirtilmemiştir. Ön inceleme duruşmasında taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu belirlendikten sonra taraflara delillerini bildirmeleri için süre verilir. Davacı dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış bir tanık ismi bildirmiştir. Ön inceleme duruşmasından önce de 27.04.2012 tarihli delil listesiyle diğer tanıklarının isimlerini bildirdiğinden bu liste ikinci tanık listesi olarak kabul edilemez. Davacı açıkça tanıklarının dinlenmesinden de vazgeçmemiştir. Mahkemece davacı tanıklarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 243 ve devamı maddeleri gereğince usulen celp edilip dinlenmesi ve tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/14212 E. ve 2014/25777 K. sayılı ve kararında da aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur: 

 “Davalı-davacı (kadın) 13.5.2013 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesi ile iki tanık ismi bildirmiştir. Mahkemece dilekçelerin teatisi aşamasının tamamlanmasından sonra 22.10.2013 günü yapılan ön inceleme duruşmasında tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar tespit edilmiş ve taraflara iddialarının ispatı bakımından tanık da dahil tüm delillerini bildirmek üzere iki haftalık kesin süre vermiştir. Davalı-davacı (kadın) verilen süre içinde iki tanık ismi daha bildirmiş, mahkemece bu tanıklar “ikinci tanık listesi verilemeyeceği” gerekçesiyle dinlenilmemişlerdir. 

Delil, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar için gösterilir (HMK m. 187/1). Tahkikat, ön incelemede saptanan çekişmeli hususlar üzerinden yürütüleceğine (HMK m. 140/3) göre, bu tespit yapılmadan tarafların herhangi bir delile dayanmaları ve dayandıkları delilleri sunmaları beklenemez. Bu nedenle davalı-davacı (kadın)’ın, mahkemece uyuşmazlık konularının tespitinden sonra verilen süre içinde bildirdiği tanıkları, ikinci tanık listesi sayılamaz ve bu tanıkların Hukuk Muhakemeleri Kanununun 260-265. maddelerinde gösterilen usul çerçevesinde dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekir. Bu husus nazara alınmaksızın, hatalı gerekçe ile eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” 

Bu konu başlığında önemli bir hususa daha değinmek istiyoruz. Yukarıda belirttiğimiz üzere hâkim ön inceleme duruşmasında delillerin sunulması için süre verir. Bu süre içerisinde tanık listesinin sunulması da istenir. Fakat verilen kesin sürede delillerin sunulması şeklinde kurulan karar tanık listesi yasağının başlaması için yeterli değildir. Ara kararda açıkça tanık listesinin kesin süre içerisinde sunulması ihtaratı yapılmalıdır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2021/881 K. Sayılı kararı da bu yönde olmakla ilgili kısımları aşağıdaki gibidir: 

“Olayda; mahkemece ön inceleme duruşmasında, delil bildirimi için verilen kesin süreye ilişkin ihtaratın içeriğinde tanık listesi yer almadığından, davacı tarafa tanık isimlerini bildirmek üzere usulünce verilmiş bir kesin sürenin varlığından bahsedilmesi mümkün değildir.” Farklı vakıalar bakımından yeni tanık listesi verilebilir. İkinci tanı listesi yasağı aynı vakıaların ispatı bakımından getirilmiştir. 

Yargıtay’ın bozma kararından sonra evvelce tanık listesi sunmamış tarafın yeni tanık listesi sunma hakkı vardır. 

Tanıkların hukuki veya fiili bir sebeple tanıklık yapamayacak olmaları durumunda yeni tanık listesi verilebilir.

TANIKLARIN MAHKEMEYE DAVET EDİLMESİ

HMK’nın tanığın davet edilmesi başlıklı 243. Maddesi aşağıdaki gibidir: 

“1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. 

2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir. 

3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.” 

Görüleceği üzere tanıklar mahkemece usulüne uygun bir şekilde davet edilir. Buna karşın tarafların, gösterdikleri tanıkları davetiye tebliğ edilmeden de mahkemede hazır etmeleri mümkündür, ancak taraflar buna zorlanamaz ve tanıklarını mahkemede hazır etmediği için onların dinlenmesinden vazgeçmiş sayılamaz. Bunun yanında taraflara tanıkları hazır etme sorumluluğu yüklenemez. Bu konuda kesin süre verilemez ve böyle bir ara karar kurulamaz. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Dava, boşanma istemine ilişkindir. Mahkemece; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca yasal dayanağı bulunmadığı halde, taraflara tanıklarını duruşmada hazır bulundurma yükümlülüğü yüklenemez. Bu konuda süre verilemez. Verilmiş olsa dahi sonuç doğurmaz. Tanıkların mahkemeye ne şekilde davet edilecekleri Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 240., 243. ve 245. maddelerinde gösterilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanığın HMK m.240/3'e göre bildirilen adresine gönderilecek tebligat ile HMK m.243 uyarınca tanığın duruşmaya davet edilmesi, usule uygun olarak davet edildiği halde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanığın HMK m.245 gereği zorla getirtilmesine ve sonuç olarak zorla getirme kararının akıbeti uyarınca hüküm kurulması gerekirken tanığın dinlenmesinin ne suretle sonuca etkili olmadığı da açıklanmadan, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.” Y2. HD. 2019/11549 K. 

Burada bir hususa daha değinmek gerekir. Maddenin birinci fıkrasında “liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.” Hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme ikinci tanık listesi yasağının bir istisnası değildir. Hükmün uygulanabilmesi için tarafın hiç ya da süresinde tanık listesi sunmamış olması gerekir. Şayet zamanında sunulmuş bir tanık listesi varsa listede yer almayan bir tanık HMK'nın 243/1. maddesine göre dinlenemez. Yargıtay’ın konuya ilişkin bir kararı aşağıdaki gibidir: 

“Hukuk Muhakemeleri Kanununun 243/1. maddesinde "Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hallerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir" hükmü yer almaktadır. Davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış olduğu, mahkemece tanık isim ve adreslerinin bildirilmesi için davacı tarafa 2 haftalık kesin süre verildiği, davacı tarafça kesin sürenin sona ermesinden sonra tanık listesinin mahkemeye sunulduğu, karar duruşmasında davacı vekilinin tanıkların duruşma salonu dışında hazır olduklarını beyan ettiği, mahkemece tanık isim ve adreslerinin kesin süre içinde bildirilmediği gerekçesiyle davacı tarafın tanık dinletme talebinin reddi ile yargılamaya devam edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda duruşma sırasında davacı tanıkları hazır bulunduğuna göre mahkemece emredici hüküm olan HMK 243/1. maddesi uyarınca davacı tanıklarının dinlenilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” Y4HD. 2020/153 K. 

Bir başka kararda ise aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur: 

“Mahkemece, davalı vekiline oturumda delillerini bildirmek, tanık göstermesi halinde hangi hususta dinlenecekleri hususunda açıklamada bulunmak üzere otuz gün kesin mehil verilmiş, duruşma daha sonraki bir tarihe bırakılmıştır. Davalı vekili, tanınan kesin süre dışında oturum sırasında delil listesini sunmuş ve aynı gün, gösterdikleri tanıkların hazır bulunduğunu da ifade etmiştir. Bu durumda celse talikine sebep olunmamıştır. O halde, davalı vekili tanıklarını hazır ettiğini bildirdiğine göre bildirilen bu tanıklar dinlenilerek, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.” 

Tanıklara Gönderilecek Davetiyenin İçeriği 

Tanıklara gönderilecek davetiyede; 

  1. Tanığın adı, soyadı ve açık adresi, 
  2. Tarafların ad ve soyadları, 
  3. Tanıklık yapacağı konu, 
  4. Hazır bulunması gereken yer, gün ve saat, 
  5. Gelmemesinin veya gelmesine rağmen tanıklıktan ya da yemin etmekten çekinmesinin hukuki ve cezai sonuçları, 
  6. Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarife gereğince ücret ödeneceği, yazılır.

TANIĞIN MAHKEMEYE GELMEMESİ

HMK’nın 245. Maddesine göre: 

Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beş yüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.Görüleceği üzere mahkemece gönderilecek tanıklık davetiyesine uymak zorunludur. Aksi halde zorla getirme kararı verilir ve mazeretsiz gelmeyen tanık disiplin para cezası ile cezalandırılır.

TANIKLARIN BİR KISMININ DİNLENİLMESİYLE YETİNİLMESİ

HMK’nın 241. Maddesine göre; mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. 

Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında göstermek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. 

241. maddenin gerekçesinde şu ifadeler kullanılmıştır: 

“Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi" başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.” 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/771 K. Sayılı kararına göre; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. maddesi uyarınca, mahkeme gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeterli derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. “Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi” başlıklı 241. madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme amacını güden, mahkemeye tanınmış bir imkândır. Bu bağlamda mahkemece, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir. Ancak madde ile tanınan bu imkân mahkemece çok dikkatli değerlendirilmeli; her tanığın aynı bilgiye sahip olmayabileceği, diğer tanığın olay hakkında aydınlatıcı bilgileri mahkemeye sunabileceği, tanık sayısını sınırlandırılması ile tarafların adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkının ihlaline yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır. 

Mahkemenin tanıklarından bir kısmının dinlenilmesi ile yetinebilmesi için tanık gösteren tarafın feragat etmesi ya da bu konuda bir ara karar kurması gerekir. Gerekçeli kararda da bu durum ayrıca belirtilmelidir. Aksi takdirde hukuka aykırılık oluşacaktır. Nihayet Yargıtay’ın bir kararında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur:“Asıl ve birleştirilen dava paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve ecrimisil, birleştirilen diğer dava ise muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Olayda, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde, bozmada belirtilen şekilde ve gerekli ilkelere uygun araştırma yapılmadığı, özellikle davalı tarafından 5 kişilik tanık listesi verilmesine rağmen mahkemece sadece 1 davalı tanığının dinlenilmesi ile yetinildiği, dinlenmeyen diğer tanıklar yönünden davalının feragati bulunmadığı halde, HMK'nın 241. maddesi gereğince bir ara karar da kurulmaksızın sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.” Y1HD. 2021/1402 K. 

Bir başka Yargıtay kararında da “Davalı delil listesinde bildirdiği tanığın dinlenilmesini talep etmiş, mahkemece yeterli derecede bilgi edinildiği gerekçesiyle davalının bu tanığının dinlenilmesinden vazgeçilmiştir. Adı geçen tanığın dinlenmemesi için, dinlenen tanıklarla ispat edilmek istenen hususun yeter derecede aydınlanmış olması gerekir. Böyle değilse bu hükme dayanılarak mahkeme tanığı dinlemekten kaçınamaz. Bu koşullarının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. O halde, davalı tanığının usulüne uygun olarak dinlenilerek karar verilmesi gerekir.” İfadeleri kullanılmıştır.

TANIKLIKTAN ÇEKİNME

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 247. Maddesine göre; kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış bulunan kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir. 

Tanıkların tanıklıktan çekinebilmesi ancak kanunda düzenlenmiş bir sebebin varlığı halinde mümkün olacaktır. Kanunda yazılan bir sebebe dayanamayan tanık çekinme hakkını kullanamayacaktır. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere tanıklık yapmak zorunludur. 

247. maddenin ikinci fıkrasına göre; kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı hâlinde, hâkim tanık olarak çağrılmış kimsenin çekinme hakkı bulunduğunu önceden hatırlatır. 

Kişisel Nedenlerle Tanıklıktan Çekinme 

Aşağıdaki kişilerin kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme hakkı bulunur: 

  • İki taraftan birinin nişanlısı. 
  • Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi. 
  • Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu. 
  • Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar. 
  • Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları.
  • Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk. 

Sır Nedeniyle Tanıklıktan Çekinme 

“HMK’nın 249. Maddesinde “Kanun gereği sır olarak korunması gereken bilgiler hakkında tanıklığına başvurulacak kimseler, bu hususlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler. Ancak, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükmü saklı kalmak üzere sır sahibi tarafından sırrın açıklanmasına izin verildiği takdirde, bu kimseler tanıklıktan çekinemezler.” Denilmekle; tanığın kanunen sır olarak korunması gereken bilgiler hakkında tanıklığına başvurulduğunda tanıklıktan çekinebileceği, ancak 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu hükmü saklı olmak üzere sır sahibinin sırrın açıklanmasına izin verdiği durumlarda ise tanıklıktan çekinilemeyeceği vurgulanmıştır. 

Nitekim, avukatların, kendilerine tevdi edilen veya gerek görevleri gerekse, Türkiye Barolar Birliği ve barolar organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendiklerini açığa vurmaları yasaktır. İş sahibinin muvafakatini alarak bu hususlar hakkında tanıklık edebilirler. Ancak, avukat muvafakati almış olsa dahi tanıklık etmekten çekinebilir ve çekinme sebebiyle hukuki ve cezai sorumluluğu doğmaz (1136 s. Avukatlık Kanunu m. 36 ). 

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalı-karşı davacının aynı zamanda vekili olan kişinin tanık olarak dinlenilmesinin silahların eşitliği ve adil yargılanma ilkesine aykırı olacağı, davalı-karşı davacı vekilinin davadaki avukatlık görevini bıraktıktan sonra tanık olarak dinlenilmesi gerektiği, HMK'nin 72/1 maddesi uyarınca vekil aracılığıyla takip edilen davalarda temsile ilişkin hükümlerin uygulanacağı, vekilin taraf olmasa da tarafın temsilcisi olduğu, aynı davada vekillik ve tanıklık görevlerinin bağdaşmayacağı, hukuk davalarında vekillerin yargılamanın tüm safhalarında aktif olarak taraf adına gerek usuli gerekse esasa ilişkin bütün işlemleri yürüttükleri, davada taraf olmayan kişilerin tanık olarak gösterilmesi gerektiği (HMK m. 240 /1 ), diğer tanıkların dinlenilmesi aşamasında vekillerin hazır bulundukları da düşünüldüğünde tarafın aynı zamanda vekili olan tanığın dinlenilmesinin hak kaybına da neden olacağı, bu nedenlerle direnme kararının onanması ancak sair temyiz itirazlarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.” YHGK 2020/475 K. 

Menfaat İhlali Tehlikesi Nedeniyle Tanıklıktan Çekinme 

Aşağıdaki hâllerde tanıklıktan çekinilebilir: 

a)Tanığın beyanı kendisine veya 248 inci maddede yazılı kimselerden birine doğrudan doğruya maddi bir zarar verecekse. 

b)Tanığın beyanı kendisinin veya 248 inci maddede yazılı kimselerden birinin şeref veya itibarını ihlal edecek ya da ceza soruşturmasına veya kovuşturmasına sebep olacaksa. 

c)Tanığın beyanı, meslek veya sanatına ait olan sırların ortaya çıkmasına sebebiyet verecekse. 

Tanıklıktan Çekinme Hakkının İstisnaları 

248 ve 249 uncu maddeler ile 250’nci maddenin (a) bendindeki hâllerde; 

a) Bir hukuki işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimse o işlemin esası ve içeriği hakkında, 

b) Aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında, 

c) Aile bireyleri arasında, ailevi ilişkilerden kaynaklanan mali uyuşmazlıklara ilişkin vakıalar hakkında, 

ç) Taraflardan birinin hukuki selefi veya temsilcisi olarak kendisinin yaptığı işler hakkında, tanıklıktan çekinilemez. 

Çekinme Sebeplerinin Bildirilmesi ve İncelenmesi 

Tanıklıktan çekinen kimse, çekinme sebebini ve bu sebebi haklı gösterecek delilini, dinleneceği günden önce yazılı veya davet edildiği duruşmada sözlü olarak bildirmek zorundadır.Çekinme sebeplerini ve bunun dayanaklarını önceden bildirmiş olan tanık belli günde mahkemeye gelmek zorunda değildir.Mahkeme, duruşmada bulunan tarafları dinledikten sonra tanıklıktan çekinmenin haklı olup olmadığına karar verir. 

“Davacı tanıklardan birinin tanıklık yapmayacağını bildirmiş, ancak vazgeçmemiştir. Bildirilen tanık çağrılmak zorundadır. Tanıklıktan çekinme ancak mahkemeye geldikten sonra mazereti olursa geldikten sonra mümkündür. O halde mahkemece davacının bildirdiği tanık çağrılmalı, mahkemeye geldiğinde çekindiği takdirde çekinme sebebi sorulmalı ve sebebi kabul edilirse dinlenmemeli, aksi halde ise beyanına başvurulmalıdır.” Y9HD. 2015/23251 E. 

Çekinmenin Kabul Edilmemesinin Sonucu 

Tanık, kanuni bir sebep göstermeden tanıklıktan çekinir, yemin etmez veya göstermiş olduğu sebep mahkemece kabul edilmemesine rağmen tanıklık yapmaktan çekinirse beş yüz Türk Lirasından beş bin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına ve bu yüzden doğan giderleri ödemesine hükmedilerek, yeniden dinlenilmek üzere yargılama başka güne bırakılır.Tanık kendisine sorulan sorulara cevap vermez veya yemin etmemekte direnirse o mahkemece iki haftayı geçmemek üzere disiplin hapsine mahkûm edilir.

TANIĞIN KİMLİĞİNİN TESPİTİ VE TANIKLARA İTİRAZ

HMK’nın 254. Maddesine göre; dinleme sırasında öncelikle tanıktan adı, soyadı, doğum tarihi, mesleği, adresi, taraflarla akrabalığının veya başka bir yakınlığının bulunup bulunmadığı, tanıklığına duyulacak güveni etkileyebilecek bir durumu olup olmadığı sorulur. 

Hükmün konuluş amacı hâkimin tanık beyanlarını değerlendirmesine yardımcı olmaktır. Zira hâkim, tanığın beyanlarını etkileyecek bir nedenin varlığı halinde o tanığın beyanlarına mesafeli yaklaşacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/1090 K. Sayılı kararına göre; 6100 sayılı HMK’nın 254`üncü maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. 

Tanık ile davacı ya da davalı arasında bir husumetin bulunması tanık beyanlarının delil kuvvetini düşürecek bir hal olarak değerlendirilir. Yargıtay’ın bu hususa ilişkin çok sayıda kararı bulunmaktadır. Özellikle iş davalarında davalı işyeriyle husumetli olan tanıkların beyanlarına çekinceli yaklaşılmaktadır. Konuya ilişkin bazı örnek Yargıtay kararları aşağıdaki gibidir: 

“Mahkemece, davalı aleyhine dava açanlar tanık olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına ihtiyatlı yaklaşılması gerekir. Bu beyanlar diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmelidir.Uyuşmazlıkta; davacı tanıklarının kendi beyanlarından davalıya karşı dava açtıkları anlaşılmaktadır. Tanıkların konumu, tanıklıklarına duyulacak güveni etkileyecek durumdadır. Bu nedenle tanıklıkları ispat için tek başına yeterli kabul edilemez.” Y9HD. 2021/13551 K. 

“Alacağın varlığını ispat yükü davacıda olup, davacı delil olarak tanık beyanlarına dayanmıştır. İşçinin çalışma olgusunun tespitinde işyerinde veya komşu işyerinde çalışanların tanıklığı önemli olduğu gibi tanık olarak dinlenecek kişinin tanıklığına güveni etkileyebilecek bir durumun olup olmadığı da araştırılmalıdır. Davalı aleyhine dava açanlar tanık olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına ihtiyatlı yaklaşılması gerekir. Bu beyanlar diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmelidir. Uyuşmazlıkta; davacı tanıklarının kendi beyanlarından davalıya karşı dava açtıkları anlaşılmaktadır. Tanıkların konumu, tanıklıklarına duyulacak güveni etkileyecek durumdadır. Bu nedenle tanıklıklarına itibar edilemez.” Y9HD. 2021/2107 K. 

“Dairenin istikrarlı uygulaması gereği, davalı aleyhine dava açanlar tanık olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına ihtiyatlı yaklaşılması gerekir. Bu beyanlar diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek, sonuca gidilmelidir.Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tanık beyanına itibar edilerek davacının fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatillerde çalışma yaptığı kabul edilip alacaklar hesaplanmıştır. Oysa tek davacı tanığı olarak dinlenen işçinin benzer şekilde davalı aleyhine dava açtığı anlaşılmıştır.Tanığın konumu, tanıklığına duyulacak güveni etkileyecek durumdadır. Bu nedenle tanıklığına itibar edilemez. Bu itibarla, davacı işçi fazla çalışma yaptığını ve ulusal bayram genel tatillerde çalıştığını somut ve objektif delillerle kanıtlayamadığından bu taleplerin reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır.” Y9HD. K. 2020/4964 

Tanıklığa İtiraz 

HMK’nın 255. Maddesine göre; tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir. 

“Hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacağı konusunda hesap yapılırken davacı tanık beyanları dayanak yapılmıştır. Oysa davacı tanıklarının da davalı aleyhine davaları bulunduğu sabit olup; başka delillerle desteklenmeden tek başına husumetli tanık anlatımına itibar edilemez. Bu nedenle, davacının fazla mesai ve genel tatil ücret talebinin davalı tanık beyanları esas alınarak hesaplanması ve hesaplamada izinde olunan sürelerin de dışlanması gerekirken, hatalı değerlendirme ile karar verilmesi isabetsizdir.” Y22 HD. 2018/26259 K. 

“HMK'nın 198. maddesine göre, tanık beyanı takdiri delillerden olup, hâkim tanık beyanı ile bağlı değildir. Tanığın doğru söylemediğine dair belirti ve deliller varsa tanık beyanlarının aksi yönde de karar verebilir. Ancak, HMK'nın 255. maddesi gereği, aksine inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. ( Hukuk Genel Kurulu'nun 30.01.2013 gün E: 2012/2- 697 E., K: 2013/167 Sayılı ilam ) Bu durumda, dinlenen davacı tanık beyanları, dava konusu edilen 2 çift küpe dışında diğer ziynet eşyalarının davalı tarafça düğünden hemen sonra davacının elinden alınarak bozdurulduğu noktasında birbirini destekler nitelikte ve tutarlılıktadır. Hal böyle olunca; mahkemece, yukarıda belirtilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınarak, davacı tarafça varlığı ve davalı tarafından bozdurularak harcandığı ispat edilen 13 adet cumhuriyet altını, 4 adet yüzük ve 8 adet bilezik yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğu görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” Y3HD. 2018/1221 K. 

“Davacının ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili alacağını, davalı ile aralarında husumet bulunan davacı tanıklarının beyanlarına göre hesaplayan bilirkişi raporunu hükme esas alan mahkeme kararın bozulması gerekmiştir.” Y2 HD. 2018/25895 K.

TANIKLARIN DİNLENİLMESİ

Tanıklar davaya bakan mahkemede dinlenir. 

Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekliyse, tanığın olayın gerçekleştiği veya şeyin bulunduğu yerde dinlenilmesine karar verebilir. 

Mahkeme, hasta veya “engelli” olmasından dolayı gelemeyen tanığı bulunduğu yerde dinler. 

Mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan tanığın, bulunduğu yer mahkemesi tarafından dinlenmesine karar verilebilir. İstinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilen tanığın, nerede, hangi gün ve saatte dinleneceği hususu, talepleri hâlinde taraflara tebliğ edilir. Bu durumda, tanığın, hangi hususlardan dolayı dinleneceğini hâkim belirler. (HMK 259) 

Tanık dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak, hâkim tarafından kendisine bilgi verilir ve tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir. (HMK m. 260) 

Kural olarak tanıklar mahkemede dinlenir. Fakat gerçeğin ortaya çıkması için gerekliyse, tanığın olayın gerçekleştiği veya şeyin bulunduğu yerde dinlenilmesine karar verebilir. Buna karşın taşınmaz davalarında tanıkların taşınmazın bulunduğu yerde dinlenmeleri gerekir. Örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK'nun 713/1 ve 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına dair tapu iptali ve tescil davasıdır. Davaya konu taşınmazın davacının dedesinden babasına, babasından ne şekilde davacıya intikal ettiği hususu üzerinde durulması, murisin ölümüyle terekesinin mirasçıları arasında paylaşıma tabi tutulup tutulmadığı, tüm mirasçıların paylaşıma katılıp katılmadığı, paylaşım sonucu veya satış ya da bağış yoluyla muristen davacıya geçip geçmediği hususlarının araştırılması gerekir. Uyuşmazlık taşınmaza dair bulunduğuna göre, taraf tanıklarının yargılama oturumlarında değil tanıkların keşif yerinde dinlenmeleri zorunludur. Bu bakımdan tanıkların yargılama sırasında dinlenilmesi doğru değildir.” Y8HD. 2011/5005 K. 

Taraflar tanığa hâkim vasıtasıyla soru sorabilirler. Avukatların ise tanıklara doğrudan soru sorma hakkı bulunur. 

Tanığın Dinlenilme Şekli 

HMK M.261 

1) Tanıklar, hâkim tarafından ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilirler. 

2) Tanık, bildiğini sözlü olarak açıklar ve sözü kesilmeden dinlenir. Dinlenilme sırasında, tanık, yazılı notlar kullanamaz. Şu kadar ki, tanık tarihleri ve rakamları tespit etmek veya bazı hususları açıklamak ya da hatırlayabilmek için yazılarına bakmak zorunda olduğunu hâkime söylerse, hâkim derhâl yazılarına bakmasına veya belirleyeceği duruşmada yeniden dinlenmesine karar verebilir. 

3) Hâkim, tanık sözünü bitirdikten sonra, ifade ettiği hususların açıklanması veya tamamlanması amacıyla başka sorular da sorabilir. 

4) Toplu mahkemede başkan, hâkimlerden her birinin tanığa doğrudan doğruya soru sormasına izin verir. 

5) Tanığın sözleri tutanağa yazılarak önünde okunur ve tutanağın altı kendisine imza ettirilir. 

Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilebilir. Özellikle çelişkili ifadelerin varlığı halinde yüzleştirmenin yapılarak çelişkilerin giderilmesi gerekir. Aksi halde hangi tanığın beyanına neden üstünlük tanındığı husus açıklanamayacaktır. Nitekim aşağıdaki Yargıtay kararında bu hususa değinilmiştir: 

“Dava, ecrimisil istemine ilişkindir. Mahkemece, yerinde yeniden keşif yapılarak taraf tanıklarının keşif yerinde dinlenmelerinin sağlanması, dava konusu taşınmazların kim tarafından, tamamının mı yoksa bir bölümünün mü, ne miktarda ve hangi amaçla kullandığı, dava konusu taşınmazlardan hangilerini davacıların kullandığı ya da kullanabileceği bir yer olup olmadığı hususlarının taraf tanıklarından ayrıntılı olarak sorulması, taraf tanıklarının beyanları arasında çelişki çelişkinin yüzleştirmek suretiyle giderilmeye çalışılması, beyanlar arasındaki çelişkinin giderilememesi durumunda hangi taraf tanığının beyanının üstün tutulduğunun karar gerekçesinde gösterilmesi, davalının mahkemeye sunmuş olduğu dava konusu taşınmazların kullanımına ilişkin beyanlarını içeren dilekçesinin de göz önünde bulundurulması, bundan sonra tüm taraf tanık beyanlarının birlikte tartışılıp değerlendirilmesi, buğday ve ayçiçeği ekimi yapılan ve tarafların malik olduğu taşınmazlarda intifadan men şartının aranması gerekir.” Y8HD. K. 2019/342 

Aşağıdaki kararda da yüzleştirme ve keşifte tanık dinlenilmesi hakkında ifadelere yer verilmiştir: 

“Dava; zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir. Mahkemece yapılacak iş; uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yerde keşif icrasıyla mahkemece daha evvel dinlenen taraf tanıklarının 6100 Sayılı HMK'nın 243 ve 244.maddeleri uyarınca çağrılarak mümkün olduğunca taşınmaz başında keşif mahallinde dinlenilmeleri ( HMK'nun 259, 290/2.m ), nizalı ikinci katta bulunan dairenin öncesinde kime ait olduğu, kimden kime ne şekilde ne zaman geçtiği, kimin zilyetlik ve tasarrufunda bulunduğu hususlarının ayrı ayrı sorulup belirlenmesi, yine beyanlar arasındaki çelişki durumunda HMK'nın 261.maddesi gereğince çelişkinin yüzleştirme yapılarak giderilmeye çalışılması, bu aşamada dava dosyası içerisindeki beyan, bilgi ve belgelerin ( özellikle tapu kaydı muhdesat bilgileri ve zilyetlik devir sözleşmelerinin ) de göz önünde bulundurulması, yine dosya kapsamındaki davacı ve davalı adına kayıtlı olduğu anlaşılan emlak vergisi kayıtları ile su ve elektrik aboneliği tesis belgelerinde geçen numaraların yerinde yapılacak gözlem ile hangi daireye ait olduğunun tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde tespit edilmesi, 6100 Sayılı HMK'nın 290 madde hükmü uyarınca taşınmazın resimlerinin de çektirilip mahkeme hakimi tarafından onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak kanaate göre bir karar verilmesi gerekir.” Y8HD K. 2018/11183 

Yeminsiz Dinlenecekler 

Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir: 

a) Dinlendiği sırada on beş yaşını bitirmemiş olanlar. 

b) Yeminin niteliğini ve önemini kavrayamayacak derecede ayırt etme gücüne sahip olmayanlar. 

Yeminin Zamanı ve Şekli 

Yemin, tanığın dinlenilmesinden önce eda edilir. 

Yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar. 

Hâkim tanığa, “Tanık sıfatıyla sorulacak sorulara vereceğiniz cevapların gerçeğe aykırı olmayacağına ve bilginizden hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyor musunuz?” diye sorar. Tanık da cevaben, “Sorulacak sorulara, hiçbir şey saklamadan doğru cevap vereceğime namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” demekle yemin eda edilmiş sayılır. 

Yasak Davranışlar 

Tarafların, tanığın sözünü kesmeleri, söz veya hareketle onu övmeleri veya tahkir etmeleri yasaktır. Buna aykırı davranan taraf veya vekili, hâkimin uyarısına rağmen davranışını devam ettirecek olursa, 79 veya 151 inci maddeler uyarınca işlem yapılır. (HMK m. 262) 

Yalan Yere veya Menfaat Temin Ederek Tanıklık Edilmesi ve Sonuçları 

MADDE 264

1) Hâkim, tanığın tanıklığı esnasında yalan söylediği veya menfaat temin ederek tanıklık ettiği hakkında yeterli delil veya emare elde ederse bir tutanak düzenler ve bu tutanağı derhâl Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. 

2) Hâkim, tanığın ve suçta ortakları varsa onların tutuklanmasına da karar verebilir ve kovuşturma yapılmak üzere Cumhuriyet başsavcılığına sevk eder. 

Yalan yere tanıklık yapıldığının anlaşılması yargılamanın yenilenmesi sebebidir. (HMK 375)

TANIĞA SORU KAĞIDI GÖNDERİLMESİ

Yukarıda belirttiğimiz üzere asıl olan tanıkların mahkemede dinlenmesidir. Zira gerektiğinde tanıklara soru sorulacak açıklamalar yaptırılacaktır. Buna karşın HMK’nın 246. Maddesinde istisnai bir yönteme yer verilmiştir. Buna göre; hâkim gerekli görülen hâllerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kâğıdı gönderilmesine karar verebilir. Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hususunu hâkimin takdir etmesine engel olamaz. Hâkim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması hâlinde, tanığı dinlemek üzere davet edebilir. 

Bu istisnai halin uygulanabilmesi için tanığın ciddi bir rahatsızlığının bulunması gibi bir sebebin varlığı gerekir. Nihayet madde gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Tanığa soru kâğıdı gönderilmesi” başlığını taşıyan bu madde esas itibarıyla 1086 sayılı Kanunun 256’ncı maddesinin günümüz Türkçesiyle ifade edilmiş biçimidir. 

Bu hükümde, “müstesna hâller” yerine “gerekli görülen hâller” denmek suretiyle mahkemeye daha açık ve geniş bir takdir hakkı tanınmış olmasının yanı sıra, yine bu takdir hakkının ifadesi olarak tarafların rızası aranmaksızın mahkemece kendiliğinden buna karar vermesine olanak tanınmıştır. Mahkeme, bu konudaki takdirini özel durumlara göre gayet ölçülü kullanmalıdır. Tanığın mahkeme huzurunda dinlenilmesinin yüz yüzelik ilkesinin bir sonucu olduğu, soru kağıdının gönderilmesinin ise çok istisnaî durum olacağı gözetilmelidir. 

Zaman, uzaklık, gider konuları, tanığın dış ülkede bulunması, mahkeme önünde dinlenmesi için zorunluluk bulunmaması, tanığın yazı ile cevap verebilecek bir kimse olması gibi hususlar, takdirin kullanılmasında birer ölçü olabilir. 

Maddede yer alan üçüncü cümle yeni bir hüküm olup, hâkimin, tanığın verdiği yazılı cevapları yetersiz bulması hâlinde, tanığın dinlenmesi için mahkemeye davet edebilmesine imkân verilmiştir. 

Tanığa soru kâğıdı gönderilmesi hali uygulamada yaygın değildi. Fakat bazı hakimlerin pandemi nedeniyle bu yola başvurduğuna şahitlik edilmiştir. Bu uygulama kanımızca hatalı olup özellikle salt tanık beyanları ile hüküm kurulan iş davalarında oldukça hatalı değerlendirmelere sebebiyet vermiş ve verecektir. Kaldı ki Covid-19 salgınının istisnai hal kapsamında değerlendirilmesi hükmün kuruluş amacına da aykırıdır. Hâkim, kâtip, mübaşir, taraflar ve vekillerinin bulunduğu salonda sadece tanığın bağışık tutulması salgının bulaşıcılığını etkileyecek bir hal olarak görülmemelidir. Nitekim madde gerekçesinde de bu yöntemin oldukça ölçülü kullanılması gerektiği belirtilmiş ve istisnai hallere ilişkin “Zaman, uzaklık, gider konuları, tanığın dış ülkede bulunması, mahkeme önünde dinlenmesi için zorunluluk bulunmaması, tanığın yazı ile cevap verebilecek bir kimse olması gibi hususlar, takdirin kullanılmasında birer ölçü olabilir.” örneklemesi yapılmıştır. Bizce bu hüküm ancak gerekçede sayılan hallerde uygulama alanı bulmalıdır. Soru kâğıdı gönderilen tanığın bu kâğıdı kime doldurduğu dahi belli değilken pandemi bahane edilerek tanığa soru kâğıdı gönderilmesi uygulamasının, oldukça yanlış sonuçlara sebebiyet vereceği tartışmasızdır. Örneğin davalı işveren kendi tanığının kağıdını kendi istediği gibi doldurabilir. Kanaatimizce bu şekilde kurulan kararlar istinaf veya Yargıtay tarafından bozma sebebi olarak görülecektir. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Davalı-davacı erkeğin delil listesinde bulunan tanıklarından birinin beyanının alınması sırasında rahatsızlanarak hastaneye kaldırılması sebebiyle bu tanığın dinlenmesi tamamlanamamıştır. Beyanı eksik kalan tanığın dinlenmesi için yeniden çağrılması, adresinin yargı çevresi dışında bulunması halinde beyanının tespiti için mahal mahkemesine talimat yazılması, adı geçen tanığın sağlık sorunlarının mahkeme huzurunda dinlenmesine engel olması halinde ise tanığa cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için soru kâğıdı gönderilmesi suretiyle tanığın beyanlarının tespiti gerekir.”