ADLİ KONTROL KARARI

ADLİ KONTROL KARARI

Ceza hukukunun temel amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Fakat hukuk devleti ilkesi gereği bu uğurda her türlü yola başvurulamaz. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında ölçülülük ilkesine riayet edilmek zorundadır. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak ceza hukukunda bazı tedbirlerin düzenlenmesi gerekmiştir. 

Farklı isimlerle de adlandırılan bu tedbirler CMK’nın 90 ila 144. Maddeleri arasında yer alır. Koruma tedbirlerinden en ağırı tutuklama olmakla beraber, adli kontrol, yakalama, gözaltı, arama ve el koyma ise diğer tedbirleri oluşturur. Koruma tedbirleri ile şüpheli ya da sanıkların kaçma, delilleri yok etme gibi eylemlerinin önüne geçmek amaçlanır. Bunun yanında bu tedbirlerin, kişi hak ve özgürlüklerinin temeline dokunmamasına özen gösterilerek iki durum arasında bir denge kurması beklenir. CMK’da düzenlenen tüm koruma tedbirlerinin uygulanması için ortak bazı koşulların bir arada bulunması gerekir. Buradan hareketle belirtmek gerekir ki; bir koruma tedbirine hükmedilebilmesi için, suç şüphesinin bulunması, görünüşte haklılık, oranlılık ilkesine riayet, kanunilik ve gecikmede tehlike bulunması koşullarının varlığı aranır. 

Yine CMK’da yer alan koruma tedbirlerinin tamamı araç olma özelliğine sahip olup geçicidir. Bunun yanında ölçülülük ilkesinin katı şekilde uygulanmasını gerektirir. Koruma tedbirlerinin araç olmasından anlaşılması gereken şudur: 

Koruma tedbiriyle, ceza muhakemesinin usulüne uygun yürütülebilmesi ve hükmün verilebilmesi amaçlanır. Örneğin delillerin karartılmasının önüne geçilmesi ya da sanığın yurt dışına kaçmasının önlenmesi gibi durumlar muhakemenin sıhhatini etkileyecektir. 

Geçicilik ise koruma tedbirlerinin bir yaptırım olmadığının göstergesidir. 

Koruma tedbirleri amaca ulaşılmasıyla birlikte son bulur. Kanunilik ilkesi bizce koruma tedbirlerinin en önemli özelliğini oluşturmaktadır. Bu sebeple incelememizde bu ilkeye uygulanışına ve uygulamadaki sorunlara mümkün oldukça değinmeye çalışacağız. 

Adli Kontrol Nedir? 

Adli kontrol “hem soruşturma hem de kovuşturma evrelerinde başvurulabilen, tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, işlendiği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın mahkeme işlemleri ve infaz aşamasında hazır bulunmasını, muhakeme giderlerinin onun tarafından karşılanmasını sağlamak amacıyla belirli yükümlülükler altına alınarak adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulması” olarak tanımlanmıştır. (Özbek, Doğan, Bacaksız Ceza Muhakemesi Hukuku 13. Baskı s.299) 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere adli kontrol kararı bir koruma tedbiridir. Diğer koruma tedbirleri gibi adli kontrol tedbiri de araç niteliğinde ve geçicidir. Amacın sağlanmasıyla adli kontrol tedbiri son bulur. 

CMK’nın 109. Maddesinde; “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.” hükmü yer almaktadır. Buradan adli kontrolün tutuklama kararına alternatif bir kurum olduğu çıkarımı yapılabilir. 109. maddenin gerekçesinde de “kurumun ilgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılan tedbirlere tabi kıldığı, getirilen bu yeni kurumun hem özgürlükçü hem de kamu düzenini koruyucu nitelikte bulunduğunun söylenebileceği, bu kurumdan sonra tutukluluk uygulamasının istisnai hale geleceği” belirtilmiştir. 

Buradan adli kontrolün tutuklamayı istisnai hale getirici bir koruma tedbiri olduğu sonucuna varılabilirse de kanunda yapılan değişikliklerin göz önünde tutulması gerekir. Zira maddenin son halinde tutuklama yasağı öngörülen hallerde de adli kontrole ilişkin hükümlerin uygulanabileceği düzenlenmiştir. Bu açıdan düşünüldüğünde adli kontrol kurumunun tutuklamanın alternatifi olmak yanında tamamlayıcısı olduğunu da söylemek gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin 2013/63 K. sayılı kararına ise adli kontrol serbest bırakma ile tutukluluk arasında etkinliğe sahip bir kurum olarak tanımlanmıştır. Kararın ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir: 

“Anayasa Mahkemesi’nin farklı bir istem çatısı altında incelediği ilamında adli kontrol kurumu (Anayasa Mahkemesi 28.01.2010 gün ve 2008/70 E., 2010/21 K. Sayılı kararı), Ceza Muhakemesi Kanunu ile Türk Ceza Yargılaması sistemine getirilen, serbest bırakılma ile tutuklama arasında etkinliğe sahip olan koruma tedbiri niteliğindeki çağdaş bir kurum olarak tanımlanmaktadır. İlamda ayrıca bu kurum ile yasa koyucunun sosyal düzenin korunması ile bireyin temel hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurarak ceza yargılamasının sağlıklı bir şekilde gerçekleştirildiği de vurgulanmıştır.” 

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki adli kontrol tedbiri; zaman zaman tutuklama tedbirinin yerine zaman zamansa onu takiben ya da ondan tamamen bağımsız şekilde uygulanan bir koruma tedbiri türüdür. 

Adli kontrol tedbiri Anayasa'da açıkça tanımlanmış ve belirtilmiş değildir. Fakat tedbirin uygulanması birçok temel hak ve hürriyeti etkilediğinden tedbirin anayasal dayanaktan yoksun olduğu gibi bir yorum son derece hatalı olacaktır.

ADLİ KONTROL ŞARTLARI NELERDİR?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. Maddesinde göre; bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir. 

Kanun maddesinden açıkça anlaşılacağı üzere adli kontrol kararı verilebilmesinin ilk şartı tutuklama sebebinin varlığıdır. Tutuklama sebeplerinin neler olduğuna ilişkin açıklamalarımız Tutuklama Kararı başlıklı makalemizde ayrıntılarıyla yer almaktadır. Burada bu şartlardan adli kontrol kararı verilebilmesi için gerekli olan şartlara değineceğiz. Adli kontrol kararı verilebilmesinin şartları şunlardır: 

1-Kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin varlığı. 
2-Aşağıda sayılan tutuklama nedenlerinden birinin bulunması: 

  • Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular bulunması, 
  • Şüpheli veya sanığın davranışlarının 
  • Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 
  • Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması. 

3-CMK’nın 100/3. Maddesinde düzenlenen katalog suçlardan birinin işlenmiş olduğu hususunda kuvvetli şüphenin varlığı. 

4-Oranlılık ilkesine riayet. 

Burada bir hususa daha değinmek gerekir. Bilindiği üzere CMK’nın 100/4. Maddesine göre aşağıdaki hallerde tutuklama yasağı bulunur: 

a.Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda, 

b.Vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda, 

c.On beş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fillerde. 

Bu hallerin varlığı adli kontrol kararının verilebilmesine engel değildir. Yine CMK’nın 109/7. Maddesindeki düzenlemeye göre; kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında adli kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir. 

Son olarak CMK’nın 109/4. Maddesinde belirtilen düzenlemeye değinmek gerekir. Bu düzenlemeye son hali 14.04.2020 tarihinde 7240 sayılı kanunla getirilmiştir. Buna göre: 

Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16’ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tespit edilen şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadın şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir. Hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtları incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de adlî kontrol kararı verebilir.

ADLİ KONTROL YÜKÜMLÜLÜKLERİ NELERDİR?

CMK’nın 109. Maddesinde adli kontrol yükümlülükleri tek tek saymak suretiyle belirlenmiştir. Denetimli Serbestlik Yönetmeliğinin 56. Maddesinde ise bu yükümlülüklerin detayları aşağıdaki gibi belirtilmiştir. 

a) Yurt dışına çıkamamak: Ülke sınırları dışına çıkamamayı, 

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak: Şüpheli veya sanığın kararda belirlenen yerlere, belirtilen aralıklarla düzenli olarak başvurmasını, 

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak: Şüpheli veya sanığın müdürlük ya da bir başka kişi veya merciye, kararda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde çağrılmasını ve bu kişiye veya mercie gerektiğinde çalıştığı iş veya meslek uğraşı hakkında ya da devam etmekte olduğu eğitim hakkında bilgi vermesini ve bu konuda denetlenmesini, 

ç) Her türlü taşıtı veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek: Şüpheli veya sanığın her türlü taşıtı veya bazılarını kararda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde kullanamamasını ve kararda öngörülmüş ise sürücü belgesinin makbuz karşılığında alınmasını, 

d) Tedavi veya muayene tedbirine uymak: Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmayı ve bunları kabul etmeyi, 

e) Güvence: Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmayı, 

f) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak: Şüpheli veya sanığın mahkeme veya hâkim kararı ile silah taşımasının veya bulundurmasının yasaklanması ile gerektiğinde sahip olduğu silahların Cumhuriyet başsavcılığına bağlı adli emanet memurluğuna teslimini, 

g) Suç mağdurunun haklarını güvence altına almak: Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı, suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamayı, 

ğ) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek: Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermeyi, 

h) Konutunu terk etmemek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen konutunu mazereti olmaksızın veya izin almaksızın terk etmemeyi, 

ı) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen yeri veya yerleşim bölgesini mazereti olmaksızın veya izin almaksızın terk etmemeyi, 

i) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek ya da ancak bazı yerlere gidebilmek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen yere veya yerleşim bölgesine mazereti olmaksızın veya izin almaksızın gitmemeyi ya da ancak bazı yerlere gidebilmesini,

j) Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak: Mahkeme kararında belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde suça sürüklenen çocuğun belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamasını, ifade eder. 

Şüpheli ya da sanık hakkında ancak yukarıda kanunda sayılmış yükümlülüklere hükmedilebilir. Birden fazla yükümlülüğe hükmedilmesinin kanuni bir sakıncası bulunmamaktadır. Fakat burada ölçülülük ilkesine mutlak surette riayet edilmelidir. Adli kontrol kararının bir lütuf olarak sunulması ya da görülmesi hatalıdır. Zira yukarıdaki yükümlülüklerden herhangi birinin kişi hak ve hürriyetlerini etkilemediği söylenemez. Ölçülülük ilkesine riayetsizliğin hukuk devleti ilkesini de zedeleyeceği aşikardır. Bu sebeple her koruma tedbirinde ölçülülük ilkesi kati surette gözetilmelidir.

ADLİ KONTROL TEDBİRLERİNİN YERİNE GETİRİLMESİ

Yönetmeliğin 57. Maddesine göre: 

1) Adli kontrol kararı kaydedildikten sonra, infaz işlemlerinin başlatılması için karar doğrudan vaka sorumlusuna gönderilir. Hakkında adli kontrol kararı verilen şüpheli veya sanığa gönderilen tebligatta; adli kontrol tedbirinin türü, tedbirin ne şekilde ve ne zaman yerine getirileceği, uyulması gereken kurallar, tedbire uymamanın sonuçları ile adli kontrol tedbirinin gereklerinin derhal yerine getirilmesi gerektiği açıklanır. Kararın niteliğine göre gerekli ise ilgili kişi, kurum veya kuruluşa derhal yazı yazılarak adli kontrol tedbirinin içeriği açıklanır; şüpheli veya sanığın hakkındaki adli kontrol tedbirinin gereklerini süresinde yerine getirip getirmediği ve adli kontrol tedbirine devam edip etmediği hususlarında bilgi istenir. 

2) Tebligata rağmen mazereti olmaksızın ve kasıtlı olarak adli kontrol tedbirinin gereklerini yerine getirmeyen, tedbirin infazına başlandıktan sonra tedbirin gereklerini yerine getirmeye devam etmeyen veya tedbiri ihlal eden şüpheli veya sanık uyarılmaksızın hakkında karar verilmesi için dosya Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemesine gönderilir. 

3) Suça sürüklenen çocuklara yönelik adli kontrol kararlarının infazında çocuğun ailesi veya sosyal çevresi ile iş birliği yapılmasının gerekli olması halinde her aşamada özel hayatın gizliliğine dikkat edilir ve çocuğun ifşa olmaması için gerekli önlemler alınır. 

4) Adli kontrol tedbirlerinin yerine getirilmesinde, şüpheli veya sanık hakkında risk ve ihtiyaç değerlendirilmesi yapılmaz, denetim planı hazırlanmaz. 

5) Haklarında bu Yönetmeliğin 56’ncı maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı) ve (i) bentlerinde sayılan adli kontrol tedbirlerine karar verilen şüpheli veya sanıkların toplum içinde izlenmesi, denetim ve takibi elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilebilir.

ADLİ KONTROL KARARI KİM TARAFINDAN VERİLİR?

Adli kontrol kararı hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında verilebilir. Soruşturma aşamasında karar, cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından verilir. Savcının istemi olmadan adli kontrol kararı verilemez. Fakat tutuklamaya sevk edilen şüpheli hakkında hâkim re’sen adli kontrol kararı verebilir. 

Kovuşturma aşamasında ise yetki yargılamayı yapan mahkemeye aittir. Bu aşamada cumhuriyet savcısının istemi zorunlu değildir. 

İstinaf ya da Yargıtay aşamalarında da adli kontrol kararı verilebilir. 

Hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de adlî kontrol kararı verebilir. (CMK 109/4 ikinci cümle)

ŞÜPHELİ YA DA SANIĞIN YOKLUĞUNDA ADLİ KONTROL KARARI VERİLEBİLİR Mİ?

Bilindiği üzere tutuklama kararı şüpheli ya da sanığın yüzüne karşı verilmek zorundadır. Bu itibarla adli kontrol kararının da yüz yüze verilmesi gerektiği düşünülebilir. Fakat adli kontrol kararının yoklukta verilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Kurumun getiriliş amacı ve tutuklamanın istisnai hale getirilmesinin istendiği gözetildiğinde, adli kontrol kararının gıyapta verilebilmesinin mümkün olduğunu söylemek gerekir.

ADLİ KONTROL YÜKÜMLÜLÜĞÜN DEĞİŞTİRİLMESİ

CMK’nın 110/2. Maddesine göre: 

Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adli kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.

ADLİ KONTROL KARARINA İTİRAZ

Adli kontrol kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir. Karar yüze karşı verilmişse bugünden itibaren 7 gün içinde karar yoklukta verilmiş ise tebliğden itibaren 7 gün içerisinde itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir. 

CMK’nın 267/3b maddesine göre; sulh ceza hâkimliğinin tutuklama ve adli kontrole ilişkin verdiği kararlara karşı yapılan itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi hâkimine aittir. İtirazı incelemeye yetkili mercilerin farklı olduğu hâllerde, itirazların gecikmeksizin incelenmesi amacıyla, kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimliği tarafından gerekli tedbirler alınır. Sulh ceza hâkimliği işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa itirazı inceleme yetkisi ağır ceza mahkemesi başkanına aittir.Asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.

ADLİ KONTROLÜN SONA ERMESİ

Yukarıdaki açıklamalarımızda adli kontrol tedbirinin bir araç olduğunu amaca ulaşmakla sona ereceğini belirtmiştik. Bu özellik adli kontrolün geçiciliğini de ifade eder. Bu yönüyle amaca ulaşılmasıyla artık adli kontrol kararının sona ermesi gerekir. Örneğin delillerin karartılmamasına yönelik verilen bir adli kontrol kararı delillerin toplanmasıyla sona erer. 

Hükmün verilmesi adli kontrolün sona ermesine sebebiyet verir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı soruşturma aşamasında adli kontrolü sona erdiren bir diğer durumdur. 

Burada bizce uygulamada yapılan bir yanlışlığa değinmek istiyoruz. Bu yanlışlık beraat kararına rağmen adli kontrol yükümlülüğünün devam ettirilmesidir. Hakkında beraat kararı verilen bir sanığın adli kontrol yükümlülüğünün devam ettirilmesinin hukuki bir açıklaması bulunmamaktadır. Bu durumun kararı veren makamın kendi kararına güvenmemesi olarak yorumlanması pek tabiidir. Kaldı ki yukarıda da belirttiğimiz üzere adli kontrol kararı verilebilmesi için tutuklama şartlarının oluşması gerekir. Bu yönüyle düşünüldüğünde hakkında beraat kararı verilmiş bir sanığın tutuklama şartlarını taşıdığını söylemek açıkça abesle iştigal olacaktır. Beraat kararının sonuçları ve ne anlama geldiği tekrar tekrar düşünülmeli ve bu yanlışlıktan dönülmelidir. 

Son olarak belirtmek gerekir ki soruşturma aşamasında verilen adli kontrol kararı hakkında tensip zaptında bir karar verilmemiş olması halinde adli kontrol kararı kendiliğinden hükümsüz hale gelmez. Bu düşünce de yanlıştır ve uygulamada da benimsenmiş değildir. Hâkim tensip zaptında adli kontrol kararı hakkında bir karar vermemişse kendisinden bu konuda bir karar verilmesi talep edilmelidir. Şayet hâkim talebi haklı bulursa yükümlülüğü kaldıracak ve ilgili yerlere durumu bildirecektir. Adli kontrol kararının kendiliğinden kalktığı düşüncesiyle hareket edilmesinin sonuçları oldukça ağır olabilir. Örneğin tensip zaptında “bu konuda karar verilmemiş artık karakola imza atmaya gitmiyorum” diyen bir kişinin tutuklamaya sevk edilmesi olasıdır.

ADLİ KONTROL KARARININ KALDIRILMASI

Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde adli kontrolün kaldırılmasına karar verebilir. 

Şüpheli veya sanığın adli kontrol yükümlülüğünün devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda en geç dört aylık aralıklarla; soruşturma evresinde cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde ise resen mahkeme tarafından 109 uncu madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir. (CMK 110/4) 

Savcı Kendiliğinden Adli Kontrol Kararını Kaldırabilir mi? 

CMK’nın 103. Maddesine göre; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır. 

Yukarıdaki hükümden istisnai bir koruma tedbiri olan tutuklama kararının savcı tarafından kaldırılabileceği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca aynı yetki adli kontrol yükümlülüğün kaldırılması bakımından da kullanılabilir.

ADLİ KONTROL SÜRESİ

Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde adli kontrol süresi en çok iki yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek bir yıl daha uzatılabilir. 

Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, adli kontrol süresi en çok üç yıldır. Bu süre, zorunlu hâllerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda dört yılı geçemez. 

Bu maddede öngörülen adli kontrol süreleri, çocuklar bakımından yarı oranında uygulanır.

ADLİ KONTROL TEDBİRLERİNE UYULMAMASI

Şüpheli ya da sanığın adli kontrol yükümlülüklerine uymamasının sonuçlarına CMK’nın 111. Maddesinde yer verilmiştir. Buna göre:

Adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir. Hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtları incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de tutuklama kararı verebilir. 

Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz. 

Görüleceği üzere yükümlülüklere uymayan kişi hakkında tutuklama kararı verilir. Burada tutuklama yasağının olup olmadığı aranmaz. Şüpheli ya da sanık adli kontrol yükümlülüğünü ihlal ederse ceza miktarına bakılmaksızın hakkında tutuklama kararı verilebilir. Sadece adli para cezası gerektiren suçlar bakımından tutuklama kararı verilemez. 

Burada şunu da belirtmek gerekir ki şüpheli ya da sanığın yükümlülüğü ihlal etmesi zorunlu olarak tutuklamayı gerektirmez. Ya da tutuklama koşullarının varlığının tekrar kontrol edilmemesi anlamına gelmez. Tutuklamanın son çare olduğu ve şartların tekrar titizlikle incelenmesi gerektiği hususu mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi yöndeki uygulamalar hukuka aykırılık oluşturur. 

Tutuklama kararı verilebilmesi için yükümlülüğün bilerek (kasten) ihlal edilmiş olması gerekir.

ADLİ KONTROLDE GEÇEN SÜRE CEZADAN MAHSUP EDİLİR Mİ?

Kural olarak adli kontrol yükümlülüğüne tabi tutulan süreler hapis cezasından mahsup edilemez. Fakat uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirleri ile konutunu terk etmeme tedbirleri hapis cezasından mahsup edilebilir. 

Ev hapsi olarak da bilinen konutu terk etmemem adli kontrol tedbirinin mahsubunda iki gün bir gün sayılarak mahsup yapılır. Nitekim CMK’nın 109/6. Maddesi aşağıdaki gibidir: 

“Adli kontrol altında geçen süre, şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının “(e) ve (j) bentlerinde” belirtilen hallerde uygulanmaz. “Ancak, (j) bendinde belirtilen konutunu terk etmemek yükümlülüğü altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır.”

GÜVENCE (KEFALET) İLE SERBEST BIRAKMA

CMK’nın 109/3/f-h-i bentlerinde şüpheli ya da sanığın güvence göstermek suretiyle serbest bırakılacağına dair hükümler bulunmaktadır. CMK’nın 113. Maddesinde ise güvence başlığı altında ayrı bir düzenleme bulunmaktadır. İlgili düzenleme aşağıdaki gibidir: 

“Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar: 

a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması. 

b) Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması: 

1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hale getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları. 

2. Kamusal giderler. 

3. Para cezaları. 

Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir. 

Madde gerekçesine göre bu madde; 109/3’ncü maddede yer alan güvencelerin hangi hususları güvence altına alacağını belirtmektedir.Gerekçede yapılan diğer açıklamalar aşağıdaki gibidir: 

Maddenin (1) numaralı bendine göre güvence, birinci olarak şüpheli veya sanığın, hazır bulunması gerekli bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya hâlen veya sonradan altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunmasının güvencesini oluşturacak yani ihlâl hâlinde Hazineye gelir kaydedilecektir. 

İkinci olarak güvence (2) numaralı bendin gösterdiği sıra dahilinde olmak üzere bir kısım masrafların, zararların, nafaka borçlarının, kamusal giderlerin, para cezalarının karşılığını oluşturacaktır. 

Başlangıçta 109’nci maddenin ilgili bentlerini uygulayan merci, güvencenin karşılayacağı kısımları da, (2) numaralı bentteki sıraya göre kararında gösterecektir.

ÖNCEDEN ÖDETME

CMK’nın 114. Maddesinde önceden ödetme düzenlemesine yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre sanıktan alınan güvencenin mağdura ya da nafaka alacaklılarına ödenmesi mümkündür. İlgili maddeye göre; 

Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir. 

Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.

GÜVENCENİN GERİ VERİLMESİ

Hükümlü, 113’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri (Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması) yerine getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir.Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi halde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır. 

Hükümlülük halinde güvence 113’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde (yukarıda açıklanmıştı) yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası geri verilir.