CEZA MUHAKEMESİNDE TANIKLIK VE GİZLİ TANIK

CEZA MUHAKEMESİNDE TANIKLIK VE GİZLİ TANIK

Bilindiği üzere Ceza muhakemesinde delil serbestisi ilkesi mevcuttur. Bu sebeple ceza muhakemesinde, hukuk yargılamalarında (örneğin senetle ispat zorunluluğu) olduğu gibi şekli ispat kuralları bulunmamaktadır. Kanuni yollardan elde edilmiş her türlü delil değerlendirilmek ve tartışılmak suretiyle hükme esas alınabilir. Bu yönüyle bir yasak bulunmamasına karşın ceza hukukunda delilleri de beyan, belge ve belirti deliller olarak sınıflandırmak mümkündür. Tanık delili ise beyan deliller kategorisinde değerlendirilir. 

Ceza yargılamalarında maddi gerçek araştırılırken en sık başvurulan delil çeşidini şüphesiz tanık beyanları oluşturmaktadır. Eski çağlardan beri birçok olay tanık delili ile aydınlatılmış buna karşın birçok yargılama hatası da yapılmıştır. Kimi zaman tanıklara işkence yapılarak beyanları baskılanmış kimi zaman ise tanıklar bilerek yanlış beyanlarda bulunmuşlardır. Modern ceza hukuku eski hatalardan ders çıkarılmak suretiyle değişime uğramış ve mevzuatlarda bu sakıncalar olabildiğince giderilmeye çalışılmıştır. Örneğin tanıklara tanıklıktan çekinme hakkı tanınmış, yemin zorunluluğu getirilmiş ve baskılanmamaları için detaylarına aşağıda değineceğimiz bazı kurallar benimsenmiştir. 

Buraya kadar açıklamalarımızda tanıkların kasten yönlenmesi ya da baskıyla yönlendirilmesine ilişkin kısaca değinmeye çalıştık. Fakat tanık delilinin sakıncaları bunlardan ibaret değildir. Öncelikle belirtmek gerekir ki; tanık, muhakemenin tarafı olmamakla birlikte beş duyusu vasıtasıyla olayı görgüsü ve bilgisi dahilinde aktaran kişiye denilmektedir. Tanıkları şahit oldukları olayları kendi algı süzgeçlerinden geçirerek anlatırlar. Bu sebeple tanık beyanlarının psikolojiden bağımsız değerlendirilmesi mümkün değildir. Psikolojik araştırmalardan bazıları insanların geçmişte şahit oldukları olayları yanlış hatırladıkları ya da değiştirebildiklerini göstermiştir. Örneğin sahte anı oluşturma durumu ceza muhakemesi için oldukça önemli olan tanık beyanlarının sıhhatini etkileyebilmektedir. Özellikle yönlendirici sorulara maruz kalan çocukların belleklerinde kalan anıları değişebilmekte, yaşanmamış olayları yaşanmış gibi hatırlamalarına sebebiyet verebilmektedir. Konuya ilişkin detaylara Rod Plotnik’in Psikolojiye Giriş adlı eserinden ulaşılabilir. 

Yukarıda belirttiğimiz sakıncalardan tanıklara baskı ya da husumet dolayısıyla kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunma hususu yargı mercileri tarafından da gözetilmektedir. Örneğin sanık ile tanık arasındaki husumet tanık beyanlarına olan güveni zedelemektedir. Buna karşın uygulamada üçüncü yani sahte anı oluşturma hususunun gereği kadar irdelenmediğini de söylemek gerekir. Zira Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin konuya ilişkin bir kararı da aşağıdaki gibidir: 

“Sanığa yüklenen suçların, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispatının mümkün olduğu ceza yargılamasında, bir delilin reddedilmesi için akla, mantığa, bilimsel verilere, fizik kurallarına, herkesçe bilinen somut duruma, hayatın olağan akışı içinde gündelik yaşamdan edinilen karine niteliğindeki bilgilere aykırı olması ya da tanığın yalan söylediğinin ortaya çıkması gibi reddi için haklı, makul ve kabul edilebilir hukuki gerekçelerin gösterilmesinin zorunlu olması, tanıklar R.D. ve S.D.'in sanık İ. K.'ın katılan A. D.'e hakaret ve tehdit ettiği yönündeki anlatımları karşısında, tanık beyanı şeklindeki delillerin kabul edilmemesinin hukuki gerekçeleri gösterilmeden "sanığın üzerine atılı tehdit ve hakaret suçlarından mahkumiyetine yeter derecede açık, kesin, yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığından" biçimindeki kanuni ve yeterli olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,” 2015/61 K. 

Tanık beyanları, açıklamaya çalıştığımız sakıncaları sebebiyle mutlaka dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Özellikle yegâne delilin tanık anlatımlarından ibaret olduğu yargılamalar ayrıca ele alınmalıdır. Bu konuya değinme ve özel değerlendirme sebeplerimizden birini de hukukumuzda yanlış bilinen ya da yanlış uygulanan “kadının beyanı esastır” şeklindeki değerlendirme oluşturmaktadır. Son dönemlerde kamuoyunda böyle bir kanıya varılmış yanlış uygulamalar da bu kanıyı desteklemiştir. Konunun detaylarına başka bir incelememizde değineceğiz fakat belirtmek gerekir ki, tanık beyanları ile maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılırken cinsiyet sebebiyle farklı uygulamalara sebebiyet verilemez. Mağdur kadının beyanlarının bazı şartlarda delil olabileceği kabul edilmişse de her olay için aynı şey söylenemez. Bu konuyla ilgili açıklamalarımız Cinsel Taciz Suçu başlıklı makalemizde yer almaktadır.

TANIK BEYANLARININ ÖZELLİKLERİ

Bu başlık altından tanıklığa ilişkin özelliklere yer vereceğiz. 

1- Sanıktan tanık olmaz. 

Öncelikle yukarıdaki tanımda da belirttiğimiz üzere tanık muhakemenin tarafı olmayan üçüncü kişidir. Bu yönüyle baştan belirtmek gerekir ki sanık sıfatı tanıklığa engeldir. Buna karşın CMK’nın 50/1-c. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanların tanık olarak dinlenebilecekleri hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile sanığın hakları çelişmektedir. Zira tanıklık yapmak zorunlu iken sanığın susma hakkı bulunmaktadır. Kanımızca iki hükmün kanunda bu şekilde yer alması doğru değildir. 

2- Mağdur tanık olarak dinlenebilir. 

Olayın mağduru olan kişi ya da kişilerin tanık olarak dinlenmesi mümkündür. Zira CMK’nın 236. Maddesinde; “mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır.” Şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bunun yanında suçtan zarar gören ve şikayetçilerin de tanıklık yapabileceği kabul edilmektedir. Müştekilerin tanıklık yapıp yapamayacağı hususu kanunda düzenlenmiş değildir. Fakat uygulamada suçtan zarar görenlerin ve katılanların tanık olarak dinlendiği görülmektedir. Biz kıyas yoluyla şikayetçinin tanık olarak dinlenebileceği görüşüne katılmamaktayız. Fakat Yargıtay aşağıdaki kararında müştekinin tanık olabileceğine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı aşağıdaki gibidir: 

“Olayda başka görgü tanığı bulunmaması karşısında yakınan sıfatında bulunan M. B.'ın olayın görgü tanığı da olduğu gözetilmek suretiyle 5271 Sayılı CMK'nun 236. maddesi uyarınca tanık sıfatıyla dinlenilmesi ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,” Y2CD. 2014/21413 K. 

Mağdurun ya da müştekinin tanıklığında bir engel bulunmamakla beraber sakınca bakımından aynı şey söylenemez. Mağdurun müşteki olmadığı durumlarda taraf sıfatı olmadığından durum bir nebze olsun anlaşılabilecek de olsa müştekiler bakımından durum çok daha farklıdır. Bu kişilere objektif olma sorumluluğu yüklemek ya da objektif olduğunu kabul etmek hukuken doğru bir davranış olmayacaktır. Böylesi durumlarda bu kişilerin beyanlarına karşı ihtiyatlı yaklaşmak ve bu beyanları diğer delillerle birlikte değerlendirmek gerekir. Fakat bazen mağdur ya da müşteki dışında tanık ve delil bulunmayabilir. Bu gibi durumlarda sanık müdafilerinin ve hâkimin mağdura doğru sorular sorması ve olayı aydınlatması gerekir. Şüphe halinde ise sanık lehine hüküm kurulmalı salt mağdur beyanlarıyla özellikle mahkumiyete dönük hüküm kurulmamalıdır. Yukarıda da kısaca bahsettiğimiz üzere uygulamada adeta bir kanayan yaraya dönüşmüş bu durumun evrensel hukuk ilkelerini çiğnemesine izin verilmemelidir. Ceza hukuku bir bilim dalıdır ve bilimde hislerin ya da romantizmin yer bulması imkansızdır. Ayrıca Dostoyevski’nin “Karamozov Kardeşler” adlı eserinde de geçen ve modern ceza hukukunun temel ilkelerinden biri haline gelen “bir tek suçsuzu cezalandırmaktansa, on suçluyu serbest bırakmak daha iyidir.” ilkesi de unutulmamalıdır. 

3- Çocuklar ve engellilerde tanıklık yapabilir. 

Çocuklar, yaşlılar, fiziksel ve ruhsal bakımdan engelli bireyler tanıklık yapabilir. 

4- Tanık yalnızca duyduğu veya gördüğü olayları aktarır. 

Bunun dışında değerlendirme yapamaz.Bilindiği üzere tanık beyanlarına olayın aydınlatılma açısından başvurulur. Fakat tanıkların kişisel kanaatleri yargılama açısından bir önem ifade etmez. Bu anlatımlardan yargılama makamında bulunan kişilerin kanaat sahibi olması beklenir.

5- Tanık kamu görevlisi kabul edilir ve gerçeği anlatmak zorundadır. 

TCK’nın 6. Maddesi uyarınca tanıklar kamu görevlisi olarak kabul edilir. Bunun yanında tanıklara doğruyu bildirme yükümlülüğü yüklenmiştir. Zira TCK’nın 272. Maddesinde yalan tanıklık suç olarak düzenlenmiştir. 

6- Beraat eden suç ortakları tanık olarak dinlenebilir. 

7- Avukatlar tanık olarak dinlenebilir. 

Burada sır saklama yükümlülüğüne özen gösterilmelidir. Sır sahibinin rızası olsa dahi avukat bu sırrı açıklamak konusunda takdir hakkına sahiptir. 

8- Kollukta dinlenen kişiler tanık olarak kabul edilmez. 

 Tanık beyanı ancak soruşturma veya kovuşturma makamları tarafından alınabilir. Kolluk kuvvetlerinin düzenledikleri bilgi alma tutanakları mahkeme önünde doğrulanmadığı müddetçe hükme esas alınamaz. 

 “Yalan tanıklık yapmak suçunun oluşması için tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması gerekir. Kolluğun tanık dinleme yetkisinin bulunmadığı dikkate alındığında suçun oluşmadığı kabul edilmelidir.” Y4CD 2009/12656 K. 

Ayrıca kolluk tarafından düzenlenen bilgi edinme tutanakları ancak kolluğun yetkili kılınması halinde delil özelliğine sahip olacaktır. Kolluk savcılık tarafından yetkilendirilmeden bilgi edinmeye kalkışacak olursa bu delillerin hukuka aykırılığı gündeme gelecektir. 

9- Tanık bildiklerini sözlü olarak anlatır. 

10- Tanık beyanları arasında çelişkiler varsa bu çelişkiler hatırlatılır ve giderilmeye çalışılır. 

Gerektiğinde yüzleştirme işlemi yapılır. 

11- Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. (CMK m. 210) 

12- Üzerinden uzun zaman geçmiş olaylarda tanığın soruşturma evresindeki beyanları üstün tutulur.

TANIKLARIN ÇAĞRILMASI

Tanıkların çağrılmasına ilişkin düzenleme CMK’nın 43. Maddesinde yer almaktadır. İlgili madde aşağıdaki gibidir: 

“Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kağıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır. 

Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kağıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz. 

Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir. 

Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.” 

Madde gerekçesine göre; 

Madde, en önemli delillerden birisini oluşturan tanıklık konusunda yenilikler getirmektedir. Tanıklık, kamu yararının ağırlık taşıdığı toplumsal bir görev olup kişiler bu görevi yerine getirmekle yükümlüdürler. 

Tanıkların bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri için öncelikle davetiye ile çağrılmaları gerekir. Esas bu olmakla beraber yargılamada sürati sağlamak amacı ile telefon, telgraf, faks ve benzeri haberleşme araçlarından da yararlanılması uygun görülmüş ve davetin bu araçlarla da yapılabilmesi kabul edilmiştir. Karşılaştırmalı ceza yargılama hukukunda da bu usullere yer verilmiştir. 

Davet üzerine gelmemenin yasal sonuçları, davetiye, telgraf, faks gibi yazı ile yapılan çağrılarda yazılı ve telefonla gerçekleştirilen çağrıda sözlü olarak tanığa bildirilecektir. Tebligatın yapıldığı ve yasal sonuçlarının bildirildiği çağrının türüne göre ilgilinin imzasının alınması veya görevli tarafından tutanak düzenlenmesi suretiyle belgelendirilecektir. 

Mahkeme tutuklu veya ivedi işler ile davanın özellik ve niteliği bakımından zorunlu gördüğü hâllerde, açıklanan kuraldan ayrılarak tanıklar için ihzar müzekkeresi verebilecek, müzekkerede zorla getirmenin nedenleri gösterilecek ve davetiye ile gelen tanıklarla ilgili hükümler uygulanacaktır. 

Mahkeme, duruşma sürerken gelmemiş olan veya o aşamada davayla ilgisi bulunduğunu belirlediği bir kişinin dinlenmesi hâlinde davanın hüküm aşamasına ulaşabileceğini saptayabilir. Davaların kısa sürede sonuçlanmasına olanak sağlamak için maddenin üçüncü fıkrası bu ve benzeri durumlarda, mahkemenin, görevlilere tanığı duruşmaya getirmeleri konusunda yazılı olarak emir verebileceğini kabul etmiştir. 

Maddenin dördüncü fıkrasında Cumhurbaşkanının tanıklığı ile ilgili çağırma ve ifade alma yönünden özel hükümlere yer verilmiştir: Cumhurbaşkanının tanık olarak çağrılamaması esas kuraldır; tanık sıfatıyla beyanı konutuna gidilerek alınacaktır. Cumhurbaşkanı isterse beyanını yazılı olarak da gönderebilir; ancak esas, beyanın hâkim tarafından tutanağa geçirilmesidir. 

Maddenin son fıkrasına göre Başbakan, bakanlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri esas itibarıyla yetkili mahkeme veya merci tarafından dinleneceklerdir; ancak Ankara mahkemelerinde de dinlenebilirler.

TANIĞIN ÇAĞRIYA RAĞMEN MAHKEMEYE GELMEMESİ

CMK’nın 44. Maddesinde çağrıya rağmen gelmeyen tanığın zorla getirtileceği düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre: 

“Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır. “Zorla getirme kararı; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim bilgilerinin dosyada bulunması hâlinde bu araçlardan yararlanılmak suretiyle de tanığa bildirilir. 

Fiili hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararı askeri makamlar aracılığıyla infaz olunur.” 

Gelmeyen tanığın sebep olacağı masrafları ödemeye mahkûm edileceği belirtilmiştir. Fakat tanık geçerli bir mazeret gösterirse bu yükümlülükten kurtulur. Sağlık sorunları, planlı işler gibi durumlarda mazeretin geçerli olduğu kabul edilir. 

Burada şu hususu da belirtmek gerekir. Cumhuriyet savcısının da gelmeyen tanık hakkında zorla getirme kararı verebilme yetkisi vardır. Dolayısıyla tanıkların sadece mahkemeden gelen çağrıya değil savcılık çağrılarına da uyması gerekir.

TANIKLIKTAN ÇEKİNME

Yukarıdaki açıklamalarımızda tanıklığın eski çağlardan beri delil elde etmede kullanılan bir araç olduğunu ve tanıkların çeşitli yöntemlerle tanıklığa zorlanmış olduklarını belirtmiştik. Modern hukuk, yargılamanın insan onuruna yaraşır bir biçimde yürütülmesini amaçlamaktadır. İnsan haklarının gözetilmesi ise hiç kimsenin kendisinin ya da yakınlarının aleyhine beyanlarda bulunmaya zorlanamayacağı sonucunu doğurmaktadır. Buradan hareketle mevzuatımızda bazı hallerde bazı kişilerin tanıklıktan çekinebileceğine dair düzenlemeler yapılmıştır. Fakat tanıklıktan çekinebilmek için tek sebep akrabalık bağı değildir. Meslek ve uğraşları sebebiyle tanıklıktan çekilebilecek kişiler olduğu gibi kendisi ve yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme hakkı da kanunla tanınmıştır. Tanıklıktan çekinebilmenin son halini ise devlet sırrı niteliğindeki bilgiler hakkında çekinme oluşturur. 

Tanıklıktan çekinme hakkı adı üzerinde bazı özel durumlar sebebiyle bazı kişilere tanınmış bir haktır. Hakların hesabı sorulamaz. Yani tanıklıktan çekinmek isteyen kişiye “Neden tanıklıktan çekiniyorsun?” “Sakladığın bir şeyler mi var?” şeklinde sorular sorulamaz. Tanıklıktan çekinme durumu sanık aleyhine yorumlanamaz. O sebeple tanıklıktan çekinmek isteyen kişi bu hakkını hiçbir endişe taşımadan kullanabilir. 

Tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiye çekinme hakkı muhakkak hatırlatılmalıdır. Aksi takdirde tanığın beyanları hükme esas alınamaz. Yargıtay tanığa çekinme hakkının hatırlatılmamasını bozma sebebi olarak görmektedir. 

Kanunda tanıklıktan çekinme sebepleri açıkça sayılmak suretiyle belirlenmiştir. Biz de açıklamalarımızı bu sistematik içerisinde yapmaya çalışacağız.

1-AKRABALIK BAĞI NEDENİYLE TANIKLIKTAN ÇEKİNME

CMK’nın 45. Maddesine göre aşağıdaki kişiler tanıklıktan çekinebilir:

  • a)Şüpheli veya sanığın nişanlısı. 
  • b)Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi. 
  • c)Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu. 
  • d)Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları. 
  • e)Şüpheli veya sanıkla aralarında evlatlık bağı bulunanlar. 

Yukarıda sayılanlar haricindeki kişilerin akrabalık bağı nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkı yoktur. 

Maddenin ikinci fıkrasına göre; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanuni temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanuni temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez. 

Çekinme hakkı bulunanlara bu hak muhakkak hatırlatılmalıdır. Nihayet Yargıtay çekinme hakkının hatırlatılmasını bozma sebebi olarak görmektedir. Konuya ilişkin örnek bir karar aşağıdaki gibidir: 

“Sanığın halası olan ve kendisini ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte sorulara yanıt vermekten çekinme hakkı bulunan ve ifadesi hükme esas alınan tanığın tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı bulunduğunun önceden açıklanıp bildirilmesi gerekir.” Y2.CD. 2011/34388 K. 

Peki tanıklıktan çekinme ne zaman yapılır? Bu sorunun cevabı 45. Maddenin üçüncü fıkrasında şöyle verilmiştir: 

“Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.” 

İlgili madde de açıkça düzenlendiği üzere tanık, dinlenmeden önce ya da dinlenme esnasında tanıklıktan çekinebilir. Yargıtay daha önce beyanı alınan tanığın da tanıklıktan çekinebileceğine ve bu halde eski beyanlarının hükme esas alınamayacağına hükmetmiştir. İlgili karar aşağıdaki gibidir: 

“Başlangıçta tanıklıktan çekinme hakkını kullanmayan tanıkların daha sonra kovuşturma aşamasında tanıklıktan çekinme haklarını kullanmaları 1412 Sayılı C.M.U.K.nun "Şahitlikten çekinme hakkını sonradan kullanan şahidin ifadesi" başlıklı 245. maddesinde; "Duruşmadan önce dinlenip te ilk defa olarak duruşma esnasında şahitlik etmekten çekinmek hakkını kullanan şahidin yazılı ifadesi dahi okunmaz" şeklinde düzenlemiş iken 5271 Sayılı C.M.K.nun "Duruşmada okunmayacak belgeler" başlıklı 210. maddesinin 2. fıkrasında; "Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine dair tutanak okunamaz" biçiminde düzenlenmiş, aynı kanunun 217. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesinde; "Hakim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir" ve "Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar" başlıklı 209. maddesinin ilk fıkrasında; "Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanaklarıyla muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adli sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna dair bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur" hükümleri getirilmiştir. Böylece 5271 Sayılı Kanun’un 210. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkı olmasına karşın daha önce bu hakkını kullanmayan bir tanık duruşmada tanıklıktan çekindiğinde önceki ifadesine dair tutanaklar da okunamayacak, 217. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm uyarınca, hakim kararını duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği için tanığın daha önceki aşamada tanıklıktan çekinme hakkını kullanmayarak verdiği beyanlar hükme esas alınamayacaktır.” YCGK 2014/180 K.

2- MESLEK VE SÜREKLİ UĞRAŞILARI SEBEBİYLE TANIKLIKTAN ÇEKİNME

Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır: 

  1. Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler. 
  2. Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler. 
  3. Mali işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler. 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere avukatlar, stajyerleri ve yardımcıları ilgilinin rızasının varlığı halinde dahi tanıklıktan çekinebilirler. Bu seçim hakkı diğer meslek gruplarına tanınmamıştır. 

Yukarıda sayılan tüm grupların çekinme hakkı ancak meslekleri dolayısıyla öğrendikleri bilgilere ilişkindir. Meslek ve sürekli uğraşları dışında edindikleri bilgiler bakımından bu kişilere çekinme hakkı tanınmamıştır. 

Belirtilen meslek gruplarına tabi kişilerin tanıklıktan çekinmeleri zorunludur.

3- DEVLET SIRRI NİTELİĞİNDEKİ BİLGİLERLE İLGİLİ TANIKLIK (CMK m. 47)

  1. Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır. 
  2. Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zabıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir. 
  3. Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır. 
  4. Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder. 

Madde Devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri nedeniyle öğrendikleri ve saklamakla yükümlü oldukları Devletin güvenliği veya temel dış yararlarına ilişkin sırlar hakkında, ne gibi koşullarla tanıklıkta bulunabileceklerini göstermektedir. 

Adı geçenlerin tanık sıfatıyla dinlenmeleri sırrın ait olduğu makam âmirinin iznine bağlıdır. Âmirin olumsuz beyanına karşı mahkeme, bu tanıklığın davanın sonuca ulaştırılabilmesi için zorunlu olduğu gerekçesiyle ilgili bakana başvurabilir. Âmirin veya onun olumsuz beyanına karşı başvurulan bakanın izni olmadıkça hâkimin bu kişileri dinlemek yetkisi yoktur. Hâkimin izin almadan saptayacağı tanık anlatımı hukuka aykırı olarak elde edilmiş olacağından hükme esas teşkil edemeyecektir. 

Bütün bu değişikliklerin amacı, etkin bir ceza sisteminin oluşturulmasıdır. Bu yapılırken, Devlet sırrı da korunmakta ve yararların dengelenmesine çalışılmaktadır. 

Maddenin son fıkrasında izinle tanıklıkta bulunabilecek kişilerin, görevleri sona ermiş olsa da, bu koşul ile bağlı kalmakta devam edecekleri açıklanmıştır.” (CMK 47. maddenin gerekçesi)

KENDİSİ VEYA YAKINLARI ALEYHİNE TANIKLIKTAN ÇEKİNME

CMK’nın 48. Maddesinde evrensel bir ilke olan aynı zamanda Anayasada da düzenleme altına alınmış “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” İlkesine yer verilmiştir. 

Yukarıda da birçok yerde belirttiğimiz üzere kişi kendisi veya yakınları aleyhine tanıklık yapmaya zorlanamaz. Zira sanıktan delile ulaşmak yasak olduğu gibi yakınlar arasında tanıklık dolayısıyla yaşanacak huzursuzluklar da gözetilmelidir. 

Madde gerekçesinde belirtildiği üzere; getirilen kuralın anlamı esasta beyanda bulunan tanığın maddede söz konusu olanağı bazı sorular yönünden kullanabilmesidir. 

Bu kişiler çekinme hakkını ancak kendileri ya da yakınları hakkında ceza soruşturmasının açılmaması bakımından kullanabilir. Hukuk davasının açılmasına sebebiyet verilecek sorulara cevap vermekten kaçınılamaz. 

Çekinme hakkı bulunan kişiler aşağıdaki kişilerle sınırlıdır: 

  • Şüpheli veya sanığın nişanlısı. 
  • Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi. 
  • Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu. 
  • Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları. 
  • Şüpheli veya sanıkla aralarında evlatlık bağı bulunanlar.
TANIKLIKTAN ÇEKİNME SEBEBİNİN BİLDİRİLMESİ

CMK’nın 49. Maddesine göre; mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci maddelerde gösterilen hallerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin verdirilir. 

48. madde bakımından tanık neden göstermek zorunda değildir.

TANIKLARIN DİNLENMESİ

Tanıkların dinlenmesinde esas olan, tanığın mahkeme huzurunda dinlenmesidir. Bu kural doğrudanlık ve yüzyüzelik ilkelerinden ileri gelmektedir. 

Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir. 

Tanık, dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak mahkeme başkanı veya hâkim tarafından, kendisine bilgi verilir. 

CMK’nın 58/1. Maddesine göre; tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir. 

Yukarıdaki sorular tanığın beyanlarına ne derece güvenileceği hakkında kanaat oluşturmaya yöneliktir. 

Tanık dinlenirken sözü kesilmez. Tanığa sanığın gösterilmesi ya da kim olduğunun anlatılması gerekir. Yine tanığın yönlendirilmesi yasaktır. 

Tanık bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren ilgili kısım okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın eski ifadelerinin okunabilmesi ancak çelişki halinde mümkündür. Çelişki yoksa tanığı eski ifadeleri okunmaz. 

Tanığa hâkim, savcı, sanık müdafii ve katılan vekilinin doğrudan soru sorma hakkı bulunur. Sanık ve katılan ise hâkim aracılığıyla soru yöneltebilir. Tanığın tek olması halinde sanığa, soru sorma imkânı mutlaka tanınmış olmalıdır. 

Tanıklar, kovuşturma evresine kadar ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin hallerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler. Yüzleştirme işlemi ancak kovuşturma aşamasında yapılabilir. Fakat gecikmesinde sakınca bulunan hallerde soruşturma aşamasında da yüzleştirme yapılabilir.Yüzleştirme ile ilgili emsal bir karar aşağıdaki gibidir: 

“Sanığın katılanı sadece kendisini korumak amacıyla iteklediğine, keser ile katılana vurmadığına dair savunması ve katılanın kafasına keser ile vuran kişiyi görmediğine dair beyanı karşısında; katılanın kafasına keser ile vuran kişiyi gördüklerini belirten tanıkların kovuşturma aşamasında vuran kişinin eşkâl bilgilerini verdikleri ancak soruşturma ve kovuşturma aşamasında herhangi bir teşhis ya da yüzleştirme işleminin yapılmadığı anlaşılmakla, tanıkların yüzleştirme ya da fotoğraflı teşhis işlemi yaptırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir.” Y3. CD. 2018/9254 K. 

Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir.Ancak; 

a) Mağdur çocukların,

b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin, 

Tanıklığında bu kayıt zorunludur. 

Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde kullanılır. 

TANIĞA GÖREVİNİN ÖNEMİNİ ANLATMA (CMK 53) 

Tanığa; 

a) Dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin önemi, 

b) Gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı, 

c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği, 

d) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği, anlatılır.

TANIKLARA YEMİN VERİLMESİ (CMK 54)

Tanıklar, tanıklıktan önce ayrı ayrı yemin ederler. Gerektiğinde veya bir kimsenin tanık sıfatıyla dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin, tanıklığından sonraya bırakılabilir. 

Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcıları da tanıklara yemin verirler. 

Yeminin Biçimi (CMK 55) 

Tanığa verilecek yemin, tanıklıktan önce "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." ve 54’üncü maddeye göre tanıklıktan sonra verilmesi halinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." biçiminde olur. 

Yemin edilirken herkes ayağa kalkar. 

Yeminin Yerine Getirilmesi, Sağır veya Dilsizin Yemini (CMK 56) 

Tanık, yüksek sesle tekrar ederek veya okuyarak yemin eder. 

Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler işaretlerinden anlayan bir tercüman aracılığıyla ve işaretle yemin ederler.

TANIĞIN TEKRAR DİNLENMESİ

Yemin ile dinlenen tanığın aynı soruşturma veya kovuşturma evresinde tekrar dinlenmesi gerektiğinde, yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılmakla yetinilebilir. (CMK 57) 

“Yeterince Türkçe bilmeyen sanık için tercüman bilirkişiye yemin verdirildikten sonra, bir kısım tanıkların ve mağdurun dinlendiği oturumlarda tercüman bulundurulması gerekmekte iken bulundurulmamaktadır. Son oturumda eski yemini hatırlatılmayan veya yeniden yemin verdirilmeyen tercüman vasıtasıyla sanığın esas hakkında savunmasının alınması ve son sözünün sorulması yasaya aykırıdır.”

TANIĞIN KORUNMASI

CMK’nın 58. Maddesinde tanıkların korunmasına ilişkin birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden ilki gizli tanıklık müessesesinin getirilmesi ikincisi ise tanığın hazır bulunma hakkına sahip olanlar olmadan dinlenmesidir. Aşağıda her iki konuya dair açıklamalarda bulunacağız. 

Ayrıca tanığın korunması bakımından Tanık Koruma Kanunu’nda detaylı düzenlemelerin yer aldığı unutulmamalıdır. Biz açıklamalarımızda her iki kanunun hükümlerine karma bir şekilde yer vereceğiz. 

Öncelikle belirtmek gerekir ki tanığın korunması için bazı şartlar aranır. Bu şartlardan ilki suç bakımından aranmıştır. Tanık koruma kararı verilebilmesi için tanıklık yapılacak suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlenmiş olması gerekir. (CMK m.58/5) Madde gerekçesinde de aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir: 

“Ceza yargılaması süreçlerinde kanıtlanmış olan ve bu nedenle göz ardı edilmeyecek gerçeklerden biri de kişilerin tanıklık etmekte gösterdikleri çekingenliktir. Özellikle son zamanlarda suç işlemek amacı ile artan örgütlenmeler, giderek büyüyen kent rantlarını paylaştırmak için oluşturulan çeteler, suçun ve suçlunun izlenmesinde yeterince özenli ve etkili davranılmadığı yolundaki bir kısım medyadaki beyanlar, tanıklığın bir işe yaramayacağı doğrultusundaki olumsuz değerlendirmeler, “mafya” denilen suç şebekelerine ilişkin günlük haberler ve bunlara eklenebilecek diğer psikolojik etkenlerle kişiler tanıklık yapmada çekingenlik göstermekte ve hatta korkmaktadırlar. Bu olumsuz etkilerin giderilmesi yolu, tanıkların güvenliklerinin eksiksiz sağlanmasıdır. Bu nedenle gerek kendi gerek bir başka kişi örneğin, ailesi yönünden sakınca görülmesi hâlinde, tanığın adreslerini gizleyebilmesi için Cumhuriyet savcısı, mahkeme başkanı veya hâkimin kendisine davetiyenin ulaşabileceği bir başka adresi göstermesine izin verebilmesi, ikinci fıkrada kabul edilmiştir.” 

Bunun yanında Tanık Koruma Kanunu’nun 3. Maddesine göre; bu Kanun hükümleri, aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir: 

  • a)26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda yer alan ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar.
  • b)Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar. 

Tanıklara koruma sağlanması için, tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturmalıdır. Bu şartın gerçekleşmemesi halinde tanığın korumadan yararlanması mümkün olmayacaktır. Nitekim aşağıdaki karardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay da bu yönde kararlar vermektedir: 

“5271 Sayılı CMK'nın 58. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtildiği şekilde, adli kolluk görevlisi olan tanıkların kimliklerinin ortaya çıkmasının, kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturduğuna, huzurda dinlenmelerinin tanıklar açısından ağır bir tehlike teşkil edeceğine ve bu tehlikenin başka türlü önlenemeyeceğine ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacağına ilişkin, genel bir korkunun ötesinde doğrudan doğruya sanıktan kaynaklanan, tanıklara yönelmiş tehdit, baskı, cana ve mala zarar verileceğine dair somut bir korkunun varlığını gösteren herhangi bir tespitin bulunmaması karşısında; tanıkların açık kimlik bilgilerinin tespiti suretiyle mahkeme huzurunda dinlenmelerinin, yürütülmekte olan veya ileride yürütülebilecek soruşturmalar bakımından suç ve suçlulukla mücadeleye zarar vereceğine ilişkin Yerel Mahkemece direnme kararına konu hükmün gerekçesinde yer verilen değerlendirmelerin, varsayıma dayanan, usul ve yasaya uygun düşmeyen değerlendirmeler olduğu kabul edilmelidir.” YCGK 2020/42 K. 

TKK’nın 4. Maddesinde ise kimlerin tanık korumasından yararlanacağı düzenlenmiştir. Buna göre korumadan yararlanacak kişiler şunlardır: 

 a) Ceza muhakemesinde tanık olarak dinlenenler ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 236’ncı maddesine göre tanık olarak dinlenen suç mağdurları. 

b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu, ikinci derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları ve evlatlık bağı bulunanlar ile yakın ilişki içerisinde olduğu kişiler.

Tanık Koruma Tedbirleri Nelerdir? 

Tanığın tanıklık yaptıktan sonra da korunması amaçlanmaktadır. Bu bakımdan bazı tedbirlerin alınması gerekir. Bu tedbirler şunlardır: 

TKK m.5 

a) Kimlik ve adres bilgilerinin kayda alınarak gizli tutulması ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilmesi. 

b) Duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenmesi ya da ses veya görüntüsünün değiştirilerek özel ortamda dinlenmesi. 

c) Tutuklu veya hükümlü olanların durumlarına uygun ceza infaz kurumu ve tutukevlerine yerleştirilmesi. 

ç) Fizikî koruma sağlanması. 

d) Kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi: 

1) Adlî sicil, askerlik, vergi, nüfus, sosyal güvenlik ve benzeri bilgi ve kayıtlarının değiştirilmesi ve düzenlenmesi. 

2) Nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, pasaport, evlilik cüzdanı, diploma ve her türlü ruhsat gibi resmî belgelerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi. 

3) Taşınır ve taşınmaz mal varlığıyla ilgili haklarını kullanmasına yönelik işlemlerin yapılması. 

e) Geçici olarak geçimini sağlama amacıyla maddî yardımda bulunulması. 

f) Çalışan kişinin iş yerinin ya da iş alanının değiştirilmesi veya öğrenim görenin devam etmekte olduğu her türlü eğitim ve öğretim kurumunun değiştirilmesi. 

g) Yurt içinde başka bir yerleşim biriminde yaşamasının sağlanması. 

ğ) Uluslararası anlaşmalara ve karşılıklılık ilkesine uygun şekilde, geçici olarak başka bir ülkede yerleştirilmesinin sağlanması. 

h) Fizyolojik görünümün estetik cerrahi yoluyla veya estetik cerrahi gerektirmeksizin değiştirilmesi ve buna uygun kimlik bilgilerinin yeniden düzenlenmesi. 

(2) Bu maddede yazılı olan tedbirlerden biri veya birkaçı aynı anda uygulanabilir. 

Bununla birlikte aynı sonuç daha hafif bir tedbir ile elde edilebiliyor ise bu durum da göz önünde tutulur. 

TMK m. 20 

Yine belirtmek gerekir ki Tanığın dinlenilmesi sırasında kimliğinin açıklanması gerektiğinde, tanık hakkında hâkim kararıyla 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20’nci maddesinde gösterilen “koruma tedbirleri” uygulanabilecektir. Bu tedbirlere ancak tanığın kimliğinin açıklanmasının kendisi veya başkaları için ciddî bir tehlike oluşturması hâlinde başvurulabilecektir. 

Bu koruma tedbirleri; talep halinde estetik cerrahi yoluyla fizyolojik görünümün değiştirilmesi dahil, nüfus kaydı, ehliyet, evlenme cüzdanı, diploma ve benzeri belgelerin değiştirilmesi, askerlik işleminin düzenlenmesi, menkul ve gayrimenkul mal varlıklarıyla ilgili hakları, sosyal güvenlik ve diğer hakların korunması gibi hususlarda düzenleme yapılır.

GİZLİ TANIK NEDİR?

Yukarıda belirttiğimiz üzere tanığın korunması amacından hareketle istisnai bir yöntem olan gizli tanıklık müessesi kabul edilmiştir. CMK’nın 58/2. Maddesine göre; tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. 

Tanıkların bazı durumlarda beyanlarının alınması kendileri açısından oldukça kötü sonuçlar doğurmaktadır. Bu sebeple tanıklar tanıklık yapmakta çekince gösterebilmekte bazen yanlış beyanlarda da bulunabilmektedir. Bu sakıncanın giderilmesi ve maddi gerçeğe ulaşmanın kolaylaştırılması amacıyla gizli tanıklık kurumu getirilmiş ve tanığın gerek beyanlarının alınması aşamasında gerekse sonrasında koruma altına alınabileceği düzenlenmiştir. 

Yukarıda tanığın korunması başlığında yaptığımız açıklamalarda korumanın şartlarına değinmiştik. 

Gizli tanığın kimliğinin gizlenmesi ile ilgili CMK sadece gerekli tedbirlerin alınacağını fakat tedbirlerin ne olduğunu belirtmemiştir. Bu açıdan hâkimin her türlü tedbiri almakta serbest olduğunu söylemek mümkündür. Tedbirler yukarıda sayılmıştır. 

Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Burada gizlilik uygulanmaz. 

Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir. Tanığın gizli tanıklık yapabilmesine izin vermeye yetkili kişiler de bu kişilerdir. Hükmün bir diğer sonucu ise soruşturma aşamasında da gizli tanıklık yapılabileceğidir.

GİZLİ TANIK DİNLENİLMESİNDE USUL

Gizli tanığın dinlenilmesinde iki farklı usul benimsenmiştir. Bunlardan ilki tanığın kimliğinin gizleneceği önlemleri alarak dinlenmesi, ikincisi ise tanığın duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenmesidir. Duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinleme; tanığın, tarafların huzurunda olmadan, duruşma yapılan yere getirilmeden, görüntü ve sesinin tanınmasını engelleyecek şekilde değiştirilmesi suretiyle dinlenilmesidir. Bu hâlde tanığın bulunduğu yerdeki görüntü ve sesi duruşma yapılan yere değiştirilerek aktarılmakta, taraflar tanığın görüntü ve sesini canlı olarak algılayabilmekte, tanık da tarafları görüp duyabilmektedir. 

Ses ya da görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinleme ise; tanık tarafların huzurunda, duruşma yapılan yerde bulunmakta, ses ya da görüntüsü değiştirilerek tanığın tanınması engellenmektedir. Bu hâlde tanık duruşma yapılan yerdedir ve tarafları görüp duyabilmektedir. Ancak tanık özel olarak hazırlanmış bir bölümde bulunmaktadır. Cam veya perde arkası ya da kabin içerisinde bulunan tanığın tanınması engellenerek dinlenilmesi bu duruma örnek verilebilir. 

Belirttiğimiz üzere doğrudanlık ilkesi gereği tanık hazır bulunma hakkı olanların huzurunda dinlenilmeli ve soru sorma hakkı bulunanlar bu haklarını kullanabilmelidir. Aksi halde adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olacaktır. 

CMK’nın 58/3. Maddesine göre; “Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır.” 

Hükümden bu tür dinleme için iki şartın bir arada bulunması gerektiği anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki tehlikenin başka türlü engellenme imkanının bulunması ikincisi ise soru sorma hakkının mutlak surette kullandırılmasıdır. Aksi takdirde adil yargılanma ilkesi ihlal edileceğinden yapılan dinlemenin bir önemi kalmayacaktır. 

Tanık Koruma Kanunu’nun 9. Maddesinde dinleme usulüne ilişkin şu düzenlemeler yapılmıştır: 

  1. Bu Kanun hükümlerine göre, haklarında tedbir kararı alınan tanıkların duruşmada dinlenmesi sırasında Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uygulanır. 
  2. Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanmasına mahkemece karar verilmesi hâlinde, dinleme sırasında tanığın görüntü veya sesi değiştirilerek tanınması engellenebilir. 
  3. Tanığın, duruşma salonunda fiziksel görünümünü engelleyecek tarzda mahkemece tayin ve tespit edilecek bir usule göre, dinlenmesine de karar verilebilir. 
  4. Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlar bulunmadan tanığın dinlenmesi hâlinde, tanık tarafından verilen beyanlar, hâkim tarafından Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinde belirtilen sınırlamalara uymak koşuluyla, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlara açıklanır. 
  5. Tanığın üçüncü fıkra hükmüne göre dinlenmesi hâlinde, Ceza Muhakemesi Kanununun 201 inci maddesinin uygulanmasında, tanığa sorulacak soruların bu Kanun kapsamında tanık hakkında uygulanan tedbirlerle orantılı ve amaca uygun olması gerekir. Bu amaçla, hâkim, sorulan soruların tanığa sorulmamasına karar verebilir veya tanığı dinlerken dolaylı dahi olsa tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soruların sorulmasına izin vermez. 
  6. Bu madde hükümlerinin naip olunan hâkim veya istinabe suretiyle uygulanmasına görevli ve yetkili mahkemece karar verilebilir. 
  7. Bu madde hükmüne göre alınan tanık ifadeleri, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre duruşma sırasında hazır bulunanlar huzurunda verilmiş ifade hükmündedir. 
  8. Bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre, hakkında tedbir uygulanan tanığın beyanı tek başına hükme esas teşkil etmez. 
  9. Haklarında tedbir kararı alınan tanıkların, keşifte dinlenmeleri sırasında da bu madde hükümleri uygulanır. 
  10. Bu madde hükümleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz. 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun gizli tanıkla ilgili kapsamlı değerlendirmelere yer verdiği bir kararı aşağıda paylaşılmıştır: 

AİHM'nin gizli tanıklığın koşullarına dair verdiği ( Ellis, Simms ve Martin-İngiltere, Daire Kararı ) kararda özetle; 

  • Tanığın kimliğinin gizli tutulması için haklı bir neden olmalıdır, 
  • Mahkeme tarafından gizli tanığın beyanının mahkûmiyet kararı verilmesi için tek veya esaslı unsur olup olmadığı kararlaştırılmalıdır, 
  • Mahkûmiyet kararının tek veya ana dayanağı gizli tanığın ifadesi ise, işlemleri ayrıntılı incelemeye tabi tutulmalıdır. 

Bu koşullar altında tanıkların gizli dinlenmesinde kamu yararı olduğu belirtilmiştir. Aynı kararda çapraz sorgulamanın etkin şekilde yapılmasını arayarak, gizli tanığın beyanının güvenilirliğinin adil ve uygun şekilde değerlendirildiğine kanaat getirerek başvuruyu reddetmiştir. AİHM'nin diğer dairesinin 11.12.2011 tarihli ( Başvuru no: 26766/05 ) kararında da aynı prensipler tekrar edilmiştir. 

Sanığın kendisinin katılmadığı, suç ortaklarının gerçekleştirdiği diğer suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmesi mümkündür. Bir kişinin aynı suça iştirak etmediği takdirde iki sıfatı ( tanık-sanık ) birden taşınmasında engel bulunmamaktadır. 

AİHM de suç ortaklarının tanıklığını kabul etmektedir. Mahkemeye göre ifadenin tanık tarafından değil de kendisi de sanık olan biri tarafından verilmiş olmasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Bu ifade elle tutulur derecede mahkûmiyetin temeli olabilecek nitelikte ise, sözcüğün dar anlamında bir tanık tarafından mı, kendisi de sanık olan biri tarafından mı verildiğinden bağımsız olarak, iddia makamı için bir delildir. Çünkü mahkemeye göre, tanık teriminin AİHS sisteminde "özerk" bir anlamı bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak da AİHS'nin 6/1 ve 6/3-d maddesinin tanığa sağladığı güvenceler, sanık olup açıklamaları “tanıklık” olarak değerlendirilebilecek kişiler bakımından da devreye girebilecektir. Bu bağlamda AİHM'e göre, suça iştirak eden, olayın mağduru, şikâyetçi devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı ya da tanık olabilir. 

Gizli tanıklık, kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjelerinin huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır. 

Tanık Koruma Kanunu ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre gizli tanık deliline başvurabilmek için, 

1- CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için ceza alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır ( ...nun m.3/1-b. ). Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir. 

2- Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike de başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikelerin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın sübjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.

AİHM, tanıktaki genel bir korkudan ötürü tanığın dinlenilmemesini kabul etmemektedir. ( AL-KHAWA ve Tahery/İngiltere-AİHM Büyük Dairesi Kararı ) Korku, doğrudan doğruya yargılanan sanık veya onun yakınlarından kaynaklı olmalıdır. Böyle bir somut korku nedeni yoksa, tanığın korkusunun varlığının başka delille desteklenmesi gereklidir. Bunun için öncelikle tanığın ya da yakınlarının karşılaştığı somut tehdit ve baskılar kolluk görevlilerince belirlenip, yetkili makama sunulmalı, yetkili makamca da bu hususlar göz önünde tutularak, tanığın korkularının yerinde olup olmadığına karar verilmelidir. Ayrıca gerekli görülmesi hâlinde de özel tedbirler ve alternatiflerle korkunun giderilip giderilemeyeceği değerlendirilmelidir. 

Tanığın, sanıkla yüz yüze geldiğinde mahcubiyetten korkması ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişinin kendisi olduğunun ortaya çıkmasıyla uğrayacağı itibar kaybı kaygısı “ağır tehlike” kavramı kapsamında değerlendirilemez. 

Bu değerlendirmeyi yapacak kişi soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısıdır. Polisin veya jandarmanın bu konuda takdir yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle soruşturmada gizli tanıklar kesinlikle Cumhuriyet savcısı tarafından dinlenmelidir. Kovuşturma aşamasında ise, değerlendirmeyi tanığı dinleyecek olan mahkeme yapacaktır. Mahkeme soruşturma aşamasında koşullar oluşmadığı halde gizli tanık statüsü verilen tanığın bu statüsünü devam ettirmemelidir. Koşulları varsa 5726 Sayılı Kanun'un 5. maddesindeki tedbirler uygulanmalıdır. 

AİHM, tanığın kimliğini gizleme gerekçesinin tutarlığının ve dayanaklarının araştırılmamış olmasını Sözleşmenin 6. maddesine aykırı bulmuştur ( Visser ve diğerleri/Hollanda 2002. ). Diğer yandan AİHM, polislerin ve benzer statüde görev yapan kamu görevlilerinin kimliklerinin gizli tutulmasını ancak özel koşulların varlığı hâlinde kabul etmektedir ( Vanmechelen/Hollanda 1997. ). 

CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir. 

Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde vs. gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alarak dinlenebilir. 

Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi, bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir. 

Ancak hangi yöntemle dinlenilirse dinlenilsin CMK'nın 58/3. maddesinin son cümlesine göre "soru sorma hakkı bulunanların soru sorma hakkı” saklıdır. 

Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkûmiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkûmiyet kararı kurulamaz. 

Anayasa'nın 36/1. maddesine göre, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanma suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak, iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. 

AİHS'nin 6. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrası ve ( 3 ) numaralı fıkrasının ( d ) bendine göre, bir suç ile itham edilen herkes iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmeleri ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek hakkına sahiptir. 

Bu düzenlemeler karşısında, mahkemenin, iddia makamının tanıkları yanında katılan ya da sanık tarafının tanık dinletme taleplerini de adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirip karara bağlaması gerekir. 

Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkanı sağlanmalıdır. 

Bir kimse hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltilebilmesi onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu test etme olanağına sahip olması, adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Böylece suçlanan kişi aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların güvenirliğini huzurda test edebilecek, tanığın inandırıcılığı ve güvenirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkartabilecek ve yargılama makamının uyuşmazlık konusu olayı sadece iddia makamının ileri sürdüğü şekliyle değil savunmanın argümanlarıyla da algılanmasını sağlayabilecektir. 

AİHS'nin 6. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin ( 3 ) numaralı fıkrasının ( d ) bendi, sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkanı tanınması gerektiğine işaret etmektedir ( Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67. ). (YCGK 2020/25 K.)

TANIKLIKTAN VE YEMİNDEN SEBEPSİZ ÇEKİNME

CMK MADDE 60. 

  1. Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her halde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhal serbest bırakılır. 
  2.  Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir. 
  3.  Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez. 
  4. Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.
TANIĞA VERİLECEK TAZMİNAT VE GİDERLER

Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır. 

Birinci fıkra hükmüne istinaden ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın, ödenir.