HUKUK YARGILAMASINDA SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞU VE İSTİSNALARI

HUKUK YARGILAMASINDA SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞU VE İSTİSNALARI

Uyuşmazlık tutarı belli bir değerin üzerinde olan davalarda ispat yükü kendi üzerinde olan taraf iddiasını kural olarak ancak kesin delillerle ispat edebilir. Kesin deliller ise HMK’nın çeşitli maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre usul hukuku anlamında kesin delilleri ikrar, senet ve yemin delili oluşturur. Senetle ispat zorunluluğuna dair açıklamalarımızdan önce senet kavramını açıklama gereği duymaktayız. 

SENET NEDİR? 

Yukarıda belirttiğimiz üzere senet HMK anlamında bir kesin delildir. Kesin delil hüküm ve sonuçlarının kanunda düzenlendiği delil çeşitlerini ifade eder. Kesin delilin varlığı halinde hâkimin takdir yetkisi bulunmaz ve hâkim kesin delilde gösterilen hukuki işlemin varlığını muhakeme edemez. Bu açıdan HMK’nın 200. Maddesinde yer verilen senetle ispat zorunluluğu aslında kesin delille ispat zorunluluğunu ifade etmektedir. Fakat kesin delillerin yalnızca senetten ibaret olmadığı unutulmamalıdır. 

Hukuki anlamda senet; bir kimsenin kendi aleyhine oluşturduğu yazılı belgeyi ifade eder. Senette senedi aleyhine oluşturan kişinin imzası, mührü ya da el ile yapılmış bir işaretinin bulunması gerekir. Aksi halde belge senet vasfını taşımaz. Burada güvenli elektronik imza ile imzalanmış elektronik verilere de değinmek gerekir. HMK’nın 205/2. Maddesine göre; usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir. İlgili maddeye göre bu veriler de senet olarak kabul edilecektir. 

Senetlerin adi ve resmi olmak üzere iki türü bulunur. Bu iki türe ilişkin ayrıntılı açıklamalara aşağıda ayrı başlıklar altında yer vereceğiz.

1- ADİ SENET NEDİR?

Adi senet bir makam ya da memurun katılımı olmaksızın düzenlenen senet türünü ifade eder. Bu yönüyle taraflar arasında düzenlenen senetler adi senet olarak vasıflandırılır. Bu şekildeki senetler, bazen geçerlilik şartını yerine getirmek bazen de ispat vasıtası olarak kullanmak amacıyla düzenlenebilir. Şayet taraflar arasında düzenlenecek sözleşme yazılı şekil şartına tabiyse muhakkak kanunda öngörüldüğü gibi düzenlenmesi gerekir. Aksi takdirde sözleşme geçersiz sayılır ve bu geçersiz sözleşmeye dayanarak hak iddiasında bulunulamaz. Ne amaçla düzenlenmiş olursa olsun senette düzenleyenin imzası bulunmalıdır. Yine mühür, el işareti veya güvenli elektronik imza da geçerli imza olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Türk Borçlar Kanunu’nun 14/2. Maddesine göre; kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer. İlgili hükümde sayılan belgeler de adi senet kabul edilir ve kesin delil oluşturur. 

Adi senedin kesin delil olarak kabul edilmesi için yalnızca imzalanmış olması yeterli değildir. Ayrıca senedi imzalayan imzayı ve yazıyı inkâr etmemelidir. Zira HMK’nın adi senedin ispat gücü başlıklı 205. Maddesine göre; mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar. 

Senedin altındaki imzanın inkâr edilmemesi imzanın kabulü anlamını taşır. Peki senedin aleyhine delil olarak ileri sürüldüğü kişi imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmek isterse ne yapacaktır? Bu soru HMK’nın 208. Maddesinde “taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.” Şeklinde cevaplandırılmıştır. Aşağıda sahtelik iddiası ve sahtelik davası ayrıca incelenecektir.

ADİ SENETTE SAHTELİK İDDİASI - DAVASI

Yukarıda belirttiğimiz üzere senetteki imzanın ya da yazının kendisine ait olmadığını iddia eden kişi sahtelik iddiasında bulunmalıdır. Aksi takdirde senet kendisi aleyhine delil olarak kullanılır. HMK’nın 208/3. Maddesine göre; “Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.” 

Yazı veya imza inkarının sonuçları HMK’nın 209. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; 

  • Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. 
  • Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. 
  • Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir. 

Bu ve aşağıdaki başlıkta yaptığımız açıklamalarla İİK’da yer alan imzaya itiraz müessesesi karıştırılmamalıdır. Bu açıklamalar yalnızca HMK kapsamında yapılmaktadır. 

Sahtelik Davası Nedir? 

Yukarıda belirttiğimiz üzere sahtelik iddiasında bulunan taraf bu iddiasını açık bir davada ileri sürmekle yetinebilir. Fakat bunun yanında dava açılmasını beklemeksizin kendi açacağı bir davada senedin sahte olduğunun tespitini isteyebilir. Bu dava bir menfi tespit davasıdır. 

Sahtelik iddiasında bulunan taraf bu iddiasında kötü niyetli ise tazminata mahkûm edilir. HMK’nın 213. Maddesine göre: 

Sahtelik iddiası sonunda haksız çıkan taraf kötü niyetli ise bu sebeple ertelenen her bir duruşma için celse harcına ve talep hâlinde bu sebeple diğer tarafın uğradığı zararları tazmin etmeye mahkûm edilir. 

Sahtelik İncelemesi Nasıl Yapılır? 

Sahtelik incelemesinin nasıl yapılacağı da kanunda düzenlenmiştir. HMK’nın 211. Maddesine göre bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: 

a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. 

b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir. 

Sahte Senedin İptali 

Bir senedin iptal edilebilmesi için sahtelik kararının kesinleşmesi gerekir. Karar kesinleştikten sonra senedin altına sahte olduğu yazılarak senet iptal olunur. 

Belgenin sahte olmadığına dair hukuk mahkemesince verilen karar kesinleştikten sonra, söz konusu belge hakkında ceza mahkemesinde de sahtelik iddiası dinlenmez. 

Ceza mahkemesince belgeyi düzenleyen hakkında ceza verilmesine yer olmadığı ya da beraat kararı verilmiş olması, hukuk mahkemesinin belgenin sahteliğini incelemesini engellemez.

2- RESMİ SENET NEDİR?

Resmi senet, resmi bir organ ya da memurun katılımıyla düzenlenen senedi ifade eder. Bu senetlerle genellikle şekil şartları gereğince düzenlenen senetlerde karşılaşılsa da ispat amacıyla resmi bir organ ya da memurun herhangi bir şekilde katılımıyla düzenlenen senetler de resmi senet kabul edilir. Zira uygulamada ispat gücünü artırmak amacıyla bu yola başvurulduğu da sıklıkla görülmektedir. 

Resmi senetlerden kural olarak noter senetleri anlaşılsa da resmi senetler noter senetleriyle sınırlı değildir. Kanunla başka bir makam, merci veya kişiye de Tapu Kanunu’nun 26. Maddesinde olduğu gibi resmi senet düzenleme yetkisi verilebilir. Yargıtay 3. HD’nin bir kararına göre “Bilim Sanayi Teknoloji İl Müdürlüğü Ölçüler ve Ayarlar Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen resmi belge niteliğindeki, sayaç muayene raporu kesin delil teşkil etmekte olup, aksinin aynı kuvvete haiz bir başka kayıt ve belgeyle ispatlanması gerekir.” 

Nitekim HMK’nın 204. Maddesi uyarınca: 

“İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar. 

İlgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar.” 

Maddenin gerekçesinde ise şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Bu maddede resmî belgeler düzenlendiği için, maddede belirtilmemekle birlikte, ilâmlar ile veya noterde düzenleme şeklinde yapılan senet kuvvetinde sayılan belgelerin de bu madde kapsamında kabul edilmesi gerekir. Örneğin: Mahkeme huzurunda yapılan sulhler, resmî vasiyetname düzenlenmesi ve tereke tespiti gibi resmî belgeler de resmî senet kuvvetine sahiptir.”

RESMİ SENEDİN SAHTELİĞİ VE SAHTELİK DAVASI

Resmi senette sahtelik iddiasında bulunulabilirse de sahtelik iddiasının muhatabı senedi düzenleyen resmi organ olacaktır. Kişiler senedi imzalamadıkları, okumadıkları, yazının sonradan değiştirildiği gibi iddialarda bulunabilirler. Fakat her sahtelik iddiası ispata muhtaçtır. 

Düzenleme biçimindeki noter senetleri bakımından içeriğe, tarihe ve imzaya itiraz edilebilir. Bu tür senetler aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil teşkil eder. Noterlik Kanunu’nda yer alan bu hüküm adi senetler ve resmi senetler arasındaki başlıca farklılığı da ortaya koymaktadır. Oysa yukarıda adi senetlere karşı ileri sürülen sahtelik iddialarının öncelikle incelenmesi yargılamanın bu incelemeden sonra devam ettirilmesi gerektiğini belirtmiştik. 

Onaylama biçiminde düzenlenen resmi senetler de aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil oluşturur. Fakat burada senedi düzenleyen yalnızca imzaya ve tarihe itiraz edebilir. İçerik itirazı yapılamaz. 

Resmi senetler bakımından sahtelik iddiasında bulunulamaz. Sahtelik ancak yeni bir dava açmak suretiyle ispat edilebilir. Açılacak dava da senedi düzenleyen kişi ya da organın da davalı olarak gösterilmesi gerekir. Kanunun 208/4. Maddesinde bu durum “Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir.” İfadeleriyle düzenlenmiştir. 

HMK’nın 208. Maddesinin gerekçesinde aşağıdaki ifadeler kullanılmıştır: 

“Dördüncü fıkrada, resmî senetlerdeki yazı veya imza inkârının nasıl ileri sürüleceği açıkça düzenlenmiştir. Resmî senetlerde sahtelik iddiası söz konusu olduğunda, bu iddianın nasıl ileri sürüleceği ve inceleneceği uygulamada tereddüt doğurabilmektedir. Bu konudaki tereddütleri tamamen ortadan kaldırmak amacıyla, resmî senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiasını, ancak ilgili evraka resmîyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada ileri sürmesi kabul edilmiştir. Zira, (resmî senedin düzenlenmesinden sonra, resmî senede benzetilerek sahte belge tanzimi dışında), evraka resmîyet kazandıran kişi dahil olmadan bir resmî senette sahtelik yapılması kural olarak mümkün değildir. Sahtelik iddiasının sadece karşı tarafa ya da sadece evrakı düzenleyene yöneltilmesi veya bunlara karşı farklı zamanlarda ayrı davaların açılması çelişik kararların ortaya çıkmasına sebep olabilecek, resmî senedin niteliği ile bağdaşmayan bir durumla karşı karşıya kalınabilecektir. Ayrıca, sadece karşı tarafa veya sadece evrakı düzenleyene dava açılması, bu yolun kötüye kullanılarak yargılamaların uzatılması sonucunu doğurabilecektir. Resmî senetlerin güvenilirliği de dikkate alındığında, bu konudaki iddianın, evrakı düzenleyene de yöneltilerek bir an önce aydınlatılması önem taşımaktadır. Mevcut dava içinde de böyle bir sahtelik iddiasının karara bağlanması mümkün değildir. Zira, mevcut davanın tarafları dışında, evrakı düzenleyenin de asıl uyuşmazlıkla ilgisi olmadığı hâlde taraf gösterilerek, dava içinde tarafları farklı yeni bir davanın görülmesi şeklinde bir usul, yargılama hukukumuzda mümkün değildir. Belirtilen sebeplerle, resmî senetlerdeki sahtelik iddiasının, evrakı düzenleyen ve senetten lehine sonuç çıkarana karşı açılacak ayrı bir davada görülerek, karara bağlanması düzenlenmiştir. Sahtelik iddiasını ileri süren taraf, bu şekilde ayrı bir dava açmamışsa, yargılamanın uzamaması ve bu imkânın kötüye kullanılmaması için, asıl davaya bakan hâkimin, gerekirse bu konuda yazı veya imzayı inkâr eden tarafa, dava açması için onbeş günlük ("iki hafta"olarak yasalaşmıştır) kesin bir süre vermesi de maddede ayrıca düzenlenmiştir.” 

Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı ise aşağıdaki gibidir: 

“Davacı taraf noter imha tutanağının aksine elinde bulunan hisse senetlerinin gerçek hisse senedi olduğunu, noter imha tutanağının gerçeği yansıtmadığını iddia ettiğine göre, işbu davada aynı zamanda 6100 Sayılı HMK'nın 208/4. ( HUMK 314) maddesi anlamında bir sahtelik iddiasına dayanılmaktadır. Öte yandan, 6100 Sayılı HMK'nın 204. ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu'nun 82. maddesine göre noterlikçe belgelendirilen işlemlerin resmi işlem sayılacağı ve sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olacağı düzenlenmiştir. Böyle bir belge içeriğinin sahteliği iddiası belgenin diğer tarafına olduğu kadar belgeyi düzenleyen notere karşı da ileri sürülmüş bir iddia olup, sabit görülmesi halinde noterin Noterlik Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca hukuki sorumluluğuna da yol açabileceği gibi noterin savunması bu davanın sonucunu da etkileyebilir. Şu hâlde, belgenin sahteliği iddiasının bu belgeyi düzenleyen noterin taraf olmadığı bir davada incelenip hükme bağlanması usul hukuku ilkelerine uygun düşmemektedir. 6100 Sayılı HMK'nın 208/4. maddesi gereğince resmi bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Bu durumda, mahkemece ilgili hisse senet asıllarının getirtilmesi ve ilgili noter hakkında, bu davayla birleştirme istemli olarak ayrı bir dava açmak üzere davacıya mehil verilmesi ve dava açıldığı takdirde bu dava ile birleştirilerek ilgili hisse senetlerinin sahih olup olmadığı dosya içeriğindeki tüm deliller ile beraber incelenerek ve mülkiyet hakkının da yitirilemeyeceği göz önüne alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.” Y11 HD. 2018/6061 K. 

Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır. 

Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. Yukarıda da belirttiğimiz üzere sahtelik iddiasında kötü niyet varsa iddiada bulunan tazminata mahkûm edilir. HMK’nın 213. Maddesine göre: 

“Sahtelik iddiası sonunda haksız çıkan taraf kötü niyetli ise bu sebeple ertelenen her bir duruşma için celse harcına ve talep hâlinde bu sebeple diğer tarafın uğradığı zararları tazmin etmeye mahkûm edilir. 

Resmî senetteki imza veya yazı inkâr edildiğinde, yukarıdaki harç miktarı iki katı olarak uygulanır. 

Bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesinden önce, tarafların sahteliğe ilişkin iddialarından vazgeçmeleri hâlinde, hâkim, tazminattan indirim yapabileceği gibi tazminata hükmetmeyebilir.”

SENETTE TAHRİFAT - ÇIKINTI VE SİLİNTİ

Senet düzenlendikten sonra bir yanlışlık ya da eksiklik varsa bunlar düzeltilebilir. Fakat yapılan düzeltmelerin mutlaka onaylanması gerekir. Bu konuda en sağlıklı yöntem yapılan değişikliklerin üzerinin imzalanmasıdır. HMK’nın 207. Maddesine göre; senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr hâlinde göz önünde tutulmaz. Bu tür çıkıntı, kazıntı veya silinti mahkemece senedin geçerliliğine ve anlamına etkili olacak nitelikte görülürse, senet kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabilir. 

Yargıtay 12. HD’nin 2013/21807 K. Sayılı kararına göre; “Mevcut olan çıkıntı veya senet metni altındaki hak ve silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkâr halinde yok hükmündedir. Senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Onanmamış çıkıntı, kazıntı veya silintinin tespit edilmesi halinde, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır.” 

Yine başka bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Onanmamış çıkıntı, kazıntı veya silintinin tespit edilmesi halinde, senedin değişiklik öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır. Öte yandan tahrifat iddiasının incelenmesi, HMK'nun 266. maddesi gereğince, çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğinden, hakim tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın tahrifatın olduğu ya da olmadığı sonucuna varılamaz. Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda, takibe konu çekin keşide tarihinde tahrifat yapılıp yapılmadığının, yapılmış ise, çekin tahrifattan önceki keşide tarihi bilirkişi incelemesi ile tespit edildikten sonra, tahrifattan önceki hali ile muhatap bankaya süresinde ibraz edilip edilmediği belirlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.” Y12 HD. 2019/15736 K. 

Noterlik Kanunu’nun 81. Maddesine göre; noterlik işlemlerinde, ilgilinin imzasını ve noterin onayını taşımayan çıkıntılar geçerli değildir. Çıkıntılar el yazısı ile yapılamaz.

SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞU

İnceleme konumuzun başında senedin HMK anlamında bir kesin delil olduğunu belirtmiştik. Bu itibarla senet önemli ispat vasıtalarından birini oluşturmaktadır. Uyuşmazlık konusunda senetle ispat yoluna gidildiği takdirde hâkim bu konuda değerlendirme yapamayacaktır. 

Senetle ispat zorunluluğu hukukta kesin delillerle ispat olarak anlaşılsa kesin delillerin sadece senede indirgenmesi hatalıdır. Zira senetten başka kesin deliller de mevcuttur. Senetle ispat zorunluluğu için tanıkla ispat yasağı kavramı da kullanılmaktadır. 

HMK’nın 200. Maddesine göre 2022 yılı için, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri altı bin altı yüz kır Türk Lirasını (6.640,00 TL) geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle altı bin altı yüz kırk Türk Lirasından (6.640,00 TL) aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. 

Yukarıda yazılan tutar hukuki işlemin tamamı üzerinden değerlendirilir. Bu tutarın üzerindeki hukuki işlemler kısmi davaya konu edilse dahi tanıkla ispat edilemez. Örneğin 100.000 TL’lik bir alacağın 4.000 TL’si bakımından kısmi dava açıp bu dava tanıkla ispat edilemez. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararında şöyle hüküm kurulmuştur: 

“Dava, alacak istemine ilişkindir. Dava, niteliği itibariyle kısmi dava niteliğindedir. Alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Ancak alacaklının böyle bir kısmi dava açması halinde de, alacağın tümü için açılan davalarda olduğu gibi talep edilebilecek alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesi zorunludur. Dava konusu olayda mahkemece kısmi dava niteliğinde olsa da davacının talep edebileceği miktarının tam ve tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, bundan sonra taleple bağlı kalınarak alacağın dava konusu yapılan bölümü ile ilgili hüküm kurulması gerekirken, talep edilebilecek tazminat miktarı tam ve kesin olarak belirlenmeden yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” Y13 HD. K. 2019/12878 

Burada kira sözleşmeleri üzerinde de durmak gerekir. Kira sözleşmesinden kaynaklı davalarda yıllık kira tutarına bakılır. Şayet yıllık kira tutarı 4.880 TL’den fazla ise kira sözleşmesi tanıkla ispat edilemeyecektir.

SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞUNUN İSTİSNALARI

Yukarıdaki ana kuralın bazı istisnaları mevcuttur. İlk olarak kanunun 200. Maddesinin ikinci fıkrasında bu kurala bir istisna getirilmiştir. Buna göre karşı tarafın açık muvafakatinin varlığı halinde tanıkla ispat mümkün hale gelecektir. Dikkat edilirse burada açık muvafakatten söz edilmiştir. Dolayısıyla tanık deliline karşı sessiz kalınması kabul olarak yorumlanamaz. Bir taraf senetle ispatı gereken bir hukuki işlemi tanık ile ispat etmek isterse, hâkim, tanıkla ispat edilmek istenen hukuki işlemin senetle ispat edilmesi gerektiğini, ancak muvafakat ederse tanık dinlenebileceğini karşı tarafa hatırlatmak zorundadır. 

HMK’nın 202. Maddesinde ise bir istisna hale daha yer verilmiştir. İlgili maddeye göre; senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Konunun önemine binaen delil başlangıcının ne olduğu konusunda aşağıda ayrıntılı açıklamalar yapılacaktır. 

Delil sözleşmesinin varlığı halinde de artık senetle ispat zorunluluğu kuralı uygulanmayacaktır. Yargıtay HGK 2020/485 K. Sayılı kararında bu durumu şöyle belirtmiştir: 

“Senede karşı tanıkla ispat yasağının bir diğer istisnası ise tanıkla ispat hakkında taraflar arasında delil sözleşmesi olması hâlidir. Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 18.03.1959 tarihli ve 1958/18 E., 1959/21 K. sayılı kararına göre tanıkla ispatlama yasağı, yalan tanıklığı önleme ve davada tarafların çıkarlarını koruma amacına yönelik olduğundan, değeri belli miktarı aşan hukuki işlerin tanıkla kanıtlanması yasağına ilişkin ilkeler, kamu düzeni düşüncesiyle yasaya konulmuş hükümlerden olmadığından, tarafların açık muvafakati ile tanık dinlenebilir.” 

Delil sözleşmesine ilişkin daha detaylı açıklamalarımıza Delillerin Gösterilmesi başlıklı makalemizden ulaşabilirsiniz. 

Hukuki fiillerin ve haksız fiillerin ispatı açısından kesin delil aranmaz. 

Yukarıda HMK m 203 dışında kalan istisnai hallere değinmiştik. HMK’nın 203. Maddesinde ise senetle ispat zorunluluğunun istisnaları tek tek ve sınırlı sayıda sayılmıştır. Bu haller şunlardır: 

  • Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler. 
  • İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler. 
  • Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler. 
  • Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları. 
  • Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları. 
  • Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli. 

Yukarıda sayılan hallerin tamamında hukuki işlemin senede bağlanması maddi ya da manevi olarak zor olduğundan kanun koyucu bu hukuki işlemler için tanıkla ispat serbestisi tanımıştır. 

Yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemler tanıkla ispat edilebilir. Fakat yakın akrabalar kavramı sadece kanunda yazılan kişiler için geçerlidir. Bunlardan başka kişiler arasındaki hukuki işlemler senetle ispat edilmek zorundadır. Örneğin dayı yeğen arasındaki bir yargılamada senetle ispat kuralı uygulanacaktır. 

Eşler arasındaki hukuki işlemlerin ispatı konusunun üzerinde durulmalıdır. Bu kurala göre evlilik sürecinde gerçekleşen hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebileceği unutulmamalıdır. Kural yalnızca evlilik sürecinde gerçekleşen hukuki işlemleri kapsamaktadır. Ayrıca yakın akrabalar arasında senede bağlanmış bir işlem varsa bunun aksi tanıkla ispat edilemez. Örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Dava, evlilik öncesi yapılan mehir senedi nedeniyle ziynet alacağı istemidir. Olayda, davalı tanık dinletmek istemiştir ancak HMK'nın 189, 193, 200. hükümlerine göre bu olayda tanık dinlenmesi mümkün değildir. Mahkemece, davacı tanık dinlenmesine muvafakat ederse o zaman bu olayda tanık dinlenebileceği aksi hâlde yazılı delil ibraz edilmesi gerektiğine ilişkin kanun hükümleri açıkça hatırlatılmamış ve bu hatırlatma hususu zapta geçirilmemiştir. Tanıkla ispat hususunda davacının açık muvafakati da bulunmadığına göre, davalının savunmalarının tanıkla ispatının mümkün olmadığı açıktır.” YHGK 2020/485 K. 

Teamül, gelenek anlamına gelmektedir. HMK 203-1/b maddesi hükmüne dayanılarak tanık dinlenebilmesi için teamül unsurunun gerçekleşmesi ve bir çevrede herhangi bir hukuki işlemin devamlı olarak senede bağlanmamasının adet haline gelmesi ve bu hususun zaman içinde herkesçe uyulmak suretiyle istikrarlı bir nitelik kazanmış bulunması ve ayrıca kamuoyunda da bu teamüle inanılmış olması gerekmektedir. 

 Teamüle ilişkin emsal bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Somut olayda davacı, kuzuların bakımını ( çobanlığını ) ücret karşılığında yapmaları için davalılara teslim ettiğini ileri sürmekte, davalılar ise akti ilişkiyi inkar etmektedirler. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. 1086 sayılı HMUK.nun 288. ve devamı maddeleri ( 6100 sayılı HMK.nun 200. maddesi ) gereğince olayda miktar itibari ile tanık dinlenemeyeceği gibi davalılar da tanık dinlenmesine muvafakat etmemişlerdir. HUMK.nun 293/4. maddesi ( 6100 sayılı HMK.nun 203/1-b maddesi ) hükmüne dayanılarak tanık dinlenebilmesi için teamül unsurunun gerçekleşmesi ve bir çevrede herhangi bir hukuki işlemin devamlı olarak senede bağlanmamasının adet haline gelmesi ve bu hususun zaman içinde herkesçe uyulmak suretiyle istikrarlı bir nitelik kazanmış bulunması ve ayrıca kamu oyunda da bu teamüle inanılmış olması gerekmektedir. Ne var ki, mahkemece bu hususta bir araştırma yapılmamıştır. 

Mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde yörede hayvancılık bakımına ( çobanlık ) ilişkin anlaşmaların senede bağlanmadığı yönünde teamül bulunup bulunmadığı hususunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmalı, teamül haline geldiğinin anlaşılması durumunda ise, davacı tanıkları dinlenmeli ve hasıl olacak neticeye göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.” Y3HD 2013/2260 K. 

Doktrinde birlikte yaşayan kişiler arasındaki hukuki işlemlerin teamül nedeniyle tanıkla ispat edileceği görüşü baskındır. Biz de bu görüşe katılmaktayız. Fakat Yargıtay yakın tarihli bir kararında aksi yönde hüküm kurmuştur. İlgili karar aşağıdaki gibidir: 

“Tarafların dayı yeğen olmaları ve birlikte yaşamaları nedeniyle, HMK md. 203 /1-b gereğince işin niteliğine göre işin senede bağlanmamasının taraflar arasında teamül olduğu gerekçesiyle davalı tanığının beyanı esas alınarak davalının bankadan tahsil ettiği bedeli davacıya ödediği kabul edilerek davanın reddine karar verilmişse de; 

Taraflar arasında HMK'nın 203/1-a maddesinde öngörülen, senetle ispat kuralının istisnaları arasında sayılan hısımlık mevcut olmadığı gibi, yine davacı ile davalının birlikte yaşamasının HMK 203/1-b maddesinde öngörülen istisna kapsamında kabul edilemeyeceği nazara alındığında davalı ödeme savunmasını ancak yazılı delil ile ispat edebilir. Mahkemece açıklanan bu hususlar gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme sonucu karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” Y3HD. 2021/2944 K.

Hukuki işlemlerdeki irade bozukluğu halleri tanıkla ispat edilebilir. Gabinyanılma (hata), hile ve korkutma halleri tanıkla ispat edilebilir. Nitekim Yargıtay 1. HD’nin 2012/10436 K. Sayılı kararında bu durum “Dava, hata, hile, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkeme, iddianın mutlak yazılı delille ispatı gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir .Ancak, Hata ve hile ile gabin gibi hukuki işlemlerde irade bozukluğu ve aşırı yararlanma iddialarının yazılı belge olmasa bile tanıkla ve her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir.” Şeklinde belirtilmiştir. 

HMK’nın 203/d bendinde aşırı üçüncü kişilerin muvazaa iddialarını tanıkla ispat edebilecekleri düzenlenmiştir. Bu kural yalnızca üçüncü kişilerin muvazaa iddialarını kapsar. Taraflar birbirlerine karşı muvazaa iddiasında bulunacaksa bu durumda muvazaa ancak senetle ispat edilebilir. Akrabalık ilişkisi halinde dahi kural değişmeyecektir. Aşağıda bu hale ilişkin örnek bir Yargıtay kararı paylaşılmıştır: 

“Sözleşme, aynı yasanın 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa bile, muvazaa iddiası ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Somut uyuşmazlıkta, muvazaa iddiasında bulunan davalı tanık beyanlarına dayanmış, taraflar arasında muvazaa iddiasını kanıtlayan yazılı bir belge sunmadığı gibi, resmi biçimde yapılan satış vaadi sözleşmesinin geçersizliğini kanıtlar nitelikte delil de ileri sürmemiştir. Mahkemece, davanın kabulü gerekir.” Y14 HD. 2011/433 K. 

Hukuki fiillerin ispatı açısından senetle ispat zorunluluğu bulunmaz. Bu sebeple işçilerin fazla mesaileri, resmi tatillerde yaptıkları çalışmalar, zamanaşımını öğrenme tarihi gibi hukuki fiiller tanıkla ispat edilebilir.

DELİL BAŞLANGICI NEDİR?

Yukarıda delil başlangıcının varlığı halinde hukuki işlemin tanıkla ispat edilebileceğini belirtmiştik. Bu başlık altında delil başlangıcının ne olduğunu açıklamaya çalışacağız. 

HMK’nın 202/2. Maddesine göre; “Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. 

Yargıtay kararlarında ise şu delil başlangıcına ilişkin şu ifadeler kullanılmıştır: 

“Taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış ( inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi )” 

Borçlunun el yazısı ile doldurulmuş imzasız bir senet, bilgisayardan da yazılmış olsa karşı tarafın parafını taşıyan belge, aleyhine ileri sürülen tarafından gönderilmiş e-posta, fotoğraf, film, sms, ses kaydı gibi deliller de delil başlangıcı olarak kabul edilir. Zamanaşımına uğramış bono ve çekler delil başlangıcı kabul edilir. 

Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2020/1951 K. Sayılı kararına göre; ücret miktarı HUMK'nın 288. ( HMK'nın 200. ) maddesinde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmak kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür. 

Bir başka Yargıtay kararında ise şöyle hüküm kurulmuştur: 

“Davacının kazancının kuruma bildirilenden fazla olduğuna ilişkin delil ya da ücretin tanık, emsal araştırması ve benzeri delillerle ispatına yeterli yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge bulunmadığı, konuya ilişkin işçilik alacağı dosyasında tanık anlatımları ve emsal ücret araştırması ile ücretin belirlendiği, anılan davada kurumun taraf olmadığı gibi, sigorta primine esas kazancın tespiti istemli iş bu davanın kamu düzenine ilişkin olduğu, tanık anlatımları ve emsal ücret araştırması yoluyla belirlenen ücretin prime esas kazancın belirlenmesinde esas alınmayacağı, davacı tarafça yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı olduğunun iddia ve ispat edilemediği gerekçesine dayanılarak, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de, davalılardan biri tarafından düzenlenen, davacının maaş bilgisine ilişkin, şirketin kaşesi ve şirket müdürünün imzasının yer aldığı, yazılı belgede “24….. işyeri sicil numaralı şirketimizde 3…… SSK sicil numara ile çalışan ... aylık net 4.150,00 TL. maaş almakta olup, maaşında haciz ve kesintisi bulunmadığının”, belirtildiği anlaşılmakla, anılan belgenin yazılı delil başlangıcı olduğu irdelenmeksizin, hatalı değerlendirme sonucu, hüküm kurulması; davacı yanın, diğer davalı işverenlikler nezdinde geçen çalışmaları açısından da, gerekli inceleme ve araştırma yapılmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” K. 2020/382 Y10 HD. 

Banka dekontları delil başlangıcı kabul edilir. “Davalının bankadaki hesabına yatırılan paralara ilişkin dekontların bu ilişki ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 202. maddesi gereğince delil başlangıcı teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde göz ardı edilemeyeceği, dinlenen tanık beyanlarından taşınmazın teminat amacıyla davalıya devredildiği tartışmasızdır.” Y1 HD. 2018/14490 K. 

Delil başlangıcı olarak kabul edilen bir delil uyuşmazlığın çözümüne tek başına yeterli değildir ve sadece bu delile dayanılarak hüküm kurulamaz. Buna karşın bu delil tanık delili ile desteklendiği takdirde artık düzenleyenin aleyhine delil olabilir. 

Burada eser sözleşmelerine de değinmek gerekir. Bilindiği üzere eser sözleşmelerinde şekil şartı bulunmamaktadır. Fakat HMK’da belirtilen sınırı aşan değerdeki sözleşmelerin kesin delille ispatı gerekir. Bu gibi durumlarda delil başlangıcının varlığı halinde eser sözleşmesinin kurulduğu tanık deliliyle ispat edilebilir. Sözleşme ilişkisinin ispatı bakımından delil başlangıcı niteliğindeki belgelerin, elektronik posta yazışmalarının, SMS ve whatsapp yazışmalarının delil başlangıcı olarak kullanılması mümkündür. Teslim olgusunun ispatı için böyle bir şart aranmaz. Örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Dava; eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili amacı ile başlatılan icra takibine vakî itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir. Somut olayda, davacı iş bedelinin ödenmediğinden bahisle icra takibi başlatmış ve itiraz üzerine de dava açmış olup, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi diğer kesin delillerle de akdî ilişki ispatlanamamıştır. Alacak miktarına göre akdî ilişkinin tanıkla ispatlanması mümkün olmadığı gibi, davacının açık rızası ve delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığından tanık beyanlarına dayalı olarak akdî ilişkinin varlığı ispatlanamaz. Davacı iddiasını, müddeabihin miktarına göre 6100 Sayılı HMK'nın 200. maddesi hükmü gereği, senetle ya da yemin deliliyle ispat etmek zorundadır. Ancak davacı sözleşme ilişkisini yasal deliller ile kanıtlayamamıştır. Fotoğraf çekimleri tek başına delil olarak kabul edilemez. Ayrıca davacının, dava dilekçesinde ayrıca ve açıkça yemin deliline dayanmadığı da görülmüş olup, yemin teklif hakkının hatırlatılması da söz konusu olmayacaktır. Davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü hatalı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir.” Y15 HD. 2020/128 K. 

Aşağıdaki kararda facebook yazışmalarının delil başlangıcı olarak kabul edileceği belirtilmiştir: 

“Dava, harici satış sözleşmesi ile satışı yapılıp, bilahare tapu devri yapılan taşınmazın ödenmeyen bakiye bedelinin tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. 6100 Sayılı HMK'nun 199.maddesinde belge kavramı "Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film,görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu halde davacı yanca delil olarak dayanılan facebook kayıtlarının 6100 Sayılı HMK'nun 199. maddesi anlamında belge niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. HMK'nun 202.maddesinde de " ( 1 )Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. ( 2 ) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.” şeklinde düzenleme getirilerek bu tür belgeler delil başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Davalı delil olarak davacı tarafından internet ortamından gönderilen mesajlara da dayandığından, yasal ilke ve esaslar doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” Y13 HD. 2018/7889 

Buradan hareketle belirtmek gerekir ki usulüne uygun elde edilmiş whatsapp mesajları gibi diğer sosyal medya yazışmaları delil başlangıcı olarak kabul edilir. Bu gibi hallerde delilin hukuka uygun kabul edilebilmesi için iki şart vardır. Bu şartlar delil sunmak isteyen kişinin yazışmanın tarafı olması ve yazışmanın kendisi tarafından kaydedilmiş olmasıdır.

SENEDE KARŞI SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞU

HMK’nın “senede karşı tanıkla ispat yasağı” başlıklı 201. Maddesine göre; senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıraca veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler iki bin beş yüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. Buradaki 2500 TL’lik sınır 2022 yılı için 6640 TL’dir.Bu kural da senede karşı ileri sürülen hukuki işlemler için geçerlidir. Hukuki fiillerin ispatı için senet delili aranmaz. Senede karşı ileri sürülen itiraz ve defilerin kesin delillerle ispatı gerekir. Bu gibi durumlarda tanık dinlenilmesi mümkün değildir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere kesin delillerden yalnızca senet anlaşılmamalıdır.Senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları ise şunlardır: 

  1. Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler. 
  2. Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları. 
  3. Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları. 
  4. Delil başlangıcının varlığı. 
  5. Senedin kaybolduğu ya da yok olduğu iddiaları. 
  6. Senede karşı haksız fiil iddiaları.