DAVA AÇILMASININ SONUÇLARI VE DAVA DİLEKÇESİNİN UNSURLARI

DAVA AÇILMASININ SONUÇLARI VE DAVA DİLEKÇESİNİN UNSURLARI

Bilindiği üzere HMK’ya göre istisnaları bulunmakla beraber hukuk yargılamalarında yazılı yargılama usulü uygulanır. HMK’nın 24 ila 33. Maddeleri arasında ise yargılamaya egemen olan ilkelere yer verilmiştir. 24. Maddede düzenlenen tasarruf ilkesine göre hakim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Bu ilke ile davanın açılması için açıkça talep şartına yer verilmiştir. Yine taleple bağlılık ilkesi gereğince kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Hakim delil toplayamaz. Dolayısıyla davanın açılması ve yargılamanın şekillenmesi taraflara bırakılmıştır. Hakime ise aydınlatma yükümlülüğü yüklenmiştir. 

Davanın açılması ve sonuçlarına ilişkin hükümler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 118 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere yazılı yargılama usulünün bir gereği olarak davanın açılabilmesi için bir dava dilekçesinin düzenlenerek mahkemeye sunulması gerekir. Bu sebeple dava dilekçesi yargılamanın en önemli unsurlarından birini oluşturur. Dava, bu dilekçede belirtilen iddialar ve vakıalar üzerinden yürütülecektir. Davada taraflar dinlenmeden karar verilemeyecek de olsa aşağıda iddiayı genişletme ve değiştirme yasağı başlığında bahsedeceğimiz üzere dava dilekçesinde belirtilmeyen vakıalar sonradan bazı istisnalar dışında ileri sürülemeyecektir. Dolayısıyla dava dilekçesinin oldukça özenli hazırlanması, dayanılan bütün vakıaların ve bu vakıaları ispat edecek delillerin dilekçede belirtilmesi gerekir. 

Makalemizde öncelikle dava dilekçesi ve dava dilekçesinin unsurları incelenecek olup daha sonra davanın açılmasının sonuçlarına yer verilecektir.

DAVA DİLEKÇESİNDE BULUNMASI GEREKEN ZORUNLU UNSURLAR

HMK’nın 119. Maddesinde dava dilekçesinin içeriği başlığı altında dava dilekçesinin unsurlarına yer verilmiştir. Maddeye göre dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: 

a) Mahkemenin adı. 

b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. 

c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. 

ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. 

d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri. 

e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri. 

f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.g) Dayanılan hukuki sebepler. 

ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. 

h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası. 

Sayılan hususların tamamı için zorunlu unsurlar nitelemesi yapılamayacaktır. Nitekim aynı maddenin ikinci fıkrasında “Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.” Hükmüne yer verilmiştir. Hükümden çıkan sonuca göre dava dilekçesinin zorunlu ve zorunlu olmayan olmak üzere iki gurup unsuru bulunmaktadır. 

Öyleyse dava dilekçesinin zorunlu unsurlarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. 

1- Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. 

2- Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. 

3- Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. 

4- Açık bir şekilde talep sonucu. 

5- Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.

DAVA DİLEKÇESİNİN UNSURLARINDA EKSİKLİK

Yukarıda saydığımız 5 unsur dışında kalan diğer unsurlar dava dilekçesinin zorunlu değil ihtiyari unsurlarıdır. Zorunlu unsur eksikliği halinde hakim davacıya 1 haftalık kesin süre vererek eksiklikleri tamamlamasını ister. Eksiklik tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Fakat zorunlu unsurlar dışındaki gerekli unsurların eksik olması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilemez. Bu eksikliklere karşın ne yapılacağı da kanunda düzenlenmiş değildir. Fakat HMK’nın çeşitli maddelerinde ihtiyari unsurların eksikliği halinde eksikliğe göre çözüm geliştirildiği görülmektedir. Örneğin talep sonucu açıkça belirtilmemiş bir dava dilekçesinde hakim HMK’nın 31. Maddesi kapsamında davacıya talep sonucunu açıklattırmalıdır. 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun dava dilekçesinin unsurlarında eksiklik bulunması ile ilgili 2016/24 K. Numaralı kararına göre;“Davacı ve davalının ad, soyad veya unvanları, davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa yasal temsilcinin veya vekilin adı, talep sonucu ve davacı veya vekilinin imzası dava dilekçesinde bulunmuyorsa hâkimin davacıya vereceği kesin süre içinde bunları tamamlamasını istemesi ve bunların tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi gerekir. Ancak mahkemenin adı, davanın konusu veya değeri, vakıaların özetleri ve bunların ne şekilde ispatlanacağı hususları ile dayanılan hukuki sebepler dava dilekçesinde belirtilmemiş ise davacıya kesin süre verileceğine ve bunların tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına dair bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Belirtilen unsurların dava dilekçesinde bulunmaması tek başına davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi yolunu açmaz. Böyle bir durumda hâkim yargılamaya başlar ve eksik unsurun niteliğine göre farklı çözüm yolları ya da sonuçlar doğar. Mesela vakıalara dair eksiklikler tamamlanamazken, hukuki sebeplerin yazılmamış olması ( hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması ilkesi gereği ) sonuca etki etmez. Dava değeri yazılmamış bile olsa hâkimin bunu re'sen saptaması, alınacak harç miktarının tesbiti bakımından şarttır. Vurgulamak gerekir ki yasadaki düzenleme, bu unsurlarda eksiklik halinde davacıya süre vermeksizin açılmamış sayılma yönünde karar oluşturulmasını değil, süre verilmeksizin ( olağan süreci içinde ) esasa girilmesini hedeflemektedir.” 

Dava dilekçesi verilirken davacının mahkeme adını bilmesi beklenemez. Bu yüzden yetkili ve görevli mahkemeyi belirleyen davacı dilekçesini “nöbetçi … mahkemesine” şeklinde yazmak suretiyle sunar. Görevli ya da yetkili mahkeme yanlış belirlenmişse bu kez mahkemenin görevsizlik ya da yetkisizlik kararı vermesi beklenir. Bu karar kesinleşince davacı davasının yetkili ya da görevli mahkemeye gönderilmesini isteyebilir. 

Dava dilekçesinde dava değerinin gösterilmemiş ya da eksik gösterilmiş olması halinde harç bakımından bir sorunla karşılaşılacaktır. Şayet davacı dava değerini göstermemiş ve harç ödememişse bu durumda dava şartı eksikliği gündeme gelecektir. Dolayısıyla harcın yatırılıp yatırılmadığı mahkemece kendiliğinden incelenir. Harcın eksikliği halinde mahkeme davacıya harcın tamamlanması için süre verir. Bu süre içerisinde harç tamamlanmazsa dosya işlemden kaldırılır. Şayet dosya süresi içerisinde yenilenmezse bu kez davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2020 tarihli bir kararına göre; “Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re'sen gözetilmesi gereken bir husustur. Hal böyle olunca, karşı davaya konu edilen 289 ve 290 parsel sayılı taşınmazların dava tarihindeki değerlerinin belirlenmesi ve belirlenen değer üzerinden eksik harcın tamamlanması için karşı davacıya süre verilmesi, bu gereklilik yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi yerine, bu hususlar gözetilmeden hüküm kurulması doğru değildir.” 

Davacının dayandığı hukuki sebepleri bildirmemesi ya da eksik bildirmesinin yargılamaya bir etkisi bulunmaz. Hakim uygulanacak hukuk kurallarını kendisi belirler. 

Dava dilekçesinden talep sonucu açıkça anlaşılmıyorsa hakim davacıya talebini açıklattırmalıdır. Hakimin bu işlemi yapmasının dayanağını HMK’nın 31. Maddesi oluşturur. Maddeye göre; “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” 

Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edeceği unsurlarında eksiklik bulunması hali davanın somutlaştırılması ile doğrudan ilişkili olduğundan bu konuda aşağıdaki başlık altında açıklamalara yer vereceğiz. Fakat burada belirtmek gerekir ki davacının tüm iddia ve delillerini dava dilekçesinde belirtmiş olması kendi yararına olacaktır. Çünkü teksif ilkesi ile dilekçeler teatisi aşamasından sonra savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı gündeme gelecektir.

DAVANIN SOMUTLAŞTIRILMASI ( HMK m. 194)

Davacı dava ve cevaba cevap dilekçesinde bildirmediği vakıaları sonradan ileri süremeyecektir. Dolayısıyla tüm vakıaların dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olması davacı lehine bir durum oluşturur. Nitekim taraflarca getirilme ( hazırlama ) ilkesinin uygulandığı davalarda deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hakim delillere kendiliğinden başvuramaz. 

HMK’nın 119/1 e. Maddesine göre dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlardan birini de davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri oluşturur. Yine aynı şekilde vakıaların hangi delillerle ispat edileceği de belirtilmiş olmalıdır. Dilekçede bu unsurların eksikliği ile HMK’nın 194. Maddesi doğrudan ilgilidir. 

Somutlaştırma yükümlülüğü dava dilekçesinde vakıaların belirtilmiş olmasına karşın anlaşılamıyor olması halinde gündeme gelir. Hiç vakıa belirtilmemesi halinde somutlaştırma ihtiyacı da bulunmayacaktır. Dolayısıyla var olan vakıaların somutlaştırılması iddiayı genişletme yasağına takılmayacaktır. Yine dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin de belirtilmesi gerekir. Bu durumda somutlaştırma yükü hem vakıaların hem de vakıaları ispata yarar delillerin somutlaştırılmasını ifade eder. Nitekim HMK’nın 194. Maddesinin gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Birinci fıkrada, somutlaştırma yükü düzenlenmiştir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır. 

İkinci fıkrada, somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuştur. Dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken taraflar, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorundadırlar. Delil bir ispat aracı olarak, ileri sürülen bir vakıanın doğruluğunu ispat etmeye yarar. Dolayısıyla her bir vakıa bakımından o vakıayı ispata yarayan ispat araçlarının da belirtilmesi önemlidir. Uygulamada, tarafların iddia veya savunmada bulunurken yeterli araştırma yapmadan vakıalar ileri sürdükleri veya bunların delillerini ortaya koymadan dilekçeler verdikleri görülmektedir. Özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için, delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerekir. Bu da tarafların dayandıkları delilleri ve her bir delilin hangi vakıanın ispatı için kullanılacağını belirtmeleriyle mümkündür.” 

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2019/857 K. Sayılı kararında ise somutlaştırma yükü aşağıdaki gibi açıklanmıştır: 

“Davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekân, kişi, oluş şekli gibi unsurlarıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya, ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Yargıtay'ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahkemenin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olarak getirmek durumundadırlar. Unutmamak gerekir ki, talebin tam tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi, talep konusu belirsiz olsa dahi, Kanun hukuki ilişkinin belirtilmesini zorunlu kılmıştır (HMK m. 107). Çünkü, kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz.” 

Somutlaştırma yükü usuli bir yük olmasına karşın sonuçları diğer usuli yüklerden farklıdır. Yukarıda belirttiğimiz üzere dava dilekçesinin zorunlu unsurlarında eksiklik bulunması halinin yaptırımı davanın açılmamış sayılması idi. Fakat burada durum farklılaşmaktadır. Madde gerekçesinde somutlaştırma yükünü yerine getirmeyen tarafın sonuçlarına katlanacağı ifadesine yer verilmiştir. Somutlaştırma yükü yerine getirilmediğinde davacı davasını ispat edememiş sayılır ve dava esastan reddedilir. Bu ret hali ise kesin hüküm teşkil eder. Fakat unutulmamalıdır ki somutlaştırma yükünün yerine getirilmesi açısından hakim HMK’nın 31. Maddesi kapsamında üzerine düşeni yapmış olmalıdır. İddianın ispat edilemediğinden söz edebilmek için hakimin davayı aydınlatma ödevini yerine getirmiş buna rağmen somutlaştırma yükünün gerçekleştirilmemiş olması gerekir. Nitekim HMK’nın 31. Maddesine göre “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” Hükümden anlaşılacağı üzere davanın somutlaştırılması ve hakimin davayı aydınlatma ödevi birbiri ile yakından ilişkilidir.

DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI

Yukarıda dava dilekçesinin zorunlu unsurlarında eksiklik bulunması halinde hakimin eksikliğin tamamlanması için davacıya süre vereceği, verdiği süre içerisinde eksiklik tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılması kararı vereceğini belirtmiştik. Bu başlık altında bu kararın hukuki niteliği ve sonuçları hakkında bilgilere yer vereceğiz.Öncelikle belirtmek gerekir ki hangi hallerde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği konusunda kanunda bir bütünlük bulunmamaktadır. HMK’da usul eksiklikleri halinde bu kararın verileceği dağınık maddelerde düzenlenmiştir. Maddelerin derlemesine göre davanın açılmamış sayılacağı haller şunlardır : 

1- Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine davanın kanunda belirtilen süreler içerisinde yetkili ya da görevli mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi, 

2- Dava dilekçesinin zorunlu unsurlarında eksiklik bulunması ve verilen sürede bu eksiklikler giderilmemesi, 

3- Temsil veya izin belgelerinin mahkemeye ibraz edilmemesi, 

4- Gecikmesinde sakınca bulunmayan hallerde vekaletname mahkemeye ibraz edilmemesi, 

5- Dosyanın işlemden kaldırılmasını gerektiren hâllerden birinin mevcut olması, (taraflardan biri duruşmaya gelmemişse vs.) HMK 150. 

6- İşlemden kaldırılan dosyanın yenilemeden sonra takipsiz bırakılması, 

7- Harç eksikliğinin tamamlanmamış olması. 

8- Davanın geri alınmış olması.

DAVANIN AÇILMAMAMIŞ SAYILMASININ SONUÇLARI

Davanın açılmamış sayılması kararı usuli anlamda nihai bir karardır. Bu kararın verilmesi ile mahkeme dosyadan el çeker. Dava hiç açılmamış kabul edilir. HMK’nın 150. Maddenin gerekçesine göre; “Davanın açılmamış sayılması, davanın usûlî bir sona erme hâlidir. Usûlî sona erme halleri ile esasa ilişkin sona erme halleri aynı sonucu doğurmaz. En azından kesin hüküm bakımından mutlak bir farklılık söz konusudur.” 

Yine madde gerekçesinde şu ifadelere de yer verilmiştir. “Açılmamış sayılma, usûlî bir sona erme hali olarak, esasen etkisini sadece usûlî alanda doğurur, maddî hukuk alanına, o alanın zorunlu kıldığı durumlar dışında bir etkisi olmaz. Örneğin, dava açılmamış sayılsa da, artık karşı taraf kendisine tebligat yapıldıktan sonra durumu bilmediğini ileri süremeyeceği için iyiniyetli kabul edilemez. Bunun gibi, fiilî ve zorunlu etkisi dışında, açılmamış sayılmanın sonucu, o talebin hiç vaki olmaması, adeta yok farz edilmesidir.” 

Öyleyse davanın açılmamış sayılmasının maddi hukuk alanındaki sonuçlarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: 

a- Davanın açılmasıyla kesilmiş olan zamanaşımı hiç kesilmemiş kabul edilir. Yani burada kesilen süre geri gelecektir.

b- Davanın açılmamış sayılmasıyla hak düşürücü süre koruyucu etkisini yitirmiş olur. 

c- Davalının temerrüde düşmesi sonucu ortadan kalkmaz. (Tebligat yapılmışsa) 

d- Davanın açılmamış sayılması kararı kötü niyeti iyi niyete dönüştürmez. (Tebligat yapılmışsa) 

Davanın açılmamış sayılması kararı ile birlikte usuli bütün sonuçlar ortadan kalkacağından derdestlik de ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla aynı konuya ilişkin yeniden dava açılabilecektir. Derdestliğin ortadan kalkması için kararın kesinleşmesi gerekmez. Nitekim Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2017/5757 K. Sayılı kararında “Davanın açılmamış sayılması kararı temyizi kabil niteliktedir. Ancak, derdestlik yönünden kararın temyiz edilmeyerek veya temyiz aşamasından geçerek kesinleşmesini aramaya gerek yoktur. Bu kural ile davaların takipsiz bırakılmasını önlemek amacı güdülmüştür. Bu itibarla, davanın taraflarca takip edilmemesi sebebiyle dosyanın işlemden kaldırılması tarihinden itibaren 3 ay içinde dava yenilenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına dair oluşan tüm yasal hüküm ve sonuçlar başkaca bir işleme bağlı olmadan doğrudan doğruya yürürlük kazanır. Derdestlik, dosyanın işlemden kaldırılması tarihinden 3 aylık süre ile sınırlıdır ve bu süre hak düşürücü niteliktedir. Ancak bu hükümler, davanın açılmamış sayılmasını gerektiren şartların salt doğumu ile kendiliğinden ortadan kalkar ve dava derdest olmaktan çıkar.” Şeklinde hüküm kurulmuştur. Bu kararın aksini iddia eden Yargıtay kararları mevcut olmakla konuya ilişkin Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin görüşünü benimsemekteyiz. 

Davanın açılmamış sayılması halinde davanın bütün usuli sonuçları ortadan kalkar ve yeni bir dava açılabilir. Nitekim HMK’nın 150/7. Maddesine göre “Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.” Yeni davada artık yeni iddialar ileri sürülebilecek talep sonucu artırılabilecektir. Fakat Yargıtay manevi tazminat miktarının eski davaya göre artırılmasını bozma sebebi yapmaktadır. Bu yönde birçok karar mevcuttur. 

Son olarak belirtmek gerekir ki davanın açılmamış sayılması kararı ile birlikte ihtiyati tedbir ve hacizler de kendiliğinden kalkacaktır.

DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI VEKALET ÜCRETİ

Davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde davalı lehine vekalet ücretine hükmedilir. Vekalet ücreti Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. Maddesine göre belirlenir. Buna göre; “Ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar davanın nakli, davanın açılmamış sayılması, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda bu Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.” 

Maddeden anlaşılacağı üzere davanın açılmamış sayılması vekalet ücreti ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar tarifede yazılı ücretin yarısı, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra tamamı olarak belirlenecektir.

DAVA AÇILMASININ SONUÇLARI

Davanın açılması gerek maddi hukuk gerek usul hukuku bakımından birçok sonuç doğurur. Bu sonuçların derlenerek açıklandığı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 23.12.1976 tarih ve E.1976/11-7, K.1976/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre; 

 “ bir davanın usulen açıldığı tarihte maddi hukuk ve usul hukuku yönünden hâsıl ettiği neticeleri vardır. Özellikle maddi hukuk alanında zamanaşımı kesilmiş olur. Hak düşürücü bir süre söz konusu ise bu husus hâkim tarafından re’sen göz önünde tutulur. Şahsa bağlı haklarla ilgili bazı davaların takibi mirasçılara geçer. Davalı, davadan önce usulen mütemerrit duruma düşürülmemiş ise, davanın açılması ve dilekçenin usulü dairesinde tebliğ olunmasıyla mütemerrit sayılır. Usul hukuku yönünden ise, neticeleri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 185, 186, 187 ve 202.maddelerinde açıklandığı üzere mahkemelere, açılmış bir davayı sonuçlandırmak görevi verilmiş olur. Dava şartlarının mevcut olup olmadığı da davanın açıldığı tarihteki durum ne ise ona göre hüküm verilmesi mükellefiyeti doğar. Davada derdestlik hali de söz konusu olabilir. Davacı davasını açtıktan sonra davalının rızası olmaksızın davasını takipten sarfınazar ve davasını tevsi veya mahiyetini tebdil edemez….” 

Karardan anlaşılacağı üzere davanın açılmasının maddi hukuk anlamında sonuçları şunlardır: 

1- Davanın açılması ile dava konusu alacak için zamanaşımı kesilir. 

2- Hak düşürücü süreler korunur. 

3- İyi niyet kötü niyete dönüşür. 

4- Davalı mütemerrit olur. 

Davanın açılmasının usuli sonuçları ise şunlardır: 

a- Mahkemenin davaya bakma zorunluluğu doğar. 

b- Dava şartları davanın açıldığı tarihe göre karara bağlanır. 

c- Dava derdest kabul edilir. Aynı konuya ilişkin ikinci bir dava açılırsa dava şartı olan derdestlik nedeniyle reddedilir.

d- Davanın açılmasıyla davayı geri alma yasağı başlar. 

e- İddiayı genişletme ve değiştirme yasağı gündeme gelir. 

Aşağıda d ve e maddeleri detaylarıyla açıklanacaktır.

DAVAYI GERİ ALMA YASAĞI

Davanın geri alınması HMK’nın 123. Maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre “Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir. Bu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” 

Hükümden anlaşılacağı üzere davalının açık rızası olmadan davacı davasını geri alamayacaktır. Bu durum davanın geri alınması yasağı olarak nitelendirilir. Davanın geri alınması davanın tekrar açılamayacağı anlamına gelmez. Davasını geri alan davacının hakkından feragat ettiği söylenemez. Davacı ileride tekrar dava açabilir. Bu nedenle davanın geri alınması davalının açık rızasına bağlanmış ve madde gerekçesinde “Maddede, açık rızadan söz edilmek suretiyle, hâkimin davalı taraftan, davacının davasını ileride tekrar açabilme hakkını saklı tutarak geri aldığı konusunda, rızasının bulunup bulunmadığını açıkça sorması esası da düzenlenmiş olmaktadır.” İfadeleri kullanılmıştır. 

Davayı geri alma yasağı davanın açıldığı tarihten itibaren başlar. Dava dilekçesinin tebliğ edilmiş olması gerekmez. 

Davalı açık şekilde davanın geri alınmasına muvafakat gösterirse dava hiç açılmamış sayılır. Fakat rıza göstermezse davaya devam edilir.

İDDİAYI GENİŞLETME VE DEĞİŞTİRME YASAĞI

Dava açmanın bir diğer ve en önemli sonucu iddiayı genişletme yasağının başlamasıdır. HMK’nın 141. Maddesine göre “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” HMK’nın 22.07.2020 değişikliğe uğramasından önce davacı ve davalının ön inceleme duruşmasında bazı koşullarda bu yasağa tabi olmayacağı düzenlenmesine yer verilmişti. Fakat değişiklikten sonra iddia ve savunmaları genişletme ya da değiştirme yasağı dilekçe teatisi aşamasının sona ermesinden itibaren başlayacaktır. Bu kuralın istisnasını ise karşı tarafın açık muvafakati veya ıslah oluşturur. Bu iki durum haricinde dilekçeler teatisi aşamasından sonra iddia ve savunmalar herhangi bir şekilde değiştirilemeyecek ve yeni delil ileri sürülemeyecektir. Savunmanın genişletilmesi yasağına ilişkin açıklamalar davaya cevap dilekçesi başlıklı makalemizde mevcuttur. Dolayısıyla burada teksif ilkesi yalnızca iddianın genişletilmesi ya da değiştirilmesi bakımından incelenecektir. 

İddiayı genişletme veya değiştirme sayılan haller talep sonucunu değiştirmek (artırmak), taraf değişikliği yapmak ve vakıaları değiştirmek durumlarında gündeme gelir. 

Netice-i Talebin Değiştirilmesi 

Davacı dilekçeler teatisi aşamasından sonra talep sonucunu artıramaz. Talep sonucu ancak ıslah ya da karşı tarafın açık muvafakati ile artırılabilir. Davalının talep sonucunu değiştirmesi ya da bu sonuca yeni bir talep eklemesi de yasak kapsamındadır. Nitekim Yargıtay 15. HD’nin 2020/2391 K. Sayılı kararına göre; “Davacının davadaki talebi ilave iş bedeli iken, 06.03.2017 tarihli dilekçesinde talebinin iş eksiltilmesi nedeniyle alacak istemine ilişkin olduğunu belirtmiş olup, bu dilekçeyle iddiasını değiştirmiştir. Davalının HMK'nın 141/2. maddesi hükmü gereğince, dilekçe teatilerinden ve ön inceleme duruşmasından sonra yapılan bu değişikliğe açık muvafakati bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca davanın, dava dilekçesinde talep edilen ilave iş bedeli ile sınırlı olarak incelenip değerlendirilmesi zorunludur.” 

Talep sonucunun daraltılması hususunda bir engel bulunmaz. Davacı talep sonucunu azaltabilir. Bu açıklamalar yazılı yargılama usulünün ve tasarruf ilkesinin uygulandığı davalar için geçerlidir. Yoksa kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda ve hakimin talep edilenden başka bir şeye karar verebileceği davalarda yasak yoktur. Belirsiz alacak davalarında da dava değerinin sonradan artırılması iddiayı genişletme sayılmaz. 

Vakıaların Değiştirilmesi 

Yukarıda belirttiğimiz üzere davacı dava sebeplerini yani vakıaları da yasağın başlamasından sonra değiştiremeyecektir. Dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar başlığı altında davacının vakıaları ve bu vakıaların ispatına yarar delilleri dava dilekçesinde açıkça belirtmesi gerektiği hususuna değinmiştik. Bu hususun önemi somutlaştırma yasağından başka iddianın genişletilmesi yasağından ileri gelmektedir. Davacı dava dilekçesinde ya da en geç cevaba cevap dilekçesinde belirtmediği vakıalara yasağın başlamasından sonra dayanamayacaktır. YİBGK’ya göre dava sebepleri yani vakıalar kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. HMK’nın 25. Maddesinde düzenlenmiş “taraflarca getirilme ilkesi” uyarınca, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Dolayısıyla davacının iddiasını ve iddiasının dayanağı olan vakıaları dava dilekçesinde ya da en geç cevaba cevap dilekçesinde mahkemeye sunmuş olması gerekir. Bu süreler geçirildikten sonra davacı yeni vakıa ileri süremeyecek ve vakıaları değiştiremeyecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vakıaların değiştirilmesine ilişkin vermiş olduğu bir karar aşağıdaki gibidir: 

“Davacı gerek dava dilekçesinde gerekse cevaba cevap dilekçesinde, ilk kararda davalıya yüklenen hakaret etme ve evi terk ederek birlik görevlerini yerine getirmeme vakıalarına dayanmamıştır. Davacının yargılamanın diğer safhalarında da bu konuda bir beyanı ya da ıslahı söz konusu değildir. Kaldı ki ilk karar davacı tarafından sadece tedbir nafakası yönünden temyiz edildiğinden ve usulü kazanılmış hak ilkesi gereğince de mahkemece direnmeye konu kararda davalıya ilk kararda yüklenen kusurların değiştirilmesi de mümkün bulunmamaktadır. 

Taraflarca usulüne uygun şekilde ileri sürülen ve dayanılan vakıalar esas alınarak uyuşmazlıklar çözülüp sonuca bağlanacağından, mahkemece davacı tarafından dayanılmayan vakıaların dikkate alınması, bu vakıalar değerlendirilerek davalıya kusur atfedilmesi ve buna bağlı olarak boşanma davasının reddine karar verilecek yerde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” YHGK 2020/292 K. 

Davanın Açılmasından Sonra Taraf Değişikliği 

HMK’nın 124. Maddesi gereğince davanın açılmasından sonra ancak davalının açık rızası ile taraf değişikliği yapılabilir. Taraf değişikliği davanın değiştirilmesi kabul edilir ve yasak kapsamındadır. Fakat kanunda bu yasağın bir istisnasına yer verilmiştir. 

Maddenin 3. Fıkrasına göre; “maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.” Yine aynı maddenin 4. Fıkrası ise “dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” Şeklinde düzenlenmiştir. Bu iki hal kapsamındaki durumlarda iddiayı genişletme yasağından söz edilemez.

İDDİAYI GENİŞLETME YASAĞININ İSTİSNALARI

HMK’nın 141/2. Maddesinde “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” Denilmekle yasağın istisnalarına yer verilmiştir. Bu istisnaları ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati oluşturur. 

Islah HMK’nın 176 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Islah yolu ile dava dilekçesindeki iddialar bir kereye mahsus olmak üzere değiştirilebilir ya da genişletilebilir. Konuya ilişkin detaylar Islah Nedir? Başlıklı makalemizde mevcuttur. 

Karşı tarafın açık muvafakati ile de davacı iddialarını değiştirip genişletebilir. Fakat davalının böyle bir duruma muvafakat etmesi kendisini aleyhine olacaktır. Dolayısıyla bu durumun gerçekleşme ihtimali oldukça zayıftır. Açık muvafakat bulunmazsa ileri sürülen yeni talepler bakımından karar verilmesine yer olmadığı kararı verilir. Örnek bir Yargıtay kararı şöyledir: 

“Davalı-davacı kadın ilk defa duruşmada yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş, davacı-davalı erkek ise bu taleple ilgili olarak açık bir muvafakat beyanında bulunmamıştır. Durum böyleyken, davalı-davacı kadının talep ettiği yoksulluk nafakası talebi ile ilgili olarak "Karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerekirken, kadın aleyhine kesin hüküm oluşturacak şekilde ret kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” Y2HD. 2019/9338 K. 

Talep sonucunun daraltılması, hukuki sebeplerin değiştirilmesi, asıl vakaya dahil olan zımni vakıaların ileri sürülmesi, dava dilekçesinde bildirilen vakıaların delillerinin ileri sürülmesi gibi hallerde iddiayı genişletme yasağından söz edilemez. 

Bilindiği üzere hukuki sebepler hakim tarafından belirlenir. Dolayısıyla davacının iddiasının dayanağı hukuki sebepleri dava dilekçesinde yanlış göstermiş olmasının ya da hiç göstermemesinin yargılamaya bir etkisi bulunamaz. 

Davanın açılmasından sonra meydana gelen olayların ileri sürülmesi yasak kapsamında değerlendirilemez. 

Yine yukarıda belirttiğimiz üzere tarafta iradi değişiklik halinde de iddiayı genişletme yasağından söz edilemeyecektir.

DELİL BİLDİRME SÜRESİ

Davacı dava açarken dava dilekçesinde vakıaların ispatına yarar delilleri bildirmek zorundadır. HMK’nın 119/f bendi bakımından iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği dava dilekçesinde belirtilmiş olmalıdır. Bu durum aynı zamanda somutlaştırma yükümlülüğünün bir gereğidir. Fakat bazı deliller dava dilekçesinde belirtilmesine karşın mahkemeye sunulmamış olabilir. Bu noktada HMK’nın 139/ç. Maddesine göre; taraflara ön inceleme duruşması davetiyesi gönderilirken davetiye üzerine, davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği yazılır.” Bu hüküm kanuna 22.07.2020 tarihinde yapılan değişiklikle eklenmiştir. Buna göre davacı dava dilekçesinde bildirmiş olup da sunmadığı delilleri davetiyenin tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkemeye sunmak zorundadır. İhtara uymamanın yaptırımı ise HMK’nın 140/5. Maddesinde gösterilmiştir. Buna göre; “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” Denilmiştir. İki hükümden çıkan sonuç davacının dilekçelerinde bildirmediği delillere dayanamayacağıdır. Dolayısıyla bir delilin ileri sürülmesi için dava dilekçesinde belirtilmiş olması gerekir. Tekrar belirtmek gerekir ki bu hükümler ancak dava dilekçesinde belirtilmiş fakat mahkemeye sunulmamış delillerin bildirilmesine ilişkindir. 

Dava dilekçesinde bildirilmeyen deliller dilekçeler teatisi aşamasından sonra ileri sürülemez. Bildirilmeyen deliller için mahkemece süre verilmesi ve bu süreye sonuç bağlanması da hatalıdır. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/557 K. Sayılı kararında bu durumu “Davacı kadın dava dilekçesinde boşanma sebebi olarak ileri sürdüğü vakıaları bildirdikten sonra bu vakıaları hangi delille ispatlayacağını belirtmemiştir. Davacı kadın dava dilekçesinde tanık deliline dayanmadığına göre, dayanılmayan delilin bildirilmesi için ön inceleme aşamasında verilen süre sonuç doğurmaz ve davacının süresinde bildirmediği tanıklarının beyanları kusur belirlemesinde dikkate alınamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece; yukarda açıklanan sebeplerle davalıya yüklenecek kusurlu bir davranış ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde, boşanma davasının kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” Şeklinde ifade etmiştir. 

Sonradan delil bildirmenin HMK’nın 140. Maddesinde düzenlenmiş bir istisnası bulunur. Buna göre; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.”Yukardaki kanun maddesinde belirtilen iki şartın birlikte gerçekleştiği durumlarda taraflar delillerini delil gösterme yasağının başlamasından sonra ileri sürebileceklerdir.