ZİYNET EŞYASI DAVASINDA İSPAT YÜKÜ

ZİYNET EŞYASI DAVASINDA İSPAT YÜKÜ

Düğün takılarının (ziynet eşyalarının) iadesi davası başlıklı makalemizde ziynet eşyalarının kime ait olduğu, iadesinin nasıl yapılacağı, zamanaşımı ve hangi deliller kullanılacağı hakkında detaylı bilgiler vermiştik. Bu makalemizde ise; Ziynet eşyaları davasında görevli ve yetkili mahkeme, ispat yükü ve resmi nikah yokluğunda nasıl bir yol izleneceği hakkında açıklamalar yapılacaktır. 

Düğün takıları, aksi kanıtlanmadığı sürece kadına bağışlanmış sayılıp, kişisel malı niteliğindedir. Yargıtay içtihatlarında sıkça rastladığımız yerleşik düşünce; ziynet eşyalarının normal şartlarda kolaylıkla taşınabilir, saklanabilir eşyalar olması ve genellikle kadının kendi üzerinde veya ortak konutta saklandığı dolayısıyla da herhangi bir ayrılık, evden uzaklaşma durumunda kadının bu eşyaları yanında götüreceği düşüncesidir. Dolayısıyla düğün takılarını iade talep eden kadının, evden ayrılış sebebini, düğün takılarını neden yanında götürmediğini, yahut yaşadığı ortak konutta muhafaza edip etmediklerini, başka bir yerde muhafaza edilmesinden kaynaklı ulaşamıyorsa (Örn: Kocasının ailesinin evinde, yahut kocaya ait bir banka hesabı veya kasada gibi) nerede muhafaza edildiğini, eğer evlilik birliği süresince bozdurulup harcandıysa bununla ilgili tanıklarını veya delillerini, kadının kişisel malı olan ziynet eşyalarını evden ayrılırken alınmasının engellenip engellenmediği gibi durumları açıkça davasında beyan etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla düğün takılarının koca da kaldığının ispatını iade talep eden kadına yüklemiştir. 

Ayrıca ispat yükü konusunda önem arz eden başka bir durum da şudur; 

Davalı kocanın, düğün takılarının evlilik birliği içerisinde evle ilgili farklı ihtiyaçlar giderilmek üzere kullanıldığını ileri sürmesi onu bu borçtan kurtarmayacaktır. Ancak düğün takılarını kullanırken daha sonradan kadına iadesi yapılmamak üzere ve kadının özgür iradesiyle onaylayarak bağışlaması nedeniyle kullanıldığını ispat etmesi durumunda artık davalı kocaya ziynet eşyalarının iadesi borcu yükletilemez. Genellikle uygulamada bu durumun ispatı oldukça zor ve imkansıza yakın olmaktadır. Ancak doğru bir stratejiyle ve uygun deliller eşliğinde kanunun verdiği hak kullanılabilir hale gelecektir. 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 18/01/2018 Tarihli, 2017/17245 E. 2018/361 K. Sayılı Kararı’nda bu konuyla ilgili “Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının istemi ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bunları iadeden kurtulur.” Şeklinde bahsedilmiştir. 

Yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22/12/2014 Tarihli 2014/26823 E. 2014/26223 K. Sayılı Kararı’nda; “Düğünde takılan takı paraları ve ziynet eşyaları, taraflar arasında aksine bir anlaşma yoksa kadına ait sayılır. İade edilmeme koşuluyla verildiği kanıtlanmadıkça; bunların koca tarafından borçları için bozdurulup harcanması; onu iade borcundan kurtarmaz. Davacı-davalı koca, kadının takı ve ziynet alacağı taleplerine verdiği cevapta “onların hepsinin nişan, düğün ve ev eşyası borçları için kullanıldığını'' beyan ve kabul etmiş; takı parasının, kadın tarafından iade edilmemek üzere kendisine verildiğini de ispatlayamamıştır. Açıklanan bu nedenlerle, takı parası talebinin kabulü gerekirken; yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” Denilmek üzere açıklık getirilmiştir. 

Sonuç olarak, bu noktada davacı(iade talep eden) kadının, hem ziynet eşyalarının iadesinin talep edilmesi gereken doğru zamanı, hem talep etme şeklinin hukuka, ispat yüküne, olay örgüsüne, doğru delillere dayandırılarak, zamanaşımı süresi içerisinde olmasına gibi çoğaltabileceğimiz davanın gidişatını ve sonucunu ciddi şekilde etkileyebilecek bir çok hususi noktada, davalı kocanın da kurulacak doğru tezler ve kullanılacak doğru deliller ile borç yükünden kurtulabileceği olasılığı düşünüldüğünde iki tarafında bir uzman avukat ile bu süreci yürütmesinde fayda olacağı kanaatindeyim.

ZİYNET EŞYASI DAVASI GÖREVLİ MAHKEME

Ziynet eşyası davası açabilmek için eşlerin boşanmış olması zorunluluğu yoktur. Ziynet eşyası üzerinde eşler her zaman tasarruf yetkisine sahip olduğundan evlilik birliği devam ederken de ziynet alacağı talebinde bulunulabilir. Boşanma sürecinde ise, boşanma davası ile beraber talep edildiği gibi isteme göre müstakil bir dava açarak da talep edilebilir. 

Ziynet eşyası davasında, genel yetkili mahkeme olan, davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. 

Ziynet alacağı talebi, Türk Medeni Kanunu’nun 2. Kitabı olan, Aile Hukuku’ndan doğan bir taleptir. Aile Hukuku’ndan doğan davalarda görevli mahkeme Aile Mahkemesi’dir. Ziynet Alacağı davasında ise görevli mahkeme; davanın açılacağı yargı çevresinde, Aile Mahkemesi bulunan yerlerde Aile Mahkemesi, bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir. Asliye Hukuk Mahkemesi, davayı Aile Mahkemesi sıfatıyla sürdürüp karara bağlamalıdır.

“Ziynet eşyalarına yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacı vekili müvekkilinin kişisel malı niteliğindeki ziynet eşyalarının davalı eş tarafından alınarak iade edilmediğini ileri sürmüştür. TMK'nun 226/1. Maddesinde, her eşin diğer eşte bulunan mallarını geri alacağı açıklanmıştır. Maddedeki bu düzenleme ile 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4. maddesinde yazılı düzenlemeler dikkate alındığında ziynet eşyalarına yönelik olarak açılan davalarda Aile Mahkemesi görevlidir. O halde; mahkemece ziynet eşyalarına dair talep bakımından işin esasına girilerek taraf delilleri eksiksiz olarak toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Şeklinde belirtilmiştir.

RESMİ NİKAHI OLMAYAN EŞ, ZİYNET EŞYASI TALEBİNDE BULUNABİLİR Mİ?

- Resmi nikah yokluğunda, Ziynet eşyası alacağı davası açılmasının önünde kanuni bir engel bulunmamaktadır. Bu tür durumlarda görevli mahkeme genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleridir. 

Yargıtay 4. HD. 04.06.2012 Tarihli bir kararında;

“Somut olayda; taraflar arasında, nişan veya TMK. m. 134 ve devamında ön görülen yöntem ve koşullara uygun bir evlilik ilişkisi söz konusu değildir. Bu nedenle de uyuşmazlığın nişan veya evliliğin hukuki niteliğine ve sonuçlarına ilişkin Medeni Yasa'nın İkinci Kitabı hükümleri çerçevesinde ve aile mahkemesi tarafından çözümlenmesi mümkün değildir. 

Dava konusu olay, 4721 sayılı Medeni Yasa'nın İkinci Kitabından doğan dava ve işler arasında olmadığından, uyuşmazlığın, genel hukuk mahkemelerinde çözümlenmesi gerekir. Şu durumda yerel mahkemece, Asliye Hukuk Mahkemesi olarak davaya bakılması ve işin esasına girilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” Şeklinde belirtmiştir.