MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ DAVASI

MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ DAVASI

Türk Medeni Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde muhdesat kavramının belirlenmesine yarar düzenlemeler yer almakla, muhdesatın ne olduğuna dair açık bir ifade bulunmamaktadır. Ayrıca kanunda muhdesat kavramı da kullanılmış değildir. Kadastro Kanunu’nun 19. Maddesinde ise bu kavram kullanılmış fakat açıklığa kavuşturulmamıştır. İlgili maddede “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.” İfadeleri kullanılmıştır. Madde gerekçesinde ise muhdesat; “Muhdesat, geçici olmayan bina ve ağaç gibi şeylerdir.” Şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlar muhdesat kavramını tanımlamakta eksik kalmıştır. 

Bu sebeple muhdesat kavramında ne anlaşılması gerektiği uygulamada çözümlenmeye çalışılmıştır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.11.1995 tarihli kararında aşağıdaki ifadeler kullanılmıştır: 

“Bir taşınmaz üzerine bina yapılması veya ağaç dikilmesinin muhdesat sayılması gerektiği tartışmasızdır.Muhdesatın mütemmim cüz, yani taşınmazın ayrılmaz parçası niteliğini taşıması gerektiğinde de bir anlaşmazlık söz konusu değildir.” 

İlgili karardan çıkan sonuca göre muhdesat; bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçlar olarak tanımlanmıştır.

MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ DAVASININ ŞARTLARI

  • Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası ortaklığın giderilmesi (izale-i şuyu) ve kamulaştırma ya da kentsel dönüşüm işlemleri sırasında gündeme gelen bir dava türüdür. Bu haller dışında dava açma imkânı bulunmamaktadır. 
  • Muhdesatın adiyetinin tespiti davası ancak taşınmazlar bakımından açılabilir. 
  • Davanın açılabilmes için taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, tesislerin veya bağ bahçelerin taşınmazın maliki dışındaki bir kişi tarafından inşa edilmiş ya da ekilmiş olması gerekir. 
  • Bütünleyici parça niteliğinde olmayıp her zaman için ana taşınmazdan sökülüp götürülebilen ve taşınmazdan ayrılması mümkün olan eşyalar da teferruat niteliğindedir. Bu nitelikteki eşyalar yönünden dava açılamaz. Şartların varlığı halinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurulabilir. Mevcut bir muhdesata sonradan yapılan imalatlar yeni bir muhtesat meydana getirme sayılamayacağı gibi, bu amaçla yapılan giderler de mevcut muhdesata değer kazandıran faydalı ve zorunlu giderlerdendir. 

Yargıtay kararlarında ise bu dava türüne ilişkin aşağıdaki ifadeler kullanılmıştır: 

“Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK madde 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK madde 718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. 

Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Muhdesat sahibinin hakkı, sadece şahsi bir haktır (TMK madde 722, 724 ve 729). Taşınmaz üzerindeki bina, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. 

Ne var ki; çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın tespiti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekir.”

MUHDESATIN ADİYETİNİN TESPİTİ DAVASI KİME KARŞI AÇILIR?

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası taşınmazın tapu kaydındaki maliklerinin tamamına karşı birlikte açılır. Aksi takdirde dava şartı eksikliğinden söz etmek gerekir. 

Burada şu ayrımın da yapılması gerekir. Şayet tapu kaydında malik olarak gözükenlerden muhdesatın davacıya ait olduğunu açıkça kabul edenler varsa bunların davalı olarak gösterilmesi gerekmez. Fakat burada açık kabulün varlığının arandığı unutulmamalıdır. 

İzale-i şuyu davası sırasında muhdesat iddiasında bulunulursa izlenecek yol Yargıtay 14. HD’nin 2021/3946 K. Sayılı kararında aşağıdaki gibi belirtilmiştir: 

“Paydaşlığın ( ortaklığın ) satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçaların ( muhdesat ) kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların ( ortaklar ) hak iddia etmeleri ve öncelikle bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde o paydaşa görevli mahkemede dava açmak üzere HMK'nın 165. maddesi uyarınca uygun bir süre verilmelidir. Mahkemece verilen süre içerisinde dava açıldığı takdirde sonucunun beklenmesi, açılmadığı takdirde o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmesi gerekir. 

Bu durumda mahkemece, öncelikle tüm tarafların muhdesat iddasını kabul edip etmediklerine dair beyanlarının tespit edilmesi, muhdesat konusunda ihtilaf bulunduğunda muhdesat iddiasında bulunan davacı ... vekiline muhdesatın aidiyeti konusunda dava açmak üzere HMK'nın 165. maddesi uyarınca uygun bir süre verilmesi, açıldığı takdirde sonucunun beklenmesi, tüm tarafların muhdesat iddiasını kabul etmesi veya muhdesatın aidiyeti davası açılıp da muhdesatın davacı ...'ya aidiyetine karar verilmesi halinde; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek bilirkişiden rapor alınmak suretiyle satış bedelinden ne kadarının muhdesata isabet ettiğinin yüzdelik oran kurulmak suretiyle belirlenerek, muhdesata isabet eden kısmın muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedelin ise payları oranında paydaşlara dağıtılması ve dağıtım oranlarının hükümde açıkça gösterilmesi;”

MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ DAVASI HANGİ MAHKEMEDE AÇILIR?

Yukarıda belirttiğimiz üzere muhdesatın aidiyetinin tespitinin açılması ancak bir taşınmazın varlığına bağlıdır. Taşınmazın aynına ilişkin davaların hangi mahkemede açılacağı HMK’nın 12. Maddesinde düzenlenen özel yetki kuralları uyarınca belirlenir. Buna göre bu dava taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. 

Görevli mahkeme bakımından ise genel görev kurallarına gidilmelidir. Hal böyle olunca bu davaya Asliye Hukuk Mahkemelerince bakılır.

MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ DAVASINDA HARÇ, YARGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ

“Bilindiği üzere, muhdesatın tespiti davalarında, davanın konusu (müddeabih) muhdesat iddiasını kabul etmeyen davalıların paylarına isabet eden muhdesat değeri (zemin bedeli hariç) olup, buna göre, yargılama sonucunda hüküm altına alınan nispi karar ve ilam harcından, aynı şekilde 6100 Sayılı HMK'nin 326/2. madddesi uyarınca yargılama giderinden ve davacı yararına takdir edilen vekalet ücretinden davalıların tapudaki hisseleri göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulmaları gerekir. 

Hal böyle olunca, hüküm altına alınan harç ve yargılama giderlerinin az yukarıda açıklanan dava değeri esas alınarak hesaplanması ve hesaplanan bu miktarlardan da davalıların tapudaki hisseleri gözönünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulmaları gerekirken, dava konusu muhdesatın tamamı esas alınmak suretiyle harç ve yargılama gideri hesaplanması ve bu miktarların da davalılardan payları oranında alınmaması doğru olmamıştır.” Y8HD. 2021/4323 K. 

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında verilen karar kesinleşmeden icraya konulamaz.