İZALE-İ ŞUYU (ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ) DAVASI

İZALE-İ ŞUYU (ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ) DAVASI

Türk mevzuatına göre birlikte mülkiyetin iki türü bulunur. Bunlardan ilki paylı mülkiyet ikincisi ise elbirliği mülkiyetidir. Bu mülkiyet türlerine ilişkin hükümlere Türk Medeni Kanunu’nda yer verilmiştir. İnceleme konumuz olan izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davası sadece birlikte mülkiyet hallerinde gündeme gelen bir dava türü olduğundan öncelikle bu mülkiyet türlerine ilişkin açıklamalar yapma gereği duymaktayız. 

Paylı mülkiyete ilişkin hükümler TMK’nın 688 vd. maddelerinde yer alır. Buna göre paylı mülkiyet; maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına, birden fazla kişinin belirli paylarla malik olma durumunu ifade eder. Paylı mülkiyette ortakların pay oranı eşyanın tamamı üzerindedir. Kısaca ortak payı oranında eşyanın tamamı üzerinde mülkiyet hakkına sahiptir. 

Elbirliği mülkiyeti ise TMK’nın 701 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. 701. Maddeye göre; kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.

Elbirliği mülkiyeti sıklıkla miras kalan mallar üzerinde ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple izale-i şuyu davasına da en çok miras ortakları arasında rastlanır. 

İzale-i şuyu davası yukarıda kısaca tanımladığımız ortaklık türlerinin giderilmesine yönelik açılan davayı ifade eder. Burada amaç ortaklar arasında paylaşmanın yapılarak ferdi mülkiyete geçilmesidir.

İZALE-İ ŞUYU DAVASI KİM TARAFINDAN KİME KARŞI AÇILIR?

Ortaklığın giderilmesi davasının açılabilmesi için paydaşlardan birinin TMK 698 uyarınca paylaşma isteminde bulunması gerekir. Dava hakkı her paydaş için ayrı ayrı kullanılabilen bir haktır. 

Paydaşların dava açabilmesi için haklı bir sebebe dayanmaları gerekmez. Ortaklığa son verme istemi davanın açılması için yeterlidir. 

 Dava paydaşların tamamına karşı birlikte açılır. Paydaşlardan biri ölmüşse dava onun mirasçılarına yöneltilir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin örnek bir kararı aşağıdaki gibidir: 

“Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup re'sen yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gerekir. Hâkim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hâkim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. Öte yandan mirasçılık belgesinde mirasçı olarak yer alan kişinin davaya dahil edilmediği; karar başlığında ismi yer alan kişinin nüfus kaydının dosya kapsamında yer almadığı, hayatta olup olmadıklarının mahkemece araştırılmadığı anlaşılmaktadır. Davalılardan biri ile mirasçısının hayatta olup olmadıkları araştırılarak hayatta ise kendilerine, vefat etmişler ise davada taraf olmayan yasal mirasçıları davaya dahil edilerek dava dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi, savunma ve delilleri sorulduktan sonra işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan davaya devam edilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.” 2020/2736 K.

İZALE-İ ŞUYU DAVASININ AÇILAMAYACAĞI HALLER

Yukarıda belirttiğimiz üzere ortaklığın giderilmesi davasının açılabilmesi için herhangi bir sebebe ihtiyaç yoktur. Fakat kanun koyucu bazı durumlarda ortaklığın giderilmesi davasının açılamayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre aşağıdaki hallerde ortaklığın giderilmesi istenemez: 

  1.  Hukuki bir işlem gereğince paylı mülkiyete devam etme zorunluluğunun olduğu durumlarda, 
  2.  Paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması halinde, 
  3.  Paylaşmayı isteme hakkı, hukuki bir işlemle en çok on yıllık süre ile sınırlandırılabilir. 
  4.  Uygun olmayan zamanlarda paylaşma istenemez. 

Paylaşmayı isteme hakkı tarafların yapacakları bir sözleşmeyle en fazla 10 yıl süreyle sınırlandırılabilir. Bu sözleşme idame-i şuyu olarak isimlendirilmiştir. Sözleşmenin geçerli olabilmesi için resmi şekilde yapılmış olması gerekir. Taşınmazlar bakımından yapılacak sözleşme tapu kütüğüne şerh edilebilir. 

Bazı durumlarda ortak mülkiyetteki mal belirli bir amaca özgülenmiş olabilir. Örneğin taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi yer alabilir. Bu şerh ortaklığın giderilmesine engel teşkil eder. Konuya ilişkin örnek bir Yargıtay kararında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur: 

“Davacı vekili, dava dilekçesinde 8 numaralı bağımsız bölümde tarafların paydaş olduğunu, paydaşlığın satış yoluyla giderilmesine karar verilmesini istemiş, davalı vekili, dava konusu edilen taşınmazın aile konutu olup tapu kaydında buna ilişkin şerh bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesi gereğince; eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aynı Kanun'un 698. maddesine göre; hukuki bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir. Paylaşmayı isteme hakkı, hukuki bir işlemle en çok on yıllık süre ile sınırlandırılabilir. Taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmeler, resmi şekle bağlıdır ve tapu kütüğüne şerh verilebilir. Uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamaz.Somut olayda; dava konusu edilen ve satışına karar verilen 8 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının açıklamalar bölümüne 08.01.2008 tarihinde "aile konutu" şerhi konulduğu, taraflar adına 1/2'şer payla kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazın belli bir amaca özgülendiğinin kabulü gerekir. Tapu kaydı üzerindeki bu şerh terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesinin istenmesi mümkün değildir. O halde mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.” Y6HD.2010/4406 K.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesine göre taşınmaz üzerinde fiili taksimin yapılmış olması paylaştırmaya engel değildir. İlgili karar aşağıdaki gibidir: 

“Paydaşlardan her birinin paylı mülkiyetteki malın paylaşılmasını isteyebileceği ve bu konuda taşınmazın fiilen taksim edilmiş olmasının bu isteme engel olacağına dair hiçbir yasal düzenleme bulunmadığı gibi karar paydaşlığın giderilmesini düzenleyen yasal mevzuata açıkça aykırıdır. Davacı davaya konu taşınmazda paydaş olduğundan paydaşlığın giderilmesine karar verilmesi gerekirken, Kanun'un açık hükmüne aykırı bir şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş açıklanan sebeplerle hükmün bozulması gerekmiştir.” 2017/9388 K. 

Yargıtay HGK’na göre; münasip olmayan zamandan amaç, taksimin paydaşlar için zararlı olduğu bir zamandır. Kuşkusuz münasip olmayan zamanın dürüstlük kurallarına göre belirlenmesi gerekir. 

Örneğin bir inşaata başlanmak üzereyken istenen taksimin dürüstlük kuralına uymayacağı söylenebilir. 

Kat mülkiyetine tabi taşınmazlarda ana taşınmazın paylaştırılması istenemez. (KMK 7. Madde) 

Mülkiyetin çekişmeli olduğu durumlarda ortaklığın giderilmesi davası istenemez. Açılmış davalarda bu durum bekletici mesele yapılır. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Dava, üzerinde yapı bulunan paylı taşınmaz mülkiyetinin kat mülkiyetine çevrilmesi, olmadığı takdirde satılması yoluyla ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir. Dava konusu ortak taşınmaz üzerindeki yapının mülkiyetinin paydaşlar arasında çekişmeli olduğu gözetilerek, bu çekişmenin giderilmesi için açılmış ve açılacak olan davaların "bekletici mesele" kabul edip, sonucunun beklenmesi, mülkiyet çekişmesi çözümlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekken; açılacak davaların bekletici mesele yapılması yolundaki istemin reddi ile taşınmazın üzerindeki yapı ile birlikte satılarak ortaklığın giderilmesine ve satış bedelinin paydaşlar arasında arsa payları oranında paylaştırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.” Y18HD 2003/1370 K.

İZALE-İ ŞUYU DAVASINDA AYNEN TAKSİM

TMK’nın 399/2. Maddesine göre; paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin istemi üzerine hâkim, malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi halinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir. 

Aynen taksim ancak eşyanın niteliğinin bu paylaştırmaya uygun olduğu durumlarda gündeme gelir. Hâkim talebin varlığı halinde öncelikle malın aynen taksime uygun olup olmadığını inceler. Bunun için bilirkişi raporu alınır ve gerekli yerlere aynen taksimin mümkün olup olmadığı sorulur. Örnek bir Yargıtay kararında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur: 

“Dava konusu taşınmazlar üzerindeki ortaklığın aynen taksim yoluyla giderilebileceği gerekçe gösterilerek bu taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmişse de tarafların, bu taşınmazlar üzerindeki ortaklığın aynen taksim yoluyla giderilmesini talep ettikleri ve mahallinde yapılan keşif sonrası sunulan bilirkişi raporlarında da anılan taşınmazlar üzerindeki ortaklığın İmar Kanunu uyarınca aynen taksim suretiyle giderilmesinin mümkün olduğunun bildirildiği anlaşıldığından mahkemece, teknik bilirkişiye bu taşınmazlara ilişkin ifraz ( taksim ) projesi düzenlettirildikten sonra onay makamı olan Belediye Encümeninden bu projeye göre aynen taksimin mümkün olup olmadığının sorularak bu hususta bir karar alınmasının sağlanması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, davanın reddine dair hükmün bozulması gerekmiştir.” Y14HD. 2020/5450 K.

ORTAKLIĞIN SATIŞ SURETİYLE GİDERİLMESİ

TMK’nın 699/3. Maddesine göre; bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunur. 

Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır. 

Satış işlemi satış memuru ya da icra dairesi tarafından yerine getirilir. 

Satış işlemine geçilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. 

Satıştan önce malın kıymet takdirini gösterir rapor düzenlenir. Ardından satış ilanının yapılması gerekir. 

İhale açık artırma suretiyle yapılır. Satışın ortaklar arasında yapılabilmesi için bütün ortakların muvafakati gerekir. Aksi takdirde açık artırma ihalesi herkese açık yapılır. 

Bundan başka satış işlemlerinde İİK’nın ilgili hükümleri uygulanır. 

Satış isteme süresi 10 yıldır.

<4>İZALE-İ ŞUYU (ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ) DAVASI HANGİ MAHKEMEDE AÇILIR?

Ortaklığın giderilmesi davasına bakmakla görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi'dir. 

Ortaklığın giderilmesinin istenildiği eşya taşınmazsa, dava taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. 

Ortaklığın giderilmesi davasında basit yargılama usulü uygulanır. Tarafların ikinci cevap dilekçesi verme hakları bulunmaz. 

Yargılama giderlerinden davaya taraf bütün ortaklar sorumludur. 

Taraflar vekille temsil edilmişse karşılıklı vekalet ücreti ödenmesine karar verilir.

İZALE-İ ŞUYU DAVASINDA MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ

Ortaklığın giderilmesi davasında taraflardan biri ya da birkaçı muhdesat iddiasında bulunabilir. Böyle bir iddianın varlığı halinde mahkeme öncelikle iddiada bulunan tarafa muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açması süresi verir. Muhdesatın aidiyetinin tespitine ilişkin yazımızda bu konunun ayrıntılarına değinilmiştir. Burada belirtmek gerekir ki muhdesatın aidiyetinin tespiti taşınmaz bir yapı üzerinde dikili ağaçların, yapılan yapıların mülkiyetinin kime ait olduğunun belirlenmesine yarar. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararında aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir: 

“Paydaşlığın ( ortaklığın ) satış yoluyla giderilmesi halinde davaya konu taşınmaz üzerinde bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçalar ( muhdesat ) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara ( ortaklara ) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği yüzdelik ( % ) oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesi de bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara ( ortaklara ) dağıtılır. 

Somut olayda; davalı, davaya konu taşınmaz üzerindeki yapıların murisi H.K.'a ait olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu durumda, iddianın diğer taraflara sorularak kabul edilmemesi halinde muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açmak için adı geçen davalı vekiline süre verilmesi, kabul edilmesi halinde ise ait olduğu iddia edilen yapıların muhdesat oranı belirlenerek hüküm kurulması gerekirken, noksan inceleme, araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.” Y14HD. 2017/8829 K.