KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU

5237 sayılı TCK'nın “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde yer alan ve 116/1. Maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını ihlal suçu; bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girmek veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmamak suretiyle işlenebilen bir suç tipidir. 116. Maddenin ikinci fıkrasında ise işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuna yer verilmiştir. İki suç tipi arasındaki farklılık konu unsurundan ileri gelmektedir. Bu sebeple açıklamalar iki fıkra için ortak yapılacak gerekli yerlerde farklılıklara da değinilecektir. Ayrıca işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunda ceza miktarı da farklı belirlenmiş olup muhakeme başlığında bu fark da açıklanacaktır. Maddenin 4. fıkrasında; "Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi" cezayı ağırlaştırıcı bir neden olarak öngörülmüştür. Ayrıca Kanun’un 119. Maddesinde yer alan ortak hükümlerde bu suç tipi için de ağırlaştırıcı sebeplere yer verilmiştir. 

Yukarıda belirttiğimiz üzere konut dokunulmazlığını bozma suçu, bir kimsenin konutuna veya eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi ya da rıza ile girildiği halde çıkılmamasıyla işlenmeye başlamakta ve konutun terk edilmesine, başka bir anlatımla hukuki ya da fiili kesintinin gerçekleşmesine kadar devam etmektedir. 

Ceza kanununda yer alan bu düzenlemeyi Anayasa’nın bir yansıması olarak düşünmek gerekir. Nitekim Anayasanın 21. Maddesi; konut dokunulmazlığı başlığı altında “kimsenin konutuna dokunulamaz.” Şeklinde düzenlenmiştir. 

Madde gerekçesinde bu durum şöyle ifade edilmiştir:“Madde, Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükununu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir. 

Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükunu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.” 

Yukarıdaki açıklamalarımızdan hareketle suçla korunan hukuki değerin kişilerin konutlarında huzur ve güven içinde yaşama hakkı olduğu sonucuna varılmaktadır. 

Suçun faili açısından herhangi bir özellik aranmaz. Herkes bu suçun faili olabilir. Eşler ve aynı konutta yaşayan kişiler birbirlerine karşı konut dokunulmazlığının ihlali suçunu işleyemezler. Uzaklaştırma kararının verildiği haller saklıdır. 

Suçun mağduru ise konut içerisinde yaşayan herkestir.

KONUT DOKUNULMAZLIĞININ İHLALİ SUÇUNUN KONUSU

Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun konusunu “konut” ve eklentileri oluşturmaktadır. Bunun dışında işyeri dokunulmazlığının ihlali halinde suçun konusunu mutat olmayan işyerleri ve eklentileri oluşturur. Bu sebeple öncelikle konut, eklenti ve işyeri kavramlarının ceza hukuku anlamında açıklanmasında yarar görmekteyiz. 

1- Konut Nedir? 

Konut kavramının kanuni bir tanımı bulunmamaktadır. Buna karşın öğretide ve uygulamada bu kavrama ilişkin oldukça geniş tanımlamalar yapılmıştır. İnceleme konumuzda Yargıtay tarafından benimsenen tanımlamalar kullanılacaktır. Yargıtay 2. Ceza Dairesi konutu; “devamlı ve geçici olarak, kişilerin yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler” olarak tanımlamıştır. Genel görüş de bu yöndedir. 

Buna karşın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/385 K. Sayılı kararında öğreti ve uygulamada yer alan tanımlamaların derlemesi aşağıdaki gibi yapılmıştır: 

“Konut kavramını, dar ve geniş şekilde ifade etmek mümkündür. Dar anlamda konut, evi ifade eder. Buna göre bir yerin konut sayılabilmesi için; o yerin yatma, kalkma, dinlenme, yeme, içme gibi ev ihtiyaçlarına tahsis edilmiş olması gerekir. Geniş anlamda konut ise, bireyin kendi faaliyetine tahsis ettiği her yeri ifade eder. 

Yargıtay, 765 Sayılı TCK zamanında konutu kişilerin devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olarak tanımlamıştır. 

Doktrinde en geniş anlamıyla yapılan konut tanımına göre, gece istirahatine tahsis edilmesi, yapı şekli, devamlı bir şekilde kullanılması, fiilin gerçekleştiği anda içinde bulunulması önemli olmayan dış âlemden ayrıldığı izleri taşıyan ve kişi veya kişilerin halen ve fiilen yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yer olarak tanımlanmıştır.” 

Görüleceği üzere ceza hukuku anlamında konut kavramı Medeni Kanun’da tanımlanan “ikametgâh” kavramından farklı olup oldukça geniş yorumlanmaktadır. 

Bir yerin konut olarak kabul edilmesi için fiilen yaşanıyor olması yeterlidir. Yaşantının sürekli olması da gerekmez. Otel konaklamalarında otel odası ve öğrenci yurt odaları ve yazlık evler konut olarak kabul edilir. Burada değinilmesi gereken diğer bir husus konutun illa gece istirahatine özgülenmiş olmasının gerekmediğidir. Önemli olan o yerin yaşamsal ihtiyaçları karşılamaya özgülenmiş olmasıdır. 

Bir yerin konut olarak kullanıldığı belirlenmiş olmalıdır. Yerin dışarıdan anlaşılacak bir biçimde konuta tahsis edilmesi gerektiği gibi dış dünyadan ayrı tutulduğunu belirtecek emarelere sahip olması da gerekmektedir. (Artuk/Gökcen/Alşahin/Çakır, s. 399.) 

Konutun illa taşınmaz olması gerekmez. Bu itibarla karavan, çadır gibi yerler de konut olarak değerlendirilir ve suça konu olabilir. 

Konutun mutlaka yaşamsal faaliyetler için özgülenmiş olması gerekir. Boş daireler bakımından konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmaz. Yargıtay 2. CD. konuya ilişkin bir kararında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur: 

“Kiracının tahliye etmesi nedeniyle boş olan ve henüz kimsenin oturmadığı dairenin kombisi ile musluklarını çalan sanığın eyleminde konut dokunulmazlığını bozmak suçunun yasal unsurları oluşmamıştır. Konut amaçlı yapılar, konut olarak kullanılmayıp, boş durumda olduklarında burada kişinin özgürlük hakkının barış, huzur ve güvenliğinin ihlal edilmesi fiilen olanaksız olacağından konut dokunulmazlığını ihlal suçu kapsamında konut olarak değerlendirilemez.” 2015/1902 E.2- 

Konut Eklentisi Nedir? 

TCK’nın 116/1. Maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını ihlal suçunun konusunu konut ve eklentileri oluşturmaktadır. Bu itibarla burada “eklenti” kavramının ceza hukuku açısından değerlendirmesi yapılacaktır.Ceza Genel Kurulu 1991/135 K. Sayılı kararında eklentiye ilişkin açıklamaları oldukça detaylı olup aşağıdaki gibidir: 

“Bir yerin eklenti olup olmadığının tespitinde, bu yere giriş halinde, konutta bulunanların özgürlüğü, huzur ve sükûnu bozuluyor mu buna bakılmalıdır. Bozuluyorsa, o yeri eklenti kabul etmek gerekmektedir. (Eriş, s. 341)

Konut (mesken), devamlı veya geçici olarak kişilerin yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir. Eklenti (müştemilat) ise, konut veya benzeri yapıların kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan diğer yapılar veya yerlerdir. Diğer bir anlatımla, girilmesi konutta oturma hakkına sahip kimselerin huzur ve güvenliğini bozabilecek ek yapılar veya yerlerdir. Örneğin; avlu, ahır, bahçe, balkon, taraça, odunluk, kömürlük gibi yerler müştemilattır. 

Konut ve eklenti genelde birlikte ve bir bütün meydana getirmelidir. "Eklenti" kavram olarak konuta bağlı veya pek yakın yerlerdir. Konut dokunulmazlığını bozma suçu kişi hürriyeti aleyhine işlenen suçlardan olduğu ve eklenti konutu korumada zaruri bulunduğu için yasa koyucu tarafından ayrıca korunmuştur. Girilmesi veya girildikten sonra çıkılmaması konutun huzur ve sükununu, dolayısıyla kişi hürriyetini ortadan kaldırabilecek yerler eklentidir. Bir yerin eklenti olup olmadığını saptarken dikkat edilecek husus, o yere girilmekle kişi huzur ve güvenliğinin, kişi hürriyetinin bozulup bozulmayacağıdır. Konut dokunulmazlığını bozma suçunun temel vasfı, ferdi hürriyete karşı işlenmiş olmasıdır. Korunan; mülkiyet, zilyetlik, vs. tasarruf hakkı olmayıp, oturma dolayısıyla kişi hürriyetidir. 

Eklentiye girilmekle, kişi huzur ve güvenliğinin, şahsi hürriyetinin bozulup bozulmadığı; girenin amacı, davranışı, giriş nedeni ve olayın akışı içinde ihlal ettiği hukuki yarar ve korunması gereken çıkar nazara alınarak tespit edilmelidir.” 

Ayrıca Ceza Genel Kurulu'nun 27.1.1969 gün 542/31 sayılı kararında apartman merdivenleri eklenti sayılmış ve şu ifadeler kullanılmıştır: 

“Apartman cümle kapısından sonraki koridorlar, katlara girilen kapıların ön kısımları o katlarda oturanların müşterek müştemilatından bulunmaktadır. Bu kısımlara mahsus ve kötü bir kasıtla giren kimse, apartman sahiplerinin hürriyetini ve masuniyetini bozmuş diğer deyimle taarruz etmiş demektir. Nitekim, Türk Ceza Kanunu’nun 193. maddesi, ikinci babın (Hürriyet Aleyhinde İşlenen Cürümler) kısmına dahildir. Apartman cümle kapısının açık olması, apartmanın bahse konu mahallerinin genel bir mahal veya çıkmaz sokak sayılmasını gerektirmez" denilerek apartman merdivenlerinden inip çıkmanın konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.” 

Yargıtay’ın eklenti tespiti yaparken ayırt ettiği kıstasa göre girildiğinde konutta oturanların sükûn ve huzurunun bozulduğu yerler eklenti sayılır. 

Açık Bir Rızaya Gerek Duyulmaksızın Girilmesi Mutat Olan Yerler Dışında Kalan İşyeri ve Eklentisi Nedir? 

116. maddenin 2. Fıkrası suçun konusunun farklılığı sebebiyle işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu düzenlemiştir. Buna göre; “birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi halinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” 

İki suç tipi arasındaki temel farklılık suçun konusundan ileri gelmektedir. Öyleyse yukarıdaki konut kavramını bu suç tipi bakımından işyeri olarak değiştirmek gerekir. 

İşyeri kavramı da konut kavramı gibi ceza kanununda tanımlanmış değildir. Fakat bu kavrama ilişkin tanımlamaların yapıldığı bir Ceza Genel Kurulu kararı aşağıdaki gibidir: 

“İşyeri, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; "bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer" olarak tanımlanmış, öğretide; "esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınaî, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri" şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68) 

İş Kanunu’nun ikinci maddesinde; işveren tarafından mal veya hizmet üretebilmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçilerin birlikte örgütlendiği birime "işyeri" denileceği hükmüne yer verilmiştir. 

İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanununun üçüncü maddesinin ( h ) bendinde de işyerinin; mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanların birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı olan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene, bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu ifade ettiği belirtilmiştir. 

İş yapılan ya da çalışılan her yer, iş ve sosyal güvenlik hukuku bakımından bir işyeri olarak kabul edilemeyeceği gibi, hiçbir işçi çalışmadığı halde işyeri olarak tanımlanabilecek yerler de mevcuttur. Bu bağlamda; idarehane, yazıhane, muayenehane, imalathane, pansiyon, otel, kahvehane, mağaza, şube, eğlence ve spor salonları, hayvancılık tesisleri, çiftlik, tarla, bağ, bahçe, inşaat şantiyeleri, madenler, taş ocakları, vapur büfeleri gibi ticari, sınaî, zirai ya da mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerler de işyeri olarak kabul edilmektedir. Öte yandan bir yerin işyeri olarak vasıflandırılabilmesi için, geçici bir süre de olsa herhangi bir işe tahsis edilmesi gerekmektedir. 

Metruk bir halde bulunan, ileride konut ya da işyeri olarak kullanmak amacıyla inşa veya tanzim edilen veya yapımı bitmiş ancak henüz içine girilmemiş ya da kiracısının çıkmış olması nedeniyle boş bulunan bir yer ise, konut dokunulmazlığının ihlali suçları bakımından işyeri veya ev olarak kabul edilemeyecektir.” 

İşyeri kavramı yalnızca iş hukukuna göre belirlenemez; bilimsel, sanatsal, sınai ve benzeri faaliyetlerin yapıldığı her yer, kazanç elde etme amacı olsun veya olmasın TCK m. 116/2 anlamında işyeri kabul edilmektedir. 

Madde gerekçesinde belirtildiği üzere; bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada söz konusu olan koşullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alışılmış (mutat) olan yerler dışında kalan yerlere rıza olmaksızın girilmesi bu suçu oluşturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane, bu gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza, herkesin herhangi bir koşulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süper marketlere, dükkânlara, mağazalara halka açık olmadıkları zamanlarda, meselâ mesai saatleri dışında rıza hilafına girilmesi hâlinde de bu suç oluşacaktır. Ancak, halka açık oldukları sırada girildiği takdirde suç oluşmayacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha başlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamış sayılırlar. 

İş yerinin eklentisi bakımından da yukarıda yaptığımız açıklamalar geçerlidir. Fakat iş yeriyle bağlantısız depo gibi bölümlere girilmesi suçun oluşmasına sebebiyet vermez. Örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Suça konu deponun asıl işin yapıldığı iş yerinin eklentisi sayılabilmesi için iş yerine bitişik ya da yakın olması gerekmemekte ise de, mağdur ...'in, tekstil işi ile uğraştığı, deposuna bazı günler hiç gitmediği, en son olay tarihinden iki gün önce uğradığı yönündeki beyanı ile sanıklardan ele geçirilen ürünlerin sayısı da gözetilerek suça konu deponun mağdurun iş yerinde ürettiği mallarını koymak için kullandığı ayrı bir yer niteliğinde olması, mağdurun depoda üretim yapıldığı yönünde bir beyanının da bulunmaması karşısında, mağdur tarafından ihtiyaç hâlinde malzeme koymak amacıyla gidilen ve tekstil işine yönelik bir üretim yapılmadığı anlaşılan deponun iş yeri veya eklentisi niteliğinde olmadığının, bu bağlamda iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.” YCGK 2020/366 K.

KONUT DOKUNULMAZLIĞININ İHLALİ SUÇU NASIL İŞLENİR? – FİİL UNSURU

Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun maddi unsurlarından olan fiil unsurunu bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girmek veya rıza ile girdikten sonra çıkmamak seçimlik hareketleri oluşturur. Dolayısıyla suçun tipiklik unsurunun gerçekleşmesi için girmek ya da çıkmamak eylemlerinden birinin gerçekleştirilmesi gerekir. Girmek hâlinde icrai, çıkmamak hâlinde ise ihmali bir hareket söz konusudur. Başkasının konutuna veya konutun eklentilerine rıza ile girdikten sonra, çıkmama hâlinde, konut dokunulmazlığı ihmali davranışla ihlâl edilmektedir. 

Konuta ya da Eklentilerine Rızaya Aykırı Olarak Girmek 

Girmek, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; "içeri dâhil olmak" şeklinde tanımlanmış olup suç tipi ile korunan mahallere hak sahibinin iradesine rağmen sokulmak, dâhil olmak anlamına gelmektedir. Öğretide bir kısım yazarlarca vücudun, koruma altındaki mahallere tamamen girmesi gerektiği savunulmaktadır. ( Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Ankara, 2018, s. 100, Artuk, Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2017, s. 297 ) Bu görüşe göre suçun tamamlanması için failin konut, iş yeri veya eklentiye tüm vücudu ile girmesi gerekir. Kapı aralığından bir kolun, bacağın ya da başın sokulması suçun tamamlanması için yeterli olmayıp kısmen girme hâlinde teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Diğer bir kısım yazarlar ise suçla korunan hukuki değer gözetildiğinde bu değerleri ihlâl etmeye yetebilecek, hak sahibinin konutuna veya eklentisine başkasının girmesini istemediğine dair iradesine karşı yapılan girme hareketlerinin suçun oluşması için yeterli olduğunu savunmaktadır. (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, İzmir, 2017, s. 439; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, İzmir-İstanbul, 2017, s. 533 ) 

Girmek hareketinin konut, iş yeri veya eklentisine yönelik olması gerektiğinden bir kimsenin konut ve eklentisine girilmeden dışarıdan yapılan çeşitli hareketler (örneğin, konutun penceresinden içeriye bakma, cama taş atma ya da dış kapı zilini çalma) konut dokunulmazlığının ihlâli suçunu oluşturmaz. Suça konu konuta, iş yerine ya da eklentisine nereden girildiğinin ise suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır. YCGK 2018/451 K. 

Konuta nerden girildiğinin bir önemi bulunmaz. Yargıtay bir kararında işyerinin camını kırarak el uzatmak suretiyle bir şey çalan sanık bakımından işyeri dokunulmazlığını ihlal suçunun unsurlarının oluşmadığına hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları aşağıdaki gibidir: 

“Sanığın, hırsızlık amacıyla şikâyetçinin cadde üzerinde bulunan iş yerine gelerek iş yerinin vitrin camını kırdığı, sanığın işyeri içerisine girmediği, sadece kırık olan vitrin ve buzdolabı camlarından elini uzatmak suretiyle et çaldığı, etlerin bulunduğu buzdolabının sanığın elini uzatıp alabilecek mesafede olduğu, sanığın iş yeri içine girme kastı olmadığı gibi içeriye girmesini engelleyen bir neden de bulunmadığı ve etleri çaldıktan sonra kendiliğinden olay yerinden ayrıldığının anlaşılması karşısında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.” YCGK 2018/451 K. 

Rıza ile Girilen Konuttan Çıkmamak

Kanun'un, bu suç tipinde aradığı diğer bir seçimlik hareket “çıkmamak” fiilidir. Konuta, iş yerine veya eklentisine, rıza dâhilinde girildikten sonra, hak sahibinin, çıkma yönünde irade açıklamasına rağmen failin mahalden çıkmaması ile suç oluşur. Çıkmama halinin belli bir süre devam etmesi gerekir.

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇUNDA RIZA

Yukarıda suçun fiil unsurunu açıklamaya çalışmıştık. Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun oluşması için yukarıdaki iki hareketin de rızaya aykırı gerçekleştirilmiş olması gerekir. Nitekim madde gerekçesinde konut sahibinin rızası suçun unsuru olarak kabul edilmiştir. 

Gerekçeye göre; konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun oluşabilmesi için, yetkili kişinin konuta girme konusunda rızasının olmaması gerekir. Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar olmaması, aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizlice veya hileyle girilmiş olması hâlinde, bu suç oluşur. Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta girildikten sonra, bu rızanın geri alınması hâlinde konutun terk edilmesi gerekir. Aksi takdirde söz konusu suç oluşur. Belirtilen nedenlerle, konut sahibinin rızasının olmaması, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. 

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rızanın, hukuken geçerli rıza olması gerekir. Kişinin konuta girme konusunda rıza açıklamaya yetkili olmasının yanı sıra, açıklanan rızanın da örneğin hile dolayısıyla sakatlanmamış olması gerekir. 

Görüleceği üzere kanun koyucu rızanın yetkili kişi tarafından sağlıklı bir şekilde gösterilmiş olmasını aramaktadır. Rıza açıklama hakkı konutta oturan kişiye aittir ve mülkiyet durumunun önemi bulunmaz. Örneğin mülkiyet sahibi ev sahibi kiracısının evine girerse suç işlemiş kabul edilecektir. Rıza ile izni de ayırmak gerekir. Şayet bir kişi girdiği konuta girilmesinin istemediğini biliyorsa burada rızaya aykırılık gündeme gelecektir. Aynı şekilde girebileceğini bilen bir kişinin konuta izinsiz girmesinde suç unsuru bulunmaz. Dolayısıyla örtülü rızanın olduğu durumlarda suç oluşmayacaktır. 

Konuta girişlerde örf ve adetler ile kişiler arasındaki eski ilişkiler göz önünde bulundurulmalıdır. Konutta birden fazla kişi oturuyorsa hepsinin rıza açıklama hakkı bulunur. Bu durum 116. Maddenin 3. Fıkrasında “Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.” Şeklinde belirtilmiştir. 

Kanun koyucunun rıza açıklamasında aradığı meşru amaç şartı ise şöyle örneklendirilmiştir: 

“Bu bakımdan örneğin, konuttaki teknik bir arızanın tamiri için, diğerinin bilgisi olmaksızın, eşlerden birinin tamircinin konuta girmesine rıza göstermesi hâlinde, bu rıza geçerli bir rıza olarak kabul edilmelidir. Buna karşılık, eşlerden birinin bir başkasını zina yapmak üzere konuta kabul etmesi durumunda, bu kişinin konuta girmesine gösterilen rızanın, geçerli bir rıza olarak kabul edilmesi imkansızdır ve bu durumda diğer eşe karşı işlenmiş konut dokunulmazlığını ihlâl suçu söz konusudur.” 

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2020/363 K. Sayılı kararında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur:

“Katılanın, sanığı daha önceden tanımadığına ve gece vakti işten eve geldiğinde sanığı eşiyle birlikte evinde görmesi üzerine polisi aradığına yönelik aşamalardaki istikrarlı beyanlarına karşın, katılanın eşi olan tanığın, gece vakti sayılan bir zaman diliminde sanığı eve almasına ilişkin tutarlı ve makul görülebilecek bir açıklama getirememiş oluşu, sanığın soruşturma aşamasında, tanığın komşusu olan bir şahsın evine yapılacak olan cam balkon sistemi için ölçü almak amacıyla uğradığını, katılan aniden eve gelince kendisini görmesi üzerine "Tanımadığım bir erkeğin benim evimde ne işi var?" diyerek bağırıp çağırdığını ve polisi aradığını savunmasına rağmen, kovuşturma aşamasında daha önceden katılanla tanıştıklarını, talep üzerine balkon ölçüsü almak için katılanın evine gittiği şeklindeki çelişki gösteren savunmasına itibar edilemeyeceği ve gece vakti sayılan bir zaman diliminde, katılanın evde ve haberi olmadığı bir sırada katılanın eşi tanık ile sanığın kahve içmelerinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği gözetildiğinde, sanığın, katılanın konutuna girmesi hususunda tanık eşinin göstermiş olduğu rızanın meşru bir amaca yönelik olmadığının, dolayısıyla geçerli veya varsayılan bir rızası bulunmadığından katılanın gece vakti konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin kabulü gerekmektedir.” 

Misafirlerin, ya da hizmetçilerin rızaları geçerli bir rıza olarak değerlendiremez. Dolayısıyla böylesi durumlarda hak sahibi dışındakilerin davetiyle konuta giren kişiler bakımından cezalandırma yoluna gidilebilir. Fakat işyerleri bakımından hak sahipliği daha geniş tutulmuştur. İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından işyerinde çalışan herkesin ayrı ayrı rıza açıklama hakkının bulunduğu unutulmamalıdır. 

İşyerleri bakımından işyerinin mutat olan yerleri için örtülü rızanın varlığı kabul edilir. Buralara giriş yapan kişilerin suç işlediğine hükmedilemez. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararında bu durum aşağıdaki şekilde belirtilmiştir: 

“Özel Dairece, "TCK'nın 116/2. maddesi gereğince işyeri dokunulmazlığını ihlal suçunun oluşması için eylemin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi gerektiği, sanığın, şikayetçiye ait girilmesi mutat yerlerden olan şarküteriye girmesi ve müştekiyi yaralaması eyleminde işyeri dokunulmazlığını ihlal suçunun konu nitelikli maddi unsurunun oluşmadığı gözetilmeden, kanuni olmayan gerekçe ile mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. 

Müşterilere açık olduğu saatlerde herhangi bir şart aranmayacağı gibi açık bir rızaya da gerek duyulmadan herkesin giriş çıkış yapabileceği girilmesi mutat olan yerlerden sayılacağı hususunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksama bulunmayan katılana ait şarküteri dükkanına gündüz vaktine rastlayan zaman dilimi içerisinde konuşmak için giden sanığın, çıkan tartışma sonucunda katılanı yaralanmasından sonra, açıkça dile getirilmiş olmasa da; işyerinde bulunmasına katılanın rıza göstermeyeceği hususunda kuşku bulunmamasına karşın, zımni rızasızlığın yaralanma olayı ile çok net bir şekilde ortaya çıkmasıyla birlikte sanığın makul sayılamayacak bir süre içerisinde işyerini terk etmediğine dair savunmasının aksini ispatlayacak şüpheden arındırılmış kesin kanıtların elde olunamaması karşısında; şüpheli durumun sanık lehine değerlendirilmesi suretiyle zımni rızasızlığın ortaya çıkmasıyla birlikte mevcut delillere göre makul süre içerisinde işyerini terk ettiği sonucuna ulaşılan sanık hakkında, işyeri dokunulmazlığını ihlal suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı kabul edilmelidir.” YCGK 2018/423 K.

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇUNUN NİTELİKLİ UNSURLARI

Kanunun 116/4. Maddesinde suçun bazı nitelikli hallerine yer verilmiştir. Fakat nitelikli haller bunlarla sınırlı değildir. Bundan başka TCK’nın 119. Maddesinde düzenlenen ortak hüküm de bu suç bakımından uygulama alanı bulur. Buradan hareketle aşağıdaki haller nitelikli hal kapsamında değerlendirilecek olup faile verilecek ceza artırılacaktır: 

  1.  Suçun cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi, 
  2. Suçun gece vakti işlenmesi, 
  3. Silahla, 
  4. Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle, 
  5. Birden fazla kişi tarafından birlikte, 
  6. Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, 
  7. Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle. 
  8. Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçununneticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. 

TCK 116/4. maddesi uyarınca konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde, yalnızca nitelikli konut dokunulmazlığı ihlal suçundan cezaya hükmolunur. 

Madde gerekçesinde “burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” Şeklinde belirtilmiştir. Fakat 119/4. Madde karşısında gerekçenin geçerliliği kalmamaktadır. Nitekim TCK 119/4 “Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” Şeklinde düzenlenmiştir. Görüleceği üzere kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri gerçekleşmediği sürece TCK’nın 86/1 hükmünün uygulama alanı doğmayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da TCK 119/4 karşısında TCK 86/1 maddesi kapsamındaki eylemlerin müeyyidesiz kaldığı görüşündedir. 

Ayrıca cebrin kişiye ya da eşyaya uygulanması bakımından kanuni açıklık bulunmamaktadır. Yargıtay’ın bir kararında bu husus tartışılmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/385 K. Sayılı kararında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karara konu itirazı aşağıdaki gibidir: 

“Cebir, fizikken zor kullanmaktır. Mağdurun direncini kıracak şekilde kollarını tutmak, ayağından tutmak, kolunu bükmek, şeklinde işlenebilir. Cebrin, eylemin devamı süresince uygulanması gerekmeyip, mağdurun başlangıçtaki direncini kırmak için elverişli olması yeterlidir. Buradaki cebir maddi cebirdir, fizikken güç kullanılmasıdır. TCK 116/4. maddesince konut dokunulmazlığını bozma suçunun işlenebilmesi için fiziki güç kullanılmasının kişileri ya da eşyaya karşı kullanılması konusunda kanunda herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. 

5237 Sayılı TCK 116/4 maddesinde cebir eyleminin ne şekilde icra edileceğinin açıkça belirtilmemesi karşısında, failin hem mağdure yönelik etkili eylemde bulunabileceği gibi eşyaya yönelik de cebren zor kullanabileceğinin kabulü gerekmektedir.” 

Buna karşın CGK bu itirazı aşağıdaki gerekçeyle reddetmiştir: 

“Sanık ... ile mağdur ...'nin olay günü katılan ...'nin evine gittikleri, burada bir süre alkol aldıktan sonra sanık ile mağdurun tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında mağdura yumrukla vuran sanığın, katılanın da yardımıyla dışarı çıkartıldığı, aynı gün sabah saatlerinde geri gelerek katılanın kapısını çalan sanığın, kapının açılmaması üzerine kapıyı tekmeleyerek kırıp içeri girdiği ve yumrukla vurmak suretiyle hem katılanı hem de mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı olayda; sanığın, katılanın konutuna girmek için kapıyı kırması eyleminin, kişilere karşı değil eşya aleyhine gerçekleştirilmesi dolayısıyla cebir niteliğinde bulunmadığı,..” 

Yine Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 2021/1006 K. Sayılı kararında da bu yönde hüküm kurulmuştur: 

“Konut dokunulmazlığının ihlali suçu anlık bir suçtur. Mağdurun rızası dışında konutuna girilmesi ile suçun tamamlandığı, olay esnasında kullanılan cebir ve silah tehdidinin kişiye yönelik olarak kullanılması halinde, TCK'nın 116/4 ve 119/1.a bentlerinde düzenlenen nitelikli halin oluşacağı, cebir ve silah tehdidinin mala yönelik olarak kullanılması halinde, TCK'nın 116/1.maddesi uyarınca suçun basit halinin ihlali niteliğinde olacağı dikkate alındığında, sanığın kapıyı ittirmesi sonucunda açılan bölümden mağdura yönelik herhangi bir hareket gerçekleştirilmeden, içeriye girildikten sonra mal almaya yönelik olarak bıçak çekilmesi şeklinde gelişen eyleminin, nitelikli konut dokunulmazlığının ihlali suçunu işlemeye yönelik olmadığı, TCK'nın 116/1 kapsamında kaldığı gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması, isabetsizdir.”

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇUNUN CEZASI

  • Suçun temel halinin işlenmesi halinde faile altı yıldan iki yıla kadar hapis cezası verilir. 
  • Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi halinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. 
  • Fiilin cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde faile 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilir. 

Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun; 

  • Silahla, 
  • Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle, 
  • Birden fazla kişi tarafından birlikte, 
  • Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, 
  • Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. 

Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇUNDA TEŞEBBÜS

Konut dokunulmazlığının ihlâli suçu, hak sahibinin rızası hilafına konut, iş yeri veya eklentilerine girilmesi veya rıza ile bu mahallere girildikten sonra rıza hilafına çıkılmaması ile tamamlanır. Bu suç sırf hareket suçudur. "girmek" seçimlik hareketi bakımından bu hareket parçalara ayrılabildiği için teşebbüs mümkün iken, "çıkmamak" seçimlik hareketi bakımından Kanun'da çıkmamanın ne kadar sürmesi gerektiği konusunda bir açıklık bulunmadığından teşebbüs mümkün değildir. (Tezcan, Erdem, Önok, s.548 ) YCGK 2018/451 K. 

Girmeye yarayan eylemlerin gerçekleştirilmesine rağmen konuta girilememesi durumunda suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilecektir. Teşebbüs halinde faile verilecek cezada indirim yapılır. İndirim oranı cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar hâkim tarafından belirlenir. 

Yukarıda çıkmamak eylemi bakımından teşebbüsün mümkün olmadığı görüşüne yer vermiştik. Fakat uygulamada bunun aksi görüşünde olan yazarlar da mevcuttur. Bizim de katıldığımız bu görüşe göre çıkmama eylemi mütemadi bir nitelik taşısa da temadinin varlığı teşebbüse engel değildir. Kaldı ki temadi de devam eden netice değil, eylemin haksızlık içeriğidir. (Özbek, Doğan, Bacaksız Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler 15. Baskı s. 458)

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU İÇTİMA

Konut dokunulmazlığının ihlali ile en sık bir arada bulunan suç hırsızlık suçudur. İki suçun bir arada işlendiği durumlarda gerçek içtima kuralları uygulanarak faile iki ayrı suçtan ayrı ceza verilir. Fakat işyeri dokunulmazlığının ihlali durumunda iki suçtan ayrı cezalandırma yapılabilmesi için iş yerinin mutat olmayan işyerleri kapsamında olması gerekir. Konuya ilişkin örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Sanığın, müştekiye ait tekel bayii olarak işletilen iş yerine gündüz vakti girerek, kasanın yanında bulunan cep telefonunu çalarak işyerinden ayrıldığı anlaşılmaktadır. 

Mahkemece sanık hakkında hem hırsızlık hem de işyeri dokunulmazlığını ihlal suçlarından mahkûmiyet kararı verilmiştir. Ancak sanığın gündüz saatlerinde hırsızlık yaptığı işyerinin olay anında müşterilerin hizmetine açık oluşu karşısında, girilmesi açık bir rızaya dayanmayan mutat yerler kapsamında kaldığı gözetilerek, unsurları itibariyle oluşmayan işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan beraat kararı verilmesi gerekirken, hükümlülük kararı verilmesi hukuka aykırıdır.” 2019/2783 K. 

Yukarıda detaylı açıkladığımız üzere kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin bulunduğu durumlarda fail ayrıca kasten yaralama suçundan da cezalandırılır. Aksi görüşler de olmakla beraber bizim de katıldığımız Yargıtay’ın görüşüne göre kasten yaralama suçunun temel hali ile konut dokunulmazlığının ihlali suçunun bir arada bulunduğu durumlarda fail kasten yaralama suçundan cezalandırılamaz. 

Fail konut dokunulmazlığı suçunu işlerken aynı zaman da mala zarar verme suçunu da işlerse iki suçtan dolayı ayrı ayrı cezalandırılır. 

Failin birden fazla kişinin yaşadığı konuta girdiği durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalıdır. Kanımızca bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU ŞİKAYET VE MUHAKEME KOŞULLARI

Suçun basit hallerinin soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabidir. Şikâyet süresi 6 aydır. Bu süre fiilin ve failin öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Nitelikli haller bakımından şikâyet şartı aranmaz. Şikâyet hakkı, yalnızca rıza beyan etmeye yetkili kişiye değil, aynı zamanda konuta girildiği sırada konutta kalan kişiye aittir. 

İşyerleri bakımından çalışan herkesin şikâyet hakkı bulunur. 

Suçun TCK md.116’da düzenlenen tüm fıkraları uzlaşma kapsamında yer almaktadır. 

Suçun yargılamasında görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. 

Faile 2 yıl ve daha az ceza verilir ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. 

Dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.