KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA

İdare, kamu hizmetlerini yürütürken özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallara ihtiyaç duyduğunda, özel hukuk kurallarına göre taşınmazı satın alabileceği gibi; malikin rızası aranmaksızın, bedelini ödemek kaydıyla ve kanunun ön gördüğü diğer şartlara da uygun şekilde kamulaştırma yetkisini kullanarak ihtiyaç duyduğu taşınmazın tamamının veya bir kısmının mülkiyetinin idareye geçirilmesini sağlayabilir. 

İdarenin kamulaştırma işlemi, taşınmaz malikinin sahip olduğu ve ancak kanunla sınırlandırılabilen ayni bir hak olan mülkiyet hakkını doğrudan ortadan kaldıran nitelikte bir müdahaledir. Dolayısıyla kamulaştırma, ancak yetkili organlarca kullanılabilen bir müessese olup, kanunda düzenlenen usul ve esaslara uygun yapıldığı ve kamu yararı amacı taşıdığı müddetçe hukuka uygundur. 

Kamulaştırmasız el atma ise, kanunun kendisine tanıdığı yasal mal edinme yöntemi olan kamulaştırma müessesini kullanmak istemeyen idarenin, özel mülkiyette bulunan taşınmazı bilerek veya bilmeyerek kamulaştırmaya ilişkin usul ve kurallarına uymaksızın ve bir bedel ödemeksizin fiilen ve haksız şekilde işgal etmesidir. 

Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma; kamulaştırma işlemi yapma yetkisine sahip devlet veya kamu tüzel kişilerinin, özel mülkiyetteki bir taşınmazın tamamını veya bir kısmını; geçerli bir kamulaştırma kararı olmaksızın, malikin rızası aranmaksızın ve bedeli ödenmeksizin fiilen işgal ederek kamu hizmetine tahsis etmesidir. 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kamulaştırmasız el atmayı 25.05.2005 tarihli bir kararında; “Kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bir kanun hükmüne dayanılmadan idarenin taşınmaz mal üzerinde fiilen tasarrufa başlaması ve asıl mal sahibinin kullanma hakkına engel olması veya bu hakkı ortadan kaldırmış bulunmasıdır.” Şeklinde açıklamıştır. 

Makalemizin konusunu 4.11.1983 sonrasında gerçekleştirilen kamulaştırmasız el atmalar oluşturmaktaysa da 2942 s. Kanunun geçici 6. Maddesinde düzenlenen 1956-1983 tarihleri arasında gerçekleştirilen kamulaştırmasız el atmalara da kısaca değinilecektir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA SORUNU HAKKINDA YASAL DÜZENLEME

İdarenin, kamu hizmetlerini yürütürken ihtiyaç duyduğu özel mülkiyetteki taşınmazların mülkiyetini kendisine tanınmış yasal mal edinme yöntemleri (kamulaştırma, istimval, düzenleme ortaklık payı uygulaması, acele kamulaştırma, devletleştirme vs.) ile elde edebilecekken bilerek veya bilmeyerek yasalara aykırı kamulaştırmasız el atma kurumunu tercih etmesi ve kişilerin mülkiyet haklarını ihlal ederek büyük mağduriyetler doğurması, ülkemizde uzun yıllardır var olan ve hala devam eden bir sorundur. 

Bu sorun şimdiye kadar Yargıtay’ın 16.05.1956 Tarihli 1956/1 E. 1956/6 K. sayılı ve 16.05.1956 Tarihli 1954/1 E. 1956/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları ve sürekli değişen kanunlarla (6830 s., 221 s.,5999 s. Ve 2942 s.) çözülmeye çalışılmıştır. Ancak geçmişe etkili ve belli bir dönemdeki kamulaştırmasız el atmaları kapsayan kanunların hepsi idarenin hukuka aykırı davranışının yarattığı mağduriyetleri gidermekten çok idarenin keyfi olarak hukuka aykırı davranabilirliğini göstermekten başka bir şey değildir. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle, İHAM’ın ülkemize birçok ihlal kararı vermiş olması da bu durumun göstergesidir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA TÜRLERİ

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında 1950li’lerden bu yana yalnızca fiili el atmalar kamulaştırmasız el atma olarak kabul ediliyordu. Ancak YHGK, 15.12.2010 yılında verdiği bir karar ile görüş değiştirerek; 

“Uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir. 

Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır.” 

Şeklindeki ifadesiyle idarenin hukuki el atma eylemi nedeniyle doğan kamulaştırmasız el atma kavramı gündeme gelmiştir. Yargıtay’ın karar değişikliği sonrasında da Kamulaştırma Kanunu’nda hukuki el atmalar hakkında kısmi de olsa yasal düzenlemelere yer verilmiştir. 

Dolayısıyla şu an fiili el atma ve hukuki el atma şeklinde iki farklı kamulaştırmasız el atma türü vardır diyebiliriz.

FİİLİ EL ATMA

Fiili el atmadan doğan kamulaştırmasız el atmalar, idarenin hukuka aykırı davranarak yani yasal yollardan kamulaştırma yapmaksızın, bilerek veya bilmeyerek, malikin rızasına dayanmaksızın ve bedelini ödemeksizin özel mülkiyetteki bir taşınmaza fiilen el atması şeklinde ortaya çıkmaktadır. İdare fiili el atma eylemini; taşınmazın üzerine bina, tesis vb. yaparak gerçekleştirebileceği gibi, taşınmazı bir kamu hizmeti için ayırarak da gerçekleştirebilir. 

Uygulamada idarenin özel mülkiyette bulunan bir taşınmaza kamulaştırmasız fiilen el atması idareye ait bir eylem veya işlem olarak görünse de idarenin bu davranışı ağır hukuksuzluk içerdiğinden idari eylem olarak değil, özel hukuktaki haksız fiile benzetilerek “fiili yol” olarak yorumlanmaktadır. 5.1.1961 tarihli 221 sayılı Kamulaştırma Kanunu ile 9.10.1956 tarihinden önce olmak üzere, özel mülkiyetteki taşınmaza yapılan fiili el atmalar, kamulaştırılmış sayıldığından fiili el atma kavramı 09.10.1956 tarihi sonrası için söz konusudur.

HUKUKİ EL ATMA

Hukuka aykırı olan kamulaştırmasız el atmaların bu türünde hukuki kelimesinin kullanılmasının sebebi; İdarenin başlangıçta imar planlarıyla yani yasalara uygun şekilde hareket ederek, kanunda öngörülen süre içinde kamulaştırılmak üzere kamu hizmetine tahsis etmesidir. Fakat idarenin imar programlarını uygulamaya almaması, makul süre içinde imar planına uygun herhangi bir işlem tesis etmemesi, pasif kalarak mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde taşınmaza müdahale etmesi nedeniyle artık bu durum yasaya aykırı hale gelerek kamulaştırmasız el atma olgusunu gerçekleştirmektedir. 

Yukarıda da izah ettiğimiz üzere, hukuki el atmadan doğan kamulaştırmasız el atmalar, YHGK’nin 2010 tarihli içtihat değişikliği ile gündeme gelmiştir. 

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun ek 1. Maddesinde ise; 

“Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır.” şeklindeki ifadesiyle hukuki el atmadan doğan kamulaştırmasız el atma olgusunun; idarenin öngörülen süre içinde kamulaştırma yapmaması veya mülkiyet hakkı kısıtlılığını kaldıracak bir işlem yapmaması halinde ortaya çıkacağı ifade edilmiştir.

FİİLİ EL ATMA VE HUKUKİ EL ATMA ARASINDAKİ FARK

Fiili el atmadan doğan kamulaştırmasız el atmalar ve hukuki el atmadan doğan kamulaştırmasız el atmalar arasındaki benzer ve farklı noktaları kısaca açıkladık. Şöyle ki; 

FİİLİ EL ATMADAN DOĞAN KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMALAR 

• İdare kamu yararı amacıyla hareket eder. 

• İdare özel mülkiyetteki taşınmaza sahiplenmek amacıyla kalıcı olarak el atar. 

• Zilyetlik idareye geçerken, mülkiyet malikte kalmaya devam eder. 

• Mülkiyetin idareye geçmesi 3 şekilde mümkün olabilir: Malikin rızasıyla (anlaşarak), Usulüne uygun kamulaştırmayla, Dava yoluyla taşınmazın bedeli ödenerek. 

• İdare başlangıçta usulüne uygun kamulaştırma yapma fikrine sahip değildir. 

• En baştan itibaren idarenin haksız fiili niteliğindedir. Hukuka aykırılık sonradan oluşmaz. 

• Uyuşmazlıklarda Adli yargı görevlidir. 

HUKUKİ EL ATMADAN DOĞAN KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMALAR

• İdare kamu yararı amacıyla hareket eder. 

• İdare özel mülkiyetteki taşınmaza sahiplenmek amacıyla kalıcı olarak el atar. 

• Mülkiyet + Zilyetlik idareye geçmez, malikte kalmaya devam eder. Ancak mülkiyet hakkı kısıtlanır. 

• Mülkiyetin idareye geçmesi 3 şekilde mümkün olabilir: Malikin rızasıyla (anlaşarak), Usulüne uygun kamulaştırmayla, Dava yoluyla taşınmazın bedeli ödenerek. 

• İdare başlangıçta kanunun öngördüğü süre (5 yıl) içinde kamulaştırma yapma fikriyle hareket eder. 

• İdarenin eylemsizliğinden kaynaklanan idari eylem niteliğindedir. Hukuka aykırılık, imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıl içinde idarenin taşınmazı kamulaştırmaması veya mülkiyet hakkı kısıtlılığını kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapmaması nedeniyle oluşur. 

• Uyuşmazlıklarda İdari yargı görevlidir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMANIN ŞARTLARI

Kamulaştırmasız el atma hükümlerine göre dava açılabilmesi için somut olayın kamulaştırmasız el atmanın tüm unsurlarını taşıması gerekmektedir. Öyle ki bazı unsurların yokluğunda somut olay idarenin haksız fiili olarak değerlendirilebilir. Yada idare bazı kanunlarda(imar kanunu madde 18) kendisine tanınan yetki kapsamında taşınmaza el atmış olabilir. Dolayısıyla malikin ve idarenin sahip olduğu hakları belirleyebilmek, olgunun hukuki nitelendirilmesinin doğru yapılabilmesine bağlıdır. Kamulaştırmasız el atmadan söz edebilmek için bir arada mevcut olması gereken unsurlar şöyledir: 

1- İDARENİN ÖZEL MÜLKİYETTE BULUNAN BİR TAŞINMAZA KAMU YARARI AMACIYLA EL ATMASI 

Kamulaştırma ile kamulaştırmasız el atmanın, amaç ve yetki yönleriyle benzerlikleri olduğu gibi konu yönüyle de benzerlik taşırlar. Gerek kamulaştırmanın gerekse kamulaştırmasız el koymanın konusu sadece özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır. Özel mülkiyette bulunan kaynaklar ve irtifak hakları da taşınmaz mal kavramına dahildir. 

İdare kamulaştırma işlemini ancak kamu yararı amacıyla yapabileceği gibi, hukuka aykırı da olsa kamulaştırmasız el atmayı da ancak kamu yararı amacıyla yapabilir. Yani idarenin kamu yararı amacı taşımayan el atmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale edilen malik ancak idarenin haksız fiil sorumluluğuna gidebilecektir. 

2- EL ATMANIN YETKİLİ İDARE TARAFINDAN VE İDARENİN GÖREV ALANI KONULARINDA YAPILMASI

Özel mülkiyette bulunan bir taşınmaza fiilen el atan idarenin kamulaştırmasız el atmasından bahsedebilmek için öncelikle kamulaştırma yapma yetkisine sahip olması gerekmektedir. Kamulaştırma yetkisine sahip idarelerin Devlet ve kamu tüzel kişileri olduğu kanunda açıkça düzenlenmiştir. 

Kamulaştırma yapmaya yetkili olan idare kamulaştırma yetkisini ancak kanunla kendisine yükletilmiş ve yapmakla görevli olduğu konularda kullanabilir. Aynı şekilde kamulaştırmasız el atmadan bahsedebilmek için el atma fiili idarenin görev alanına giren konularda yapılmış olması gerekir. Aksi halde ancak idarenin haksız fiilinden bahsedilebilir. 

3- İDARENİN USULÜNE UYGUN KAMULAŞTIRMA YAPMAKSIZIN EL ATMASI

Kamulaştırmasız el atma müessesesi, kaynağını ve dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir işlemdir. Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el koymada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.

İşte idare Anayasa ve yasalara uygun bir işlem oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerinde bir tesis veya bina yapar veyahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmazı üzerinde dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişimde bulunursa idare, taşınmaz mala kamulaştırmasız el koymuş sayılır.

İdare özel mülkiyette bulunan bir taşınmaza ihtiyaç duyduğunda yasal mal edinme yöntemi olan kamulaştırma kurumunu maalesef bazen hatırlamayarak(!) kanuna aykırı davranır. Yani herhangi bir kamulaştırma işlemine hiç başlamadan taşınmaza fiilen el atarak yol yapmış veya üzerindeki yapıları yıktırmış olabilir. 

Bazen de kamulaştırma işlemlerini başlatmış fakat usulüne uygun şekilde tamamlamayı beklemeden yani taşınmazın mülkiyeti henüz idareye geçmemişken taşınmaza fiilen el atmış olabilir. Özellikle kamulaştırma işlemi sürecinde malike yapılması zorunlu olan tebligatın usulüne uygun şekilde yapılmadan veya kamulaştırma sürecinde tamamlanması gereken aşamalardan biri atlanarak taşınmaza fiilen el atılması durumunda yine kamulaştırmasız el atma mevcuttur diyebiliriz. 

Yargıtay HGK’nun 24.5.2006 tarihli ve 2006/5-327 e. 2006/316 k. sayılı bir kararında malike usulüne uygun tebligat yapılmaması nedeniyle kamulaştırmasız el atma hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Şöyle ki; 

“Kamulaştırma kararı alınmış ve bedel bankaya bloke edilmiş olsa dahi; idarece tebligat yapılmadan, mal sahibinden taşınmaz malın teslimi istenemeyeceği gibi, mal sahibi yönünden de tamamlanmış bir kamulaştırma işleminden söz edilemeyeceği açıktır. 

Bu durumda idarece taşınmaza el konulmuş ise, Kamulaştırma Kanunu’na uygun hareket edilmediğinden, kamulaştırmasız el koyma olgusunun kabulü gerekir. 

Dolayısıyla mal sahibi, 16.5.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, idare aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilecektir. 

Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; idarece kamulaştırma kararı alınmış ve bedel bankaya bloke edilmiş olmasına karşın, 2942 sayılı kamulaştırma Kanununun 13. maddesi uyarınca mal sahibine yapılmış tebligat bulunmadığı halde, davanın kamulaştırmasız el atma davası olarak kabulü; aksi takdirde kamulaştırma hukuku çerçevesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği duraksamadan uzaktır.” 

4- İDARENİN TAŞINMAZA FİİLEN EL ATMIŞ OLMASI 

Kamulaştırmasız el atmadan bahsedebilmek için idarenin özel mülkiyetteki bir taşınmaza fiilen el atmış olması, malikin mülkiyet hakkı kullanımını ortadan kaldıran bir müdahalede bulunmuş olması gerekir. Özellikle hukuki el atmada yani idarenin imar planları yoluyla taşınmazı bir kamu hizmetine ayırması halinde mahkeme, taşınmazın fiili imar uygulamasına konulup konulmadığını yani idarenin taşınmaza fiilen el atarak malikin mülkiyet hakkı üzerindeki tasarrufunu kısıtlayıp kısıtlamadığını araştırarak kamulaştırmasız el atma hükümlerinin uygulanabilirliğini tespit eder. 

Bu durum 2003/(5-281)-284 sayılı ve 9.4.2003 tarihli YHGK kararında izah edilmiştir. Şöyle ki; 

“Kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması, mal sahibinin tasarrufuna engel olma ve malının elinden alınması anlamını taşıdığına göre, taşınmaz mal sahibinin elinde bulunduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece idare aleyhine bir dava açılamaz. Bu nedenledir ki, bir taşınmazın imar planında yeşil saha, park yeri olarak gösterilmesi veya ortasından bir yol geçirilmiş bulunması mal sahibine dava hakkı vermez (3. HD. 04.05.1976 gün, E. 2993 K. 3817 ve 31.05.1976 gün E. 3498 K. 4359 sadece imar planda yol olarak gösterilmek davanın kabulü için yeterli değildir. Yol haline getirilmiş olması gerekir.) 

Bir taşınmazın tamamı veya bir kesimi imar plânı kapsamı içine alınarak yeşil saha, yol ve okul yeri diye gösterilmiş olması ve sahibinin başvurusu üzerine yapı ruhsatı verilmemesi durumlarında bu kadarla kalan işlemden dolayı kamulaştırmasız el koyma kavramı oluşmaz (3. HD. 17.04.1978 gün ve E. 2349 K. 2574 Fiilen el atılmamış olan yerin imar planı kapsam içine alınmış olması bedel ödemeyi gerektirmez). 

Mal sahibine bu nedenle bir dava hakkı da tanınamaz. Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 04.05.1976 gün Esas 2993 K. 3817 sayılı kararında "Ancak el konulan yerin bedeli tazminat olarak istenebilir. Tapu kayıtlarına göre geri kalan kısımların imar plânında yeşil saha olarak gösterilmesi de kamulaştırmasız el koyma niteliğinde sayılamaz" denilmektedir (Bkz. Ali Arcak, Edip Doğrusöz. Kamulaştırmasız El Koyma, El atmanın Önlenmesi ve Tazminat davaları 1992 baskı s. 25-26)." 

5- İDARENİN SAHİPLENMEK ÜZERE VE KALICI OLARAK EL ATMIŞ OLMASI 

İdarenin özel mülkiyetteki taşınmaza geçici bir süreliğine el atması sonucunda kamulaştırmasız el atma hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Kamulaştırmasız el atmadan bahsedebilmek el atmanın, kamusal hizmete tahsis amaçlı ve kalıcı nitelikte olması gerekir. Örneğin, idarenin kamusal faaliyette bulunurken özel mülkiyette bulunan bir taşınmazın üzerine toprak, kum yığmak suretiyle taşınmazın üzerindeki ağaçlara zarar vermesi olayında idarenin taşınmazı sahiplenmek ve kalıcı olarak el atma amacından bahsedilemez. Ancak malikin geçici ve sahiplenmek amacı taşımayan el atmaların hukuki niteliğine göre adli veya idari yargıda tazminat ve ecrimisil talep etme hakkı bulunmaktadır.

09.10.1956 – 04.11.1983 TARİHLERİ ARASINDA GERÇEKLEŞEN FİİLİ EL ATMALAR KARŞISINDA MALİKİN HAKLARI NELERDİR?

Bu tarihler arasında gerçekleşen kamulaştırmasız el atmaların neden olduğu uyuşmazlıkların ve mülkiyet hakkı ihlallerinin önüne geçmek amacıyla 5999 sayılı kanun ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na “Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti” başlıklı geçici 6. Madde eklenmiştir. 

“Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.” 

Kanun maddesinden anlaşılacağı üzere, bu tarihler arasında kamulaştırma işlemi yapılmadan taşınmazına el atılan malike mülkiyet hakkından doğan talepler hakkında dava hakkı (el atmanın önlenmesi davası, ecrimisil davası gibi) ve bedel tespiti talebi hakkı düzenlenmiştir. Ancak malikin dava hakkını kullanabilmesi için öncelikle geçici 6. Maddede detaylıca düzenlenen uzlaşma prosedürünün denenmesi şart koşulmuştur. 

Uzlaşma sağlandığı taktirde, üzerinde uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin edilir. 

Uzlaşma sağlanamadığı taktirde ise, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir.

04.11.1983 TARİHİ SONRASINDAKİ KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMALARDA MALİKİN HAKLARI NELERDİR?

04.11.1983 tarihinden itibaren yapılan kamulaştırmasız el atmalar nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü geçici 6. Maddeye göre değil, YİBK’nın 16.5.1956 tarihli kararında belirttiği üzere genel hükümlere göre yapılmaktadır. Dolayısıyla idarenin kamulaştırmasız el atması nedeniyle mülkiyet hakkı ihlal edilen malik dilerse; 

1. İdarenin taşınmaz üzerindeki haksız işgalinin ortadan kaldırılması için el atmanın önlenmesi davası açabilir, 

2. Taşınmazın mülkiyetinin idareye devredilmesine rıza göstererek bedelin tahsili davası açabilir, 

3. İdarenin haksız fiili (kamulaştırmasız el atma eylemi) nedeniyle zararı doğmuşsa tazminat davası açabilir,

4. İdarenin kamulaştırmasız el atması nedeniyle ecrimisil (haksız işgal tazminatı) davası açabilir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDENİYLE EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI

İdarenin özel mülkiyette bulunan bir taşınmaza hukuka aykırı şekilde el atması eylemi malikin mülkiyet hakkından doğan haklarını kısıtlamışsa malikin, idarenin taşınmazın zilyetliğine ve mülkiyetine yaptığı haksız el atmanın önlenmesini dava yoluyla talep etme hakkı vardır. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan el atmanın önlenmesi davası hakkında bilinmesi gereken önemli noktalar şunlardır; 

• El atmanın önlenmesi davası ayni bir hak olan mülkiyet hakkına ilişkin olduğundan zamanaşımı süresi veya hak düşürücü süre bulunmamaktadır. 

• Ancak idarenin malikin taşınmazı üzerindeki haksız el atma eylemi sona ermişse el atmanın önlenmesi davası açılamaz. 

• El atmanın önlenmesi davası ancak taşınmazın tapu maliki tarafından açılabilir. Taşınmaz paylı mülkiyetteyse, her paydaş tek başına dava açabilir. Dava sonunda verilen karar taşınmazın tamamını etkiler. 

• El atmanın önlenmesi davası dava tarihinde taşınmaza fiilen el atan ve taşınmazın zilyetliğini elinde bulunduran idareye karşı açılır. 

• Malik idarenin hukuka aykırı el atması nedeniyle zarara uğramışsa ayrıca tazminat davası açmalıdır. 

• İdarenin haksız el atmasının önlenmesi davası açılabilmesi için, malikin zarara uğramış olması şart değildir. 

• İdarenin haksız el atma eylemini bilerek veya bilmeyerek yapmış olması malikin dava hakkını değiştirmez. 

• El atmanın önlenmesi davası, taşınmazın bulunduğu Asliye hukuk mahkemesinde açılır.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDENİYLE BEDELİN TAHSİLİ DAVASI

Bedelin tahsili davası, 04.11.1983’ten sonraki bir tarihte hukuka aykırı şekilde taşınmazına el atan idareye taşınmazın mülkiyetinin devredilmesine rıza göstererek karşılığında taşınmazın bedelini talep eden malik tarafından açılabilen bir dava türüdür. Bu dava, YİBK’nın 1956 tarihli kararına dayanılarak açılmaktadır. Zira 16.05.1956 tarihli YİBK’nda malike kamulaştırmasız el atma nedeniyle açabileceği iki seçimlik hak tanınmıştır. Bunlardan ilki müdahalenin önlenmesi davasıdır, diğeri ise taşınmazın idareye devrine rıza göstererek bedelin tahsili davasıdır. Bedelin tahsili davası hakkında bilinmesi gereken önemli noktalar şunlardır; 

• Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da ifade edildiği üzere, ayni bir hak olan mülkiyet hakkına dayanan bedel tahsili talebi davası herhangi bir hak düşürücü süreye veya zamanaşımına tabi değildir. İdarenin hukuka aykırı el atması devam ettiği müddetçe bedelin tahsili davası açılabilir. 

• Dava el atılan taşınmazın tapu maliki tarafından açılabilir. Taşınmaz paylı mülkiyetteyse paydaşlardan her birinin kendi payları oranında tek başına dava açma hakkı vardır. Mahkeme sonunda verilen karar yalnızca davacıların payı oranında etkilidir. 

• Mahkeme taşınmazın gerçek bedelini bilirkişilerin hazırlayacağı rapor vasıtasıyla ve resen de araştırma yaparak tespit etmekle yükümlüdür. Bedel tespit edilirken kullanılan yöntem ise kamulaştırma yapılırken kullanılan bedel tespit yöntemidir.

• Bedelin tahsili davasında harçlar ve vekalet ücreti nispi olarak hesaplanmaktadır. 

• Bedelin tahsili davasında görevli ve yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer Asliye hukuk mahkemesidir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI

İdarenin kamulaştırmasız el atması nedeniyle taşınmaz veya taşınmaz üzerindeki ağaç, mahsul gibi eşyalar zarar görmüşse, malik idarenin haksız fiili nedeniyle uğradığı zararının tazminini talep edebilir. İdare BK. Md.49 gereğince haksız fiil nedeniyle verdiği zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Zarar gören malik, zararını ve idarenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. 

Kamulaştırmasız el atma nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılacak davaya bakmakla görevli mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 3.6.2015 tarihli bir kararında, “İdarenin hukuk dışı eyleminden kaynaklanan fiili el atmaların, özel kişilerin haksız fiil teşkil eden eylemlerinden hiçbir farkı bulunmadığından, bu tip eylemlerden doğan zararların da özel kişilerin haksız fiilinden doğan zararlarda olduğu gibi adli yargıda dava konusu edilmesi gerektiği kabul edilmiştir.” Şeklinde ifade edilmiştir. 

İdarenin haksız el atma eylemi nedeniyle zarar gören herkes tazminat davasında davacı olabilir. 

İdarenin haksız fiili nedeniyle uğranılan zararların tazmini, zarar görenin zararı ve yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıl içinde istenmelidir. 

Kamulaştırmasız el atma nedeniyle yani idarenin haksız fiili nedeniyle uğranılan zararın tazmini davalarına Asliye hukuk mahkemeleri bakmakla görevlidir. Yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri mahkemesi veya taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDENİYLE ECRİMİSİL DAVASI

Ecrimisil davası diğer adıyla haksız işgal tazminatı davası, haksız işgal nedeniyle taşınmazını dilediği gibi kullanamayan kişilerin işgalciye karşı açmış oldukları bir tazminat davasıdır. Kamulaştırma kararı almadan veya kamulaştırma işlemlerini tamamlamadan taşınmaza el koyan idarenin haksız işgalci konumunda olacağı sabittir. Malikin, kamulaştırmasız el atma nedeniyle idareden ecrimisil talep edebilmesinin şartları Yargıtay kararları ışığında şekillenmiştir. İdarenin taşınmaza haksız el atması nedeniyle mülkiyet sahibi taşınmazı üzerinde sahip olduğu hakları kullanamadığından gelir getirici faaliyetlerde de bulunamaz. Bu durumda malik talep ederse idare haksız işgal tazminatı ödemekle yükümlüdür. Ancak kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat davasından sonraki dönem için ecrimisil istenemeyeceği de kuşkusuzdur. 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 30.04.2002 tarihli bir kararına göre; 

“Haksız işgalden dolayı istenebilecek ecrimisil miktarı tam kar mahrumiyeti olabileceği gibi taşınmazın getirebileceği kira parası da olabilir. Tam kar mahrumiyeti taşınmazın davacı tarafından kullanılamaması nedeniyle elde etmekten mahrum kaldığı kardır. Kira geliri ise, taşınmazın normal olarak getirebileceği kira parasından ibarettir. 

Zarar gördüğünü iddia eden davacının taşınmaz işgal edilmemiş olsa idi elde edeceği geliri ve işgalin bu geliri elde etmesini engellediğini ispat etmesi gerekir.” 

Kamulaştırmasız el atma nedeniyle yani idarenin haksız fiili nedeniyle talep edilen ecrimisil davalarına Asliye hukuk mahkemeleri bakmakla görevlidir. Yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri mahkemesi veya taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir. 

Yargıtay ecrimisilin hukuki niteliğini haksız fiil olarak kabul etmektedir. Haksız fiillerde zamanaşımı süresi ise 10 yıldır. Fakat Yargıtay ecrimisil davalarında kira sözleşmelerinde olduğu gibi 5 yıllık zamanaşımı süresini uygulamaktadır. Uygulamaya göre ecrimisil tazminatı davanın açıldığı tarihten itibaren 5 yıl geriye dönük olarak talep edilebilir. Ecrimisil davasında zamanaşımı başlangıcı davanın açıldığı tarihtir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/5-84 e. Sayılı ve 03.06.2015 tarihli kararında bu husus; 

“İdarenin hukuk dışı eyleminden kaynaklanan fiili el atmaların, özel kişilerin haksız fiil teşkil eden eylemlerinden hiçbir farkı bulunmadığından, bu tip eylemlerden doğan zararların da özel kişilerin haksız fiilinden doğan zararlarda olduğu gibi adli yargıda dava konusu edilmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.02.1959 gün, 1958/17 E., 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). 

Öte yandan 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 18.06.2010 gün ve 5999 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen 11.06.2013 gün ve 6487 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile değişik geçici 6. maddenin onuncu fıkrasının üçüncü cümlesinde; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir” hükmüne yer verilerek imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarında idari yargının görevli olduğu düzenlenmiştir. 

Ancak bu düzenlemenin, idarenin her türlü kamulaştırmasız el atmasından kaynaklanan davaların idari yargıda görüleceği şeklinde anlaşılmaması gerekir. Bu düzenlemenin kapsamına, idarece kişilerin mülkiyetinde olan taşınmaza fiilen el atılmamasına rağmen imar uygulaması sonucu hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi nedeniyle açılan tazminat davaları girmektedir. Bu kısıtlamalar dışında idarenin kişilerin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olmasından kaynaklanan tazminat davalarında ise adli yargının görevi devam etmektedir.” 

Şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA HARÇ VE VEKALET ÜCRETİ

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2019/18-65 e. 2019/635 k. sayılı ve 28.5.2019 tarihli kararında bu husus; 

“09/10/1956 tarihi ile 04/11/1983 günü arasında fiilen el atılan taşınmazlarla ilgili açılan kamulaştırmasız el atma davalarında Geçici 6.maddenin 7.fıkrası gereği harç ve vekalet ücretinin maktu olarak, 04/11/1983 tarihinden sonra el atılan taşınmazlar yönünden açılan davalarda ise mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretinin genel hükümler doğrultusunda nispi olarak uygulanması gerekmektedir. Dava konusu taşınmaza fiilen el atma tarihi tespit edilerek sonucuna göre harç ve vekalet ücretlerinin belirlenmesi gerektiğinden bu husus bozma nedeni yapılmıştır.” Şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARI KESİNLEŞMEDEN İCRAYA KONULABİLİR Mİ?

2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 14. Maddesinde bu husus ifade edilmiştir; 

“Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takipleri kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulur.” 

Kanun maddesinden anlaşılacağı üzere 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlük tarihi olan 12/06/2019 tarihine kadar gerçekleşmiş olan hukuki ve fiili el atmalar nedeniyle açılan davaların mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamazdı. 

Ancak 2942 Sayılı kanunun geçici 14. Maddesi, 07.05.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 04.02.2021 tarih 2019/89 E. 2021/10 K. sayılı kararı ile İPTAL edilmiştir. 

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile artık 04.11.1983 tarihinden sonra gerçekleşen idarenin kamulaştırmasız el atmaları nedeniyle taleplere ilişkin mahkeme kararlarının icraya konulabilmesi için kesinleşmesi beklenmeyecektir. Ve yine geçici 14. Madde nedeniyle durdurulan icra takiplerinin de takip alacaklısının talebiyle devam edebilmesinin önü açılmıştır. Bu sayede mülkiyet hakkı ihlal edilen malik lehine hükmedilen bedel veya tazminata kavuşmanın gecikmesinin önüne geçilmiştir. 

Anayasa Mahkemesi Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 14. Maddesini iptal eden kararın gerekçesinde şu ifadelere yer vermiştir; 

“… 96. 2942 Sayılı Kanunu’nun geçici 14. Maddesinin dava ve itiraz konusu kuralları, kamulaştırmasız el atmalardan dolayı kişiler tarafından açılmış bedele ve tazminata ilişkin davalardan verilen mahkeme kararlarının kesinleşmedikçe icraya konulamamasını ve başlatılan ve halen devam etmekte olan icra süreçlerine müdahale ederek bu süreçlerin kesinleşmiş mahkeme kararları ibraz edilinceye kadar durmasını öngörmektedir. Bu itibarla kurallar, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına ilişkin icra takibinin başlamasına engel olma ve başlamış olan icra takiplerinin durmasına neden olmak suretiyle Anayasa’da öngörülen usule aykırı biçimde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin telafi edilebilmesi amacıyla malik lehine hükmedilen bedel veya tazminata kavuşmasının gecikmesine neden olmaktadır. Açıklanan nedenlerle kurallar mülkiyet ve adil yargılanma hakkını sınırlamaktadır.” 

“…98. İcra takipleri yönünden kesinleşmiş mahkeme kararının varlığını arayan dava konusu kurallar, idarelerin yerine getirmekle görevli oldukları kamu hizmetleri için gerekli olan kaynakların korunmasını ve kamu hizmetlerinde meydana gelebilecek aksaklıklara engel olunmasını amaçlamaktadır. Bu şekilde toplumsal yaşamın sürekli, düzenli ve sistemli şekilde sürdürülmesine katkı sunması beklenen kuralların kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik olarak mülkiyet ve adil yargılanma haklarına sınırlama getirdiği anlaşılmaktadır.” 

“… 101. Bununla birlikte dava ve itiraz konusu kuralların Anayasa’da kamulaştırma için öngörülmüş hükümlere uyulmaksızın fiili bir el atma niteliğinde olan kamulaştırmasız el atmalardan kaynaklanan bedel ve tazminat alacaklarına ilişkin olduğu da gözetildiğinde fiili bir müdahale nedeniyle mülkiyet hakkı ihlal edilmiş malikin bu zararının telafi edilmesi amacıyla hükmedilmiş bedel veya tazminat alacağına ilişkin mahkeme kararının icra takibine konu olabilmesi için kesinleşmiş olması şartını araması, malik lehine hükmedilen bedel veya tazminata kavuşmanın gecikmesine neden olmak suretiyle malike aşırı bir külfet yüklemekte ve kamu yararı ile kişisel yarar arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır. Bu yönüyle kuralların ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olmadığı anlaşılmaktadır.”