İRTİKAP SUÇU CEZASI

İRTİKAP SUÇU CEZASI

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Millete ve Devlete Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümünün "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine Karşı Suçlar" başlığı altında yer alan irtikap suçuna ilişkin düzenlemelere, Kanun’un 250. Maddesinde yer verilmiştir. 

TCK’nın 250. Maddesine göre suçun üç farklı işleniş biçimi mevcuttur. Buna göre irtikap suçunun, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanması, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması şeklinde olmak üzere 3 farklı işleniş biçimi mevcuttur. 

Bu bölümde düzenlenen diğer suçlar gibi irtikap suçu da kamu görevlileri tarafından işlenebilmekte olup, suçla korunan hukuki değer kamu idaresinin güvenilirliğidir. Kaldı ki suçun devlete karşı suçlar başlığı altında düzenlenişi bu durumun bir göstergesidir. Yargıtay’a göre irtikap suçu ile, kamu idaresinin saygınlığı, bireylerin kamu görevlilerine karşı duymaları gereken inanç ve itimat, kamu görevlilerinin dürüst ve iyi şöhret sahibi olmalarındaki devlete ait yararlar olmak üzere suçla birden fazla hukuki değerin korunmaktadır. 

TCK’nın 250. Maddesi 2012 yılında 6352 sayılı Kanunla önemli ölçüde değişikliğe uğramış ve son halini almıştır. 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanun ile maddede değişiklik yapılarak, 1. fıkrasına “Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir” şeklindeki cümle eklenmiş, ayrıca maddenin son bölümüne "irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir." şeklinde 4. fıkra ilave edilmiştir. Değişiklikler sonrası maddenin son hali aşağıdaki gibidir: 

TCK 250 

  • Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir. 
  • Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 
  • İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 
  • İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. 

İRTİKAP SUÇUNUN UNSURLARI

1- İRTİKAP SUÇUNUN HUKUKİ KONUSU

TCK' nın 250’nci maddesinde 765 sayılı TCK’dan farklı olarak ise suçun maddi konusu "yarar" olarak belirtilmiştir. Eski kanun zamanında suçun maddi konusu para olarak belirtilmişti. Madde gerekçesine göre; irtikabın varlığı için, kamu görevlisinin kişilerden kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Madde metninde bu yararlanma olgusunun gerçekleştiriliş şekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıştır. 

TDK’nın Türkçe sözlüğüne göre yarar; "bir işten elde edilen iyi sonuç, fayda, avantaj" anlamlarına gelmektedir. TCK’da "Yarar" kavramının kapsamını oldukça geniş tutmuştur. İrtikap suçu bakımından yarar kamu görevlisinin kendisine veya başkasına sağladığı her türlü menfaati ifade eder. Bu kapsamda sadece maddi menfaatler değil manevi çıkarlar da suçun oluşmasına sebebiyet verebilecektir. Doktrinde tartışmalı olsa da özellikle cinsel tatmin amacı gibi manevi çıkarların varlığı hallerinde de irtikap suçundan söz etmek gerekecektir.

2- İRTİKAP SUÇUNDA FAİL VE MAĞDUR

Yukarıda da belirttiğimiz üzere irtikap suçu ancak kamu görevlileri tarafından işlenebilen özgü bir suç tipidir. TCK’nın 6. Maddesinde kamu görevlisi kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlanmıştır. Bu tanımın dışında kalan kişilerin fail olabilme özelliği bulunmamaktadır. 

Failin irtikap eylemini gerçekleştirdiği anda kamu görevlisi sıfatını taşıması gerekir. Failin bu sıfatını sonradan kaybetmiş olması suçun oluşmasına engel değildir.İrtikap suçunda kamu görevlisi dışında kalan kişiler ancak azmettiren ya da yardım eden sıfatıyla yargılanabilirler. 

Yargıtay’a göre; irtikap suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı işlenen suçlar bölümünde düzenlenmiş olması karşısında, bu suçun mağduru toplumu oluşturan bireylerin tamamı, diğer bir ifadeyle kamudur. Eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişi suçun mağduru değil, zarar göreni olacaktır.

3- İRTİKAP SUÇU NASIL İŞLENİR? – EYLEM UNSURU

Yukarıda irtikap suçunun seçimlik hareketli bir suç olduğunu ve 3 farklı fiille işlenebileceğini belirtmiştik. Bu fiiller kanunda şöyle sayılmıştır: 

a- İcbar

b- İkna

c- Hatadan yararlanma 

Fakat bunların öncesinde suçun oluşması için bir şart daha aranmıştır ki bu şart irtikap suçunun ön şartı olarak nitelendirilebilir. Buna göre icbar suretiyle irtikap suçunun oluşması için kamu görevlisinin öncelikle "görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmış" olması gerekir. Dolayısıyla suçun oluşup oluşmadığı gözetilirken öncelikle kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanıp kullanmadığı araştırılacaktır. Şayet somut olayda böyle bir durum mevcut değilse irtikap suçundan söz edilemeyecektir. Madde gerekçesinde de; "Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir." şeklinde belirtilmiştir. Nüfuzun kötüye kullanıldığının kabulü için irtikap suçuna vücut veren eyleminin kamu görevlisinin görevine giren bir işle bağlantılı olması gerekir. 

Açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere irtikap suçu görevi kötüye kullanma suçunun özel bir türüdür. 

Bunun yanında maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen ikna suretiyle irtikap suçunun ön şartını ise “görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak” oluşturur. Hatadan yararlanmak suretiyle irtikap suçu ise ikna suretiyle irtikabın özel bir türüdür. Dolayısıyla burada da failin kamu görevinin sağladığı güveni kötüye kullanması söz konusudur. 

İki fıkra bakımından nüfuz ve güven ayrımı yapılmalıdır. Bilindiği üzere nüfuz; etki, güç gibi anlamlara gelmektedir. Dolayısıyla maddenin ilk fıkrasındaki suçun oluşması için failin icbar eylemine nüfuzun kötüye kullanması eşlik etmeli ikinci fıkra bakımından mağduru aldatacak davranışlar gerçekleştirilmelidir. 

Yukarıdaki seçimlik hareketlerin tamamı ayrı başlıklar altında incelenecektir. Bu kısımda genel bilgilerin yanında irtikap kelimesinin tanımını yapmayı da uygun görmekteyiz. İrtikap kelimesi "kötü iş yapma, kötülük etme" anlamlarına gelmektedir. Hukuki anlamda irtikap ise; görevinin sağladığı nüfuzu veya güveni kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasını veya bu yolda vaatte bulunulmasını ifade etmektedir.

A- İCBAR SURETİYLE İRTİKAP

İcbar suretiyle irtikap TCK’nın 250/1. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

İcbar kelimesi “zorunda bırakma, zorlama” gibi anlamlara gelmektedir. Suçun oluşması için kamu görevlisi, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak kişiyi maddi ya da manevi olarak zorlamış olmalıdır. Madde gerekçesinde ise şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Maddenin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikap suçu tanımlanmıştır. İcbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur.” 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/26 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere; icbar kelimesi manevi cebir anlamında olup cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacak maddi cebir kullanılması halinde ise, eylem yağma suçunu oluşturacaktır. Nitekim, gerek 765 sayılı TCK'nun 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCK'nın 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkanının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel koşullar nazara alınarak, hâkim tarafından takdir edilmelidir. 

Görüleceği üzere hem madde gerekçesi hem Yargıtay kararları icbarın belirli bir düzeyde kalmasını aramış aksi takdirde yağma suçunun oluşacağını belirtmiştir. Bunun yanında irtikap suçundan söz edebilmek için ise icbar eyleminin belirli bir yoğunlukta olması gerektiği belirtilmiştir. Peki icbarın yoğunluğu nasıl belirlenecektir? Esasında böyle bir belirleme yapmak oldukça zordur. Buna karşın kanun koyucu bu zorluğu aşmak adına bir icbar karinesi getirmiştir. Buna göre; kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir. 

İcbar suretiyle irtikap suçunun gerçekleşmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmasını gerektirmektedir. Nüfuz, kamu görevlisinin görevinin vermiş olduğu yetki ve imkanlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik; bunun kötüye kullanılması ise yetki ve imkanların sağladığı ayrıcalıklı üstün konumdan yararlanarak görevlinin kendisi ya da başkasına yarar sağlaması olup, kamu görevlisi görevi gereği sahip olduğu gücü haksız yarar elde etme amacıyla kullanmaktadır. 

Yargıtay 5. Ceza Dairesi ise bir kararında icbar suretiyle irtikap suçunu cebri irtikap olarak tanımlamış ve aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır: 

“Cebri irtikap suçu kamu görevlisinin sıfat ve görevini kötüye kullanarak kişiyi tazyik etmesi ile başlayıp, bu sıkıştırma karşısında ferdin de memurun haksız işlemlerini önleme zorunluluğu duyarak ona menfaat temin ve vaat etmesi ile oluşur. Kamu görevlisi açıkladığı istekler yerine getirilmezse mağdurun işini yapmayacağını söylemek suretiyle onu manevi cebir altında bulundurmaktadır. Böyle haksız bir durumla karşılaşan ve haklı işinin kamu görevlisi tarafından yapılmayacağı veya geciktirileceği ya da haksız bir muameleye maruz kalacağı endişesine kapılan mağdur belli bir şiddete ulaşmış olan bu manevi cebirin etkisiyle ve hakkını elde etme zorunluluğu karşısında, haksız olarak istendiğini bildiği parayı ve sair menfaatleri kamu görevlisine vermekte ya da vaat etmektedir. Burada fert kural olarak meşru zeminde bulunmaktadır.” K. 2021/77 

Failin icbarı, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya ya da bu yolda mağdura vaatte bulunmaya yönelik olmalıdır. Suçun oluşması için yarar vaadinin varlığı yeterlidir. Vaadin ne zaman sağlandığının önemi bulunmaz. 

Cebri irtikap suçunda mağdurun cebrin etkisinden kurtuluş imkanının bulunup bulunmadığı cezalandırma açısından oldukça önemlidir. Şayet fail cebrin etkisinden kurtulma imkanına sahipse artık irtikap suçundan söz edilemeyecektir. Bu durum her somut olay özelinde dikkatle değerlendirilmelidir. Yargıtay’ın konuya ilişkin bazı örnek kararları aşağıda paylaşılmıştır: 

“İcbar suretiyle irtikap suçunda; uyuşmazlık, sanığa atılı zincirleme şekilde icbar suretiyle irtikaba teşebbüs suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Suç tarihinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan ve iş bölümüne göre yürüttüğü soruşturma evrakı ile ilgili en yetkili kişi konumunda bulunan sanığın şüphelilere soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanacağını, şikayetçinin haksız olduğunu, ancak talimat yazması halinde tutukluluk halinin bir yıla yakın sürmesine neden olabileceğini söylemesi şeklindeki eylemleri, tutuklu olan şüphelilerden manevi baskı ve zorlamayla menfaat temin etmeye yönelik davranışlar olup icbarı oluşturduğundan, eylemin Özel Dairece, icbar suretiyle irtikap suçu olarak nitelendirilmesi isabetlidir.” YCGK 2013/26 K. 

“İcbar suretiyle irtikap suçuna ilişkin davada, doktor olan sanık devlet hastanesinde ameliyat olacak mağdurdan kendi özel muayenehanesinde için para almıştır. Sanığın davranışları icbar boyutuna ulaşmamıştır. Sanığın eyleminin görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama suçu niteliğinde olduğu, sanığın eyleminin, 6352 sayılı Kanunun 87. maddesi ile değiştirilen rüşvet suçuna dönüştüğü anlaşılmakla, lehe kanun değerlendirmesinin bu suçlar arasında yapılmasının gerektiği gözetilmelidir.” Y5CD. 2013/10 

“Müştekinin eşinde lenf bezi kanseri olmakla birlikte, çok acil müdahaleye gereksinim duyduğuna ilişkin dosyada iddia ya da kanıt bulunmadığı, başka bir doktor veya sağlık kuruluşuna başvurma ve karşılaştığı olumsuzlukları gidermek için şikayet olanağı varken, yasal olmadığını bildiği halde yaklaşık dört ay süreyle sanığa çıkar sağlayarak eşinin tedavisini sürdürdüğü olayda icbar boyutuna ulaşmış bir zorlamadan söz edilemeyeceğinden irtikap suçunun cebir unsurunun yasa, öğreti ve uygulamanın kabul ettiği anlamda oluşmadığı, sabit olan yapmaya mecbur olduğu işi yapmak için menfaat sağlama fiilinin 5237 sayılı TCK'nın 257/3. maddesi delaletiyle 257/1. maddesine uyan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmelidir.” Y5CD. 2012/1861

B- İKNA SURETİYLE İRTİKAP

İkna suretiyle irtikap TCK’nın 250/2. Maddesinde “görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulması” olarak tanımlanmıştır. 

Suçun bu halinin gerçekleşmesi için failin öncelikli olarak görevinin sağladığı güveni kötüye kullanması daha sonra hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir. Toplumda yaşayan bireyler kamu görevlilerinin görevlerine uygun hareket edecekleri düşüncesine taşıdıklarından suçun bu hali daha rahat işlenebilmektedir. 

İkna kavramı her türlü hileli hareketi kapsamaktadır. Dolayısıyla bu hareketlerin sınırlandırılması mümkün değildir. Bu suç bakımından fail kamu görevlisinin hileli davranışları karşısında ikna olmakta ve onun isteklerine rıza göstermektedir. Fakat belirttiğimiz üzere mağdur bu durumda kamu görevlisine olan güveni nedeniyle kendisinden istenen şeyin haksız olduğunu bilebilecek durumda değildir. Dolayısıyla gösterilen rıza hukuken geçerli değildir. Şayet mağdur failin isteğindeki haksızlığı biliyorsa burada irtikap suçundan söz edilemez. Bu suç ile dolandırıcılık suçunu ayıran unsur kamu görevlisinin kendisine duyulan güveni kötüye kullanmasından ileri gelmektedir. 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.12.1996, 5–269/286 sayılı kararına göre; ikna suretiyle irtikâp (yiyicilik) suçu, memurun memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanarak, bir kimseyi kendisine veya başkalarına haksız olarak para vermeye ya da sair menfaatler sağlamaya veya vaadine ikna ederek çıkar sağlaması ile oluşmaktadır. Mağdur, memura sağladığı çıkarın yasal olduğunu zannetmektedir. Yasa dışı çıkar sağladığını bilmemektedir. Memur, yalan beyanıyla mağduru kandırmaktadır. Mağdur, yaptığı ödemenin yasa ve yönetmelikler gereğince yapılması gerektiğine inanmakta, failin iknası ile bireyin rızası fesada uğramaktadır. İkna, bireye ödemeye mecbur olmadığı bir parayı ödemek zorunda olduğunu bildirmektedir. 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir başka kararında suç tipine ilişkin aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir: 

"Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, "Bir konuda birinin inanmasını sağlama, inandırma, kandırma" şeklinde tanımlanan ikna kavramı öğreti ve uygulamada ise; "kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni suiistimal ederek hileli davranışlarla herhangi bir kimseyi kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlama veya vaat etme gereğine inandırması" biçiminde açıklanmıştır. 

İkna suretiyle irtikap suçuna dair madde gerekçesinde de "…İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir. 

İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir." açıklamalarına yer verilmiştir. 

İknanın varlığının kabulü için, mağdurun iradesinin etki altına alınmış olması gerekir. Bu itibarla sadece tavsiye, ikna sayılmaz. Mağdur, sözle veya yazıyla ya da her iki vasıtanın birlikte kullanılması suretiyle ikna edilebilir. ( Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Bası, Ankara 2017, s. 765 vd. ) 

Hileli davranışlarla ikna edilme ile anlatılmak istenen, mağdurun aslında sağlaması gerekmeyen bir yararın sağlanması gerektiğine inandırılmasıdır. Fail, mağduru ikna için çıkarın görev ve işlem gereği verilmesini ileri sürmekte, mağdur ise kamu görevlisinin istediği çıkarın kanun ve görev gereği verilmesi gerektiğine hileli davranışlarla inandırılmaktadır. Bu bakımdan, kamu görevlisi tarafından yapılan iş aslında kanuna uygundur, ancak bu iş için sağlanması gerekmeyen bir çıkar temin edilmektedir. ( Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teori ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara 2013, s. 867 vd. ) 

Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere ikna suretiyle irtikap icrai davranışla işlenebilen bir suçtur. Fiilin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi ise hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunu oluşturacaktır. 

İkna suretiyle irtikap suçunda yarar, failin aldatıcı nitelikteki davranışları sonucu elde edilmektedir. Bu anlamda mağdur, yararı sağlamak zorunda olmadığını bilmekle birlikte failin manevi baskısı sonucu bu yararı sağlamak zorunda kalmakta ise icbar suretiyle irtikap, buna karşılık sağladığı yararın haksız olduğunu bilmemekte ise ikna suretiyle irtikaptan söz edilir. Örneğin, mahkeme kalemine ilâm sureti almak için gelen vatandaşa gerçeğe aykırı olarak “Önce 150 TL ilâm harcı vermeniz gerekiyor” diyen kalem müdürünün eylemi, ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturmaktadır. ( Tezcan-Erdem-Önok, s. 868 ) 

İkna suretiyle irtikap suçu, failin yaptığı hileli davranışlarla mağduru hataya sevk edip haksız yarar temin etmesi yönüyle dolandırıcılık suçuna benzemektedir. Ancak failin kamu görevlisi olması ve fiili görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi bu suçu dolandırıcılıktan ayırmaktadır. ( Artuk-Gökcen, s. 744 )” 2018/223 K. 

Yargıtay 5. Ceza Dairesinin bir kararında da aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur: 

"Olay tarihinde Nüfus Müdürlüğünde nüfus müdürü olarak görev yapan sanık ile veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak görev yapan sanıkların evlilik işlemleri amacıyla nüfus müdürlüğüne müracaat eden mağdurları, kamu görevlisi olmaları dolayısıyla kendilerine duyulan güvenden yararlanarak ödemeleri gereken miktarlardan daha fazla ödeme yapmaları konusunda ikna ederek yarar sağladıkları iddia edilen somut olayda, sanık hakkında mağdurlara yönelik eylemlerinden ötürü beraat kararları verilmiş ise de; anılan mağdurların aşamalardaki ifadelerinde sanığa ödemeleri gereken miktardan fazla para ödediklerini beyan etmeleri karşısında, sanığın bu mağdurlara yönelik atılı ikna suretiyle irtikap suçunu işlediği sabit olduğu halde, mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizdir." Y5CD. 2019/8650

C- HATADAN YARARLANMAK SURETİYLE İRTİKAP

TCK’nın 250/3. Maddesine göre; ikinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 

Kanun metninden anlaşılacağı üzere; suçun bu hali ikna suretiyle irtikabın özel bir işleniş biçimini oluşturmaktadır. Madde gerekçesinde de bu durum; "ikna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir." Şeklinde belirtilmiştir. 

Dolayısıyla yukarıda kamu görevlisinin güveni kötüye kullanmasına ilişkin açıklamalarımız suçun bu işleniş hali bakımından da geçerli olacaktır. 

Bu halde mağdur kamu görevlisinin bir etkisi olmaksızın hataya düşmüş durumdadır. Örneğin ödememesi gereken bir parayı ödemesi gerektiği düşüncesiyle hareket etmektedir. Fail ise bu durumun farkına varmasına rağmen ihmali bir davranış göstererek bu hatadan faydalanmaktadır. 

İkna suretiyle irtikap suçunun ihmali hareketle işlendiği bu halde faile verilecek cezada indirim yapılır.

İRTİKAP SUÇUNUN CEZASI

  • İcbar suretiyle irtikap suçunu işleyen faile beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. 
  • İkna suretiyle irtikap suçunda fail üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 
  • İkna suretiyle irtikap suçunun kişinin hatasından faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 
  • Ayrıca TCK’nın 250/4. Maddesinde özel bir hükme yer verilmiştir. Buna göre; irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. 

İrtikâp suçunun soruşturması ve kovuşturması şikâyete tabi değildir. 

Dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.

İRTİKAP SUÇUNDA TEŞEBBÜS

Birçok yerde belirttiğimiz üzere irtikap suçu yararın sağlanması ya da vaat edilmesi ile tamamlanan bir suç tipidir. Dolayısıyla yararın sadece taahhüt edilmiş olması suçun oluşumu açısından yeterli görülmüştür. Buna karşın yararın sağlanmadığı ve taahhüdün de gerçekleşmediği hallerde teşebbüs gündeme gelebilir. Şöyle ki karşı tarafın irtikap eylemlerini fark ederek şikâyette bulunması halinde suçun teşebbüs aşamasında kaldığından söz etmek gerekir. Yargıtay’ın teşebbüse ilişkin örnek bir kararı aşağıda paylaşılmıştır: 

"Vergi dairesi müdür vekili olan sanığın, vergi mükellefi olan müdahili mali araştırmaya tabi tutup fazla vergi cezası keseceğinden bahisle korkutarak komşusu ve arkadaşı olan diğer sanık vasıtasıyla para talep ettiği, katılanın isteği kabul etmiş gözükerek C. Savcılığı'na müracaat edip durumu bildirdiği, suçun ve faillerin belirlenmesi amacıyla tespiti yapılan para ve çekin katılan tarafından diğer sanığa ait işyerinde teslim edilmesini müteakip yapılan operasyonla suça konu çek ve paranın sanığın işyerinde bulunan kutuda gizlenmiş olarak bulunduğu olayda; henüz menfaat veya menfaat vaadinin sağlanamamış olması ve olayın ortaya çıkarılması için para ve çekin verilmiş olması nedeniyle teşebbüs aşamasında kalan cebri irtikaba teşebbüs ve buna katılma niteliğinde olan suçlardan dolayı sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmelidir." Y5CD. 2011/21609 K.

İRTİKAP VE RÜŞVET FARKI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2010/70 K. Sayılı kararına göre irtikap ve rüşvet suçu arasında aşağıdaki farklar bulunur: 

  1. İrtikap tek failli (bireysel), rüşvet ise, çok failli bir suçtur. 
  2. İrtikapta fert yararı iradesi haricinde mağdur sıfatıyla temin ettiği halde, rüşvette fert yararı serbest iradesiyle ve fail sıfatıyla temin etmektedir, (rüşvet veren) 
  3. İrtikapta kamu görevlisi görevinin sağladığı nüfuzu veya görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlediği halde, rüşvette görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapmak suretiyle işlemektedir. 
  4. Rüşvette kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun davranmak amacıyla kişilerden yarar temin etmesi rüşvet suçunu oluşturmadığı halde, icbar edildiği yönünde somut dayanak noktalarının bulunması durumunda eylem, icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturur (Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk - Prof. Dr. Ahmet Gökçen -Doç. Dr. Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 5. Cilt, sh. 4877).