CEZA MUHAKEMESİNDE ESKİ HALE GETİRME

CEZA MUHAKEMESİNDE ESKİ HALE GETİRME

Anayasa da ve anayasaya uygun olarak hazırlanmış kanunlarda bireylerin hak arama hürriyetine yer verilmiştir. Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrasına göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. 

Yine Anayasanın 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise; 

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. 

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır...” şeklinde düzenlenmiştir. 

Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir. 

Hak arama hürriyeti mutlak bir hak olup sınırlandırılamaz. Fakat hak arayan bireyler bu haklarını kanunla belirtilmiş süreler içerinde kullanabilir. Bu itibarla kanun koyucu ceza muhakemesi işlemlerinin yapılmasını bazı sürelere tabi tutmuş ve kanunda bazı süreler düzenlenmiştir. Bu süreler; hak düşürücü, koruyucu ve düzenleyici süreler olmak üzere üçe ayrılır. 

40. maddenin gerekçesinde; esasında bir süreye uyamayan kişinin kaybettiği hakkı ona yeniden sağlama olanağını veren bir kurum olarak tanımlanan eski hale getirme kurumu hak düşürücü süreler bakımından uygulama alanı bulur. Hak düşürücü süre; bir işlemin yapılabileceği azami sürenin kanunla belirlendiği süreyi ifade eder. Bu sürenin geçirilmesi halinde artık o ceza muhakemesi işlemi yapılamaz. Örneğin süresi içerisinde istinaf ya da temyiz dilekçesinin verilmemesi halinde artık karar kesinleşecektir. Fakat kimi zaman bu süreler elde olmayan sebeplerden ötürü geçirilmiş olabilir. İstinaf ya da temyiz süresinin kusur olmaksızın kaçırılması hallerinde bu kez eski hale getirme kurumuna müracaat etmek gerekir.

HANGİ DURUMLARDA ESKİ HALE GETİRME İSTENEBİLİR?

Ceza muhakemesinde eski hale getirmeye ilişkin hükümler; CMK’nın 40-42. Maddeleri arasında yer almaktadır. CMK’nın 40. Maddesine göre: 

  1. Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir. 
  2. Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de kişi kusursuz sayılır. 

Kanun maddesinde açıkça belirtildiği üzere kanun koyucu eski hale getirme talebinde bulunabilmek için kusursuzluk şartını aramaktadır. Burada kusursuzluktan ne anlaşılması gerektiği üzerinde durulmalıdır. Mücbir nedenler, yani dıştan gelen, failin bilinç ve iradesinin sonucu olmayan ve failin karşı koyamayacağı ve önleyemeyeceği bir kuvvetin etkisiyle veya failin sakınması olanağı bulunmayan kaza, rastlantı, maddî zorlama gibi olaylar sonucu süreye uyulamadığı hallerde failin kusursuz olduğu kabul edilir. 

CMK, CMUK’tan farklı olarak eski hale getirme istemini sadece mücbir sebeplerle sınırlamamıştır. Böylelikle failin, kusursuz olduğu hallerde eski hale getirme talebinde bulunabileceği düzenlenmiş ve sınır genişletilmiştir. Failin kusurunun varlığı eski hale getirme isteminin reddini gerektirir. TCK’nın 28. Maddesine göre; “karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.” Burada düzenlenen kusuru kaldıran haller mevcutsa fail eski hale getirme talebinde bulunabilir. 

Fakat kusurluluğu kaldıran hallere mücbir sebep ve beklenilmeyen halleri de eklemek gerekir. 

Failin hastalık sebebiyle süreleri kaçırmış olması mümkündür. Bu hal de kusursuzluk kapsamında sayılır ve belgelendiği ölçüde eski hale getirme talebinin kabulüne sebebiyet verir. Kusursuzluğa yol açan sebebin sürenin hangi aşamasında ortaya çıktığı önemli değildir. Örneğin süreden yararlanacak kişinin sürenin son günü hastalanması halinde geri kalan günlerde neden başvuruda bulunmadığı araştırılmaz. Zira son güne bırakmak kusur değildir. 

CMK’nın 40. Maddesinin 2. Fıkrasında ise; “Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de kişi kusursuz sayılır.” Hükmü yer almaktadır. Burada kanun koyucu kişiye haklarını bildirmemenin eski hale getirme sebebi olduğunu ayrıca ve açıkça düzenlenmiştir. Bildirim tefhim veya tebliğ yöntemiyle yapılır. Bu konu ile ilgili uyuşmazlıklar daha çok tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığı noktasından doğmaktadır. Usulsüz tebligatın yapıldığı hallerde kişinin kanun ya da itiraz yoluna başvuracağı bir kararı bilmediği kabul edilir. Tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığı araştırılırken 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 32. ve 36. Maddeleri mutlak surette incelenmelidir. Tebligat bu maddelere aykırı yapılmışsa geçersiz kabul edilecek ve eski hale getirme talebi yerinde olacaktır.Konuya ilişkin örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“03.05.2012 tarihli mahkûmiyet hükmünün duruşmada hazır bulunmayan sanığa tebliğine ilişkin düzenlenen tutanakta sanığın imzası mevcut olmayıp Tebligat Kanunu'nun 36. maddesi uyarınca sanığın da imzasının bulunması gerektiği gözetilmeden yapılan aynı tarihli tebliğ işlemi geçersiz olduğundan dosya kapsamına göre 09.04.2013 tarihli uyarlama kararının kalemde tebliğine kadar ilk mahkûmiyet hükmü ve içeriğinden haberdar olmadığı anlaşılan sanığın 13.05.2013 tarihli temyiz isteminin kesinleşmemiş 03.05.2012 tarihli mahkûmiyet hükmüne yönelik olduğu ve uyarlama kararının hukuki değerden yoksun olduğu kabul edilmelidir.” 

Yine bildirimde başvurulacak kanun yolu ve süresi gösterilmiş olmalıdır. Zira Yargıtay CGK’nın 2006/169 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere; Anayasa'nın 40. maddesine göre, devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini bildirmek zorundadır. Ceza Muhakemesi Kanunu da kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi ve merciin belirtilmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, verilen ceza miktarı, kanun yollarına başvuru hakkı olup olmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve mercii kuşkuya yer olmayacak şekilde açıkça gösterilmelidir. Hüküm tefhim edilirken de başvurulacak kanun yolu, süresi ve mercii açıklanmalıdır. Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme talebinde bulunabilir. Kanun yoluna başvuru hakkı, süresi ve mercii kendisine bildirilmeyen kimse de kusursuz sayılacağından bu durum eski hale getirme nedenidir. Şayet bildirim bunları içermiyorsa eski hale getirme başvurusu yapılabilir. Yargıtay’ın konuya ilişkin görüşü de aşağıdaki gibidir: 

“Dosya üzerinden hükümlünün gıyabında verilen ek kararda, başvurulabilecek yasa yoluyla ilgili olarak başvuru sahibine ve başvuruya dair yöntem ve süre gibi koşullarda duraksamalar mevcut olduğu anlaşıldığından hak ihlali olmaması için öncelikle bu eksikliğin giderilmesi gerekmektedir. Bu eksiklikler CMK'nın 40. maddesine göre eski hale getirmenin nedenidir.” Y6CD. K. 2017/955 

Başka bir kararda ise aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur:

“Yerel mahkemece tebliğ edilen kararda gösterilen kanun yolu bildiriminde olması gereken temyiz merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde yazılmaması CMK'nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni olup, sanığın kanuni süreden sonra verdiği dilekçesinin eski hale getirme talebi mahiyetinde bulunduğu kabul edilerek, yerel mahkemenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılıp, temyiz incelemesinin yapılması gerekmektedir.” Y4CD. K. 2016/2249 

Buna karşılık aşağıdaki karardan da anlaşılacağı üzere; başvuru yönteminin gösterilmemiş olması halinde eski hale getirme kurumunun uygulanamayacağı içtihat edilmiştir: 

“Her ne kadar kararda, başka bir yer mahkemesine de temyiz başvurusunda bulunulacağının belirtilmemiş olması nedeniyle kanun yolu bildiriminin eksik olduğu ve bu durumun eski hâle getirme nedeni olarak kabulüyle temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülmüş ise de, Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması “kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyecek, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilmeyecektir.” YCGK 2019/216 K.

Sürenin başlangıç tarihide açıkça belirtilmiş olmalıdır. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir: 

“Sanık müdafinin yokluğunda, hazır olan sanığın yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının “tefhim ve tebliğ” şeklinde gösterilmesi suretiyle, sürenin “tefhimden” mi yoksa “tebliğden” itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya neden olunduğundan, bildirim eksik ve yanıltıcıdır. Dolayısıyla temyiz süresinin başlangıcının hükmün sanığa tefhim tarihi olduğunun kabulü mümkün olmayıp, sürenin başlangıcının hükmün sanık müdafine tebliğ tarihi olduğunun kabulü gerekmektedir.” YCGK

KARARIN SANIK YERİNE MÜDAFİYE TEBLİĞ EDİLMESİ DURUMUNDA ESKİ HALE GETİRME İSTENEBİLİR Mİ?

Kural olarak kişinin kendisini bir avukatla temsil ettirdiği hallerde tebligatlar avukata yapılır. Fakat ceza hukuku bakımından bu kurala bir istisna getirilmiştir. Ceza davalarında kararların müdafiinin yanında sanığa da tebliği gerekir. İstinaf, teymyiz vs. Süreler hesaplanırken sanığa tebliğ tarihi esas alınır. Anayasa Mahkemesi  2021/34076 başvuru numaralı ve 14/1/2025 tarihli kararında bu durumu şöyle açıklamış ve sanığa tebliğ edilmeyen karar dolayısıyla istinaf başvurusunun kabul edilmemesini hak ihlali saymıştır:

"Somut olayda Ceza Dairesi 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca temyiz süresinin Dairenin esastan ret kararının başvurucu müdafiine tebliğ edildiği 1/6/2021 tarihinde işlemeye başladığını değerlendirmiş, dolayısıyla karar kendisine tebliğ edilmeyen başvurucu ile vekâletname ile yetkilendirdiği diğer müdafiinin Daire kararına karşı 5/7/2021 tarihinde yaptıkları eski hâle getirme ve temyiz taleplerini süre yönünden reddetmiştir (bkz. § 8).

35. 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesinde 3220 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle o tarihte yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun kararların sanıklara tebliğ edilmesine dair hükümlerinin hangi nedenle tebligatın vekile yapılmasına dair genel kuraldan saklı tutulduğu hususuna, anılan Kanun'un Genel Kurul kararlarında da aktarılan gerekçesinde yer verilmiş, buna göre 3220 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik gerekçesinde de ceza davalarında kararların sanıklara tebliğ edilmesine gerek görülmeyerek müdafiine yapılan tebligatı geçerli saymanın adalet ilkeleriyle bağdaşmayacağı vurgulanmıştır (bkz. § 13). Bundan hareketle Genel Kurul kararında da belirtildiği üzere 1412 sayılı Kanun'dan sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun'da da 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesinde yer alan genel kuralın aksine kanun yolu başvuruları açısından kararların ilgililere de tebliğini öngören kurallar bulunduğuna dikkat çekilmelidir (bkz. § 9). Öte yandan kararların sadece müdafiye tebliğ edilip müdafinin yasal süre içinde temyiz kanun yoluna başvurmadığı ve sanıkların sonradan temyiz talebinde bulundukları durumlarda Yargıtay da içtihadında 3220 sayılı Kanun'un gerekçesiyle uyumlu olarak temyiz kanun yoluna başvuru süresinin başladığı tarihin kararın sanık tarafından öğrenildiği tarih olduğunu, bu bağlamda kararın sanığa da tebliğ edilmesi gerektiğini değerlendirmiştir (bkz. §§ 13,14).

36. Gelinen noktada 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk cümlesinde vekâletle takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı belirtilmişse de aynı fıkranın dördüncü cümlesinde bu kuralın istisnası olarak kararların sanıklara tebliğini öngören 1412 sayılı Kanun hükümleri saklı tutulmuştur. Ayrıca anılan istisnanın getirildiği 3220 sayılı Kanun'un gerekçesinde kararların sanıklar yerine vekile tebliğiyle yetinilmeyeceği vurgulanmıştır. Buna ek olarak 1412 sayılı Kanun'dan sonra yürürlüğe giren, somut olaya dair muhakeme sürecinde ve hâlen yürürlükte olan 5271 sayılı Kanun'da da kararların ilgilisine tebliğini öngören düzenlemelere yer verilmiş ve yargısal içtihatlarda 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesinin 3220 sayılı Kanun'un gerekçesiyle uyumlu olarak yorumlanıp kanun yolu başvurularına ilişkin süreler açısından kararların taraflara da tebliğ edilmesi gerektiği kabul edilmiştir (bkz. §§ 13,14).

37. Dolayısıyla 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesi, 3220 sayılı Kanun'la yapılan değişikliğin gerekçesi ile 5271 sayılı Kanun hükümleri ve Yargıtayın istikrar kazanan uygulaması birlikte değerlendirildiğinde ceza davalarında istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru sürelerinin başladığı tarihin belirlenmesi açısından kanun koyucunun iradesinin bu başvurulara konu kararı varsa müdafinin, vekilin yanı sıra asıl olarak ilgili tarafın da öğrendiği tarihin dikkate alınması yönünde olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık somut olayda kanun yollarına başvuruyla ilgili kuralın Ceza Dairesince yapılan yorumunun kişilerce öngörülebilecek belirlilikte olmadığı ve kanunun lafzıyla çeliştiği görülmüştür. Bu durumda açık kanuni düzenleme, kanun gerekçesi ve Yargıtay içtihadına rağmen Ceza Dairesinin 5/7/2021 tarihinde eski hâle getirme ve temyiz talep edilen Daire kararına yönelik temyiz süresinin başvurucunun bu karar kendisine tebliğ edilmediği için kesinleşen hükmün infazı kapsamında yakalandığı 30/6/2021 yerine anılan kararın başvurucu müdafiine tebliğ edildiği 1/6/2021'de başladığına dair değerlendirmesi sonucu başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."

ESKİ HALE GETİME BAŞVURUSU NEREYE VE NASIL YAPILIR? - ESKİ HALE GETİRME DİLEKÇESİ

Eski hale getirme istemi bir dilekçe ile yapılır. 

CMK’nın 41/1. Maddesine göre; Eski hale getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir. 

Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir. (CMK 41/2) 

Dilekçenin verileceği makam CMK’nın 42/1. maddesine göre belirlenir. Buna göre; süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hale getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir. 

Örneğin tutuklama kararına itiraz edilecekse eski hale dilekçesi tutukluğa itirazı inceleyecek makama verilir. Yine temyiz başvurusu yapılacaksa dilekçe Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderilmelidir. Yargıtay’ın aşağıdaki örnek kararı konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır: 

“Yerel mahkeme hükmünün tefhiminden itibaren bir haftalık temyiz süresini kaçıran sanık müdafinin yerel mahkemeye hitaben yazdığı 08.03.2007 tarihli eski hale getirme istemi niteliğindeki dilekçesi hakkında karar verme görevinin Yargıtay'ın ilgili ceza dairesine ait olması nedeniyle, yerel mahkemece bu istemle ilgili olarak verilen temyizin reddi kararı hukuksal değerden yoksundur. 

Bu itibarla, sanık müdafinin eski hale getirme istemini içeren 08.03.2007 tarihli dilekçesi üzerine yerel mahkemece verilen 09.03.2007 tarihli temyizin reddi kararıyla anılan kararı kaldırarak yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA karar veren Özel Daire kararında isabet bulunmadığından kaldırılmasına, dosyanın öncelikle eski hale getirme istemi konusunda bir karar verilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.” YCGK 2011/300 K. 

Yine başka bir karar aşağıdaki gibidir: 

“Sanığın, yoklukta verilen hükmü temyiz ile birlikte talep ettiği eski hale getirme hususunda karar verme yetkisinin CMK'nun 42/1. maddesine göre hükmü temyizen incelemekle görevli Yargıtay'a ait olduğu gözetilmeksizin, istem eski hale getirme olarak kabul edilerek verilen 05.05.2011 tarihli istemin reddine dair ek kararın hukuki değerden yoksun olduğu ve 17.02.2010 havale tarihli dilekçeyle sanığın müdafinin oğlu tarafından Avukat ...'ın vefat ettiği bildirildiği, mahkemece sanığa ulaşılamadığından bahisle yoklukta karar verildiği, gerekçeli kararın tebliğinin de usulsüz olduğu anlaşılmakla; temyizin süresinde kabulüyle yapılan incelemede;” Y8CD. K. 2017/6653 

Burada önemli bir hususa daha değinmek gerekir. Sanığın kaçırdığı süreyle beraber istemini içeren dilekçeyi de vermesi gerekir. Örneğin temyiz süresini kaçıran sanık eski hale getirme dilekçesinin yanında temyiz talebini içeren dilekçeyi de mahkemeye sunmuş olmalıdır.

ESKİ HALE GETİRME DİLEKÇESİ ÜZERİNE VERİLECEK KARAR

CMK’nın 42. Maddesine göre; 

  1. Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hale getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir. 
  2. Eski hale getirme isteminin kabulüne ilişkin karar kesindir; reddine ilişkin karara karşı itiraz yoluna gidilebilir. 
  3. Eski hale getirme dilekçesi, kararın yerine getirilmesini durdurmaz; ancak, mahkeme yerine getirmeyi erteleyebilir. 

Eski hale getirme incelemesi dosya üzerinden yapılır.